Paylaş
Krizlere alışık olmayan Yunanlılar, durumun düzeleceğinden, Avrupa Birliği’nin kendilerini yalnız bırakmayacaklarından, yardımların devam edeceğinden, euro bölgesinden çıkışın olmayacağından çok emin gözüküyorlar.
Öylesine ki...
Avrupalı bankaların “saç kesimi” veya “tıraş” dedikleri borç silme işlemlerini “normal”, hükümetin maaşlardaki primi ve maaşlardan indirimi ise “anormal” kabul ediyorlar.
Siz bakmayın o Syntagma Meydanı’ndaki gösterilere, birkaç mağazanın camlarının indirilmesine... Atina’nın arka sokaklarında bu ve benzeri olayların hiçbirini göremezsiniz.
Syntagma Meydanı’nda biraz yürüyüp Kolonaki’ye, Pisiri’ye, Modnastraki’ye giderseniz ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız.
Gündüzü ayrı, gecesi ayrı renklidir Atina sokaklarının...
Birkaç örnek vereyim size...
Sadece Atina’daki müzikhol sayısı 70’in üzerinde bulunuyor. Müzikhol dediğim, en az iki bin koltuğu olan yerler... Yani müzikhollerin kapasitesi 50 binin üzerinde...
Barlar, restoranlar, kafeler hariç...
Gece eğlenceleri sabahın ilk ışıklarına kadar devam ediyor.
Bir de sabaha karşı açılan mekanlar var; onlar da gece yarısı açılıp sabahın sekiz, dokuzuna kadar hizmet veriyorlar.
“Krize rağmen devam ediyorlar mı?” diye sorabilirsiniz.
Aynen devam...
Atina’da ve Yunanistan’ın diğer kentlerinde durum böyle, bu fotoğraf da kolay kolay değişmez.
Bunu neden yazıyorum.
Siz protestolara filan bakmayın, İzmir’den tatile gidilecek en iyi yerlerden biri yine Atina’dır.
Hatta en iyisi Atina’dır.
Hala Avrupa’nın en yüksek hesap ödeyen ülkesiyiz
Tamam, Yunanistan’da kriz var. Hükümet gelirleri artırmak, tasarrufları artırmak için birtakım önlemler alıyor. Örneğin krizin konuşulduğu ilk günlerden bu yana benzine neredeyse yüzde 100 zam yapılmış, katma değer oranları artırılmış, yeni vergiler henüz yok ama konuşuluyor...
Buna rağmen fiyatlar hala Türkiye’nin çok ama çok altında...
Diyelim ki; iyi bir restorana gittiniz, hem de Atina’nın en iyilerinden birine... Menünün en pahalı olanlarından sipariş verdiniz, gelen hesap yine Türkiye’nin neredeyse yarısı kadar...
Diyelim ki, bir müzikhole gittiniz. Yunanistan’ın Sezen Aksu’sunu, Tarkan’ını, Funda Arar’ını izlediniz. Hem de arka arkaya... Buna rağmen ödeyeceğiniz rakam Türkiye’nin yarısı, hatta üçte biridir.
Diyelim ki, Atina’ya değil de Berlin’e gittiniz ya da Floransa’ya ya da Barselona’ya ya da Lizbon’a...
İnanın oralarda da ödeyeceğiniz hesap Türkiye’nin çok altında...
Türkiye neden bu kadar pahalı, özellikle tatil bölgelerinde ve büyükşehirlerde neden bu kadar yüksek, hatta Avrupa’nın en yükseği bunu düşünmek lazım...
Bir Türk gazeteci yabancıların arasına düşürse
Bir gazeteci dostum geçenlerde bir panele katılmış. Gazetecilerden oluşan panelistler ve toplantıyı organize edenlerle birlikte daha sonra yemeğe gidilmiş. Doğal olarak yemekte herkes kendi ülkesindeki gelişmelerden bahsetmiş. Masayı düşünün.
Bir İsveçli, bir Norveçli, bir İrlandalı, bir Fransız ve bir Türk... Toplantıyı organize edenler de İsveçli...
İsveç’in, Norveç’in, İrlanda’nın, Fransa’nın gündemlerinden sonra Türkiye’nin gündemi hepsine ağır gelmiş.
Hatta İsveçli gazeteci, arkadaşıma, “Senin bir hafta için anlattıklarını biz bir yılda yaşamıyoruz” demiş.
Belki içlerinde Fransız olan son dönemde biraz daha fazla şey anlatabilir diye düşündüm.
O da herhalde Sarkozy’den girip Fransız Parlamentosu’nun Ermeni kararından çıkmıştır.
Belki biraz da konserlerden, yeni açılan restoranlar ve piyasada en fazla konuşulan şaraplardan bahsetmiştir.
Oysa Türkiye’de durum öyle mi?
İnanın bazen sabah konuştuğumuz gündemi bir, iki saat sonra unutmuş oluyoruz. Gece yatarken başka, sabah kalktığımızda başka bir gündemle uyanıyoruz.
Kendi kendinizi bir yoklayın.
Aralık’ta Türkiye’nin gündeminde neler vardı, hangilerini hatırlıyorsunuz?
Ya Ocak’ın, Şubat’ın ilk günlerinin...
O yüzden hiçbir şeyi tam incelemeden, konuşmadan, yorumlamadan, içimize sindirmeden, çözüm yollarını tartışmadan devam ediyoruz.
Detaylandırmadan, hep yüzeysel...
Göreceksiniz, haftaya da başka bir gündemle uğraşacağız.
Paylaş