Paylaş
Aslında bu hepimize iyi geldi.
Yorulmuştuk.
Meydanların dili sertti, kullanılan üslup da sertti.
Yaz günleri siyasetsiz geçince bize hayatın diğer alanları kaldı.
Bu durumun böyle gitmeyeceği belliydi.
Okullar açıldı, herkes günlük işlerine daldı ve elbette Meclis açıldı, salı konuşmaları başladı.
Ve beklediğimiz gibi siyasette hareketlilik de başladı.
Geçen hafta “Bir CHP’linin Külliye’ye gidip Cumhurbaşkanı Erdoğan ile gizlice görüştü” haberi bomba etkisi yarattı.
Sonraki gelişmeleri biliyorsunuz.
Yazıyı yazan Rahmi Turan önce kimin gittiğini açıklamadı, açıklayınca Muharrem İnce “Kanıtlarsa kendimi Taksim’de yakarım” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Cumhurbaşkanlığımı ortaya koyuyorum, yok böyle bir şey” dedi.
Bu sefer gözler Turan’a bilgi veren gazetecinin kim olduğuna döndü.
Kendisi açıklamayınca Turan, Talat Atilla ismini verdi.
Atilla, “Bana da bilgiyi veren bir CHP’li” dedi.
Bu sefer gözler Genel Merkez’e yakın isimlere çevrildi.
Tabii bunun üzerine CHP MYK olağanüstü toplandı, parti sözcüleri açıklamalar yaptı.
Muharrem İnce ikinci, üçüncü açıklamayı yapmak zorunda kaldı.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu medya yoluyla açıklamalarda bulundu.
Sonuç...
Siyasetin derin suları yine ısındı, kulisler yine dalgalandı, başta CHP olmak üzere bütün partilerde bir hareketlilik oldu.
Yani beklenen oldu.
Yazın o sakinliği kış aylarına girince ortadan kayboldu.
Normaldir; siyasetin akışı da aslında böyledir.
İnişli çıkışlı, bazen sakin bazen dalgalı...
***
Benim bu süreçte düşündüğüm birkaç konu oldu.
Birincisi bir CHP’li, ya da MHP’li ya da İYİ Partili veya bir HDP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmek için Külliye’ye gidemez mi?
(İddia edildiği gibi Cumhurbaşkanı’nın ‘Sen CHP’nin başına geç daha iyi olur’ demediği, zaten böyle bir olayın da olmadığı ortada...)
Siyasette bana göre eksik gördüğüm işte tam da bu...
Bir diyalog zeminini kaybetmemek gerekir.
Herkes farklı düşünebilir, herkes farklı partilere gidebilir ama zaman zaman ülkeyi ilgilendiren konularda fikir alışverişi olabilir, bazen de siyaset dışı bir konuşma da olabilir.
Ben bu diyalog zemininin mutlaka kazanılması gerektiğini düşünüyorum.
Türk siyaseti ancak böyle fotoğraflarla, görüntülerle normalleşebilir.
Bence Cumhurbaşkanı herkesle görüşebilir, görüşmelidir de...
İkincisi bazı CHP’lilerin beraber tatile çıktığı konusu...
İnsan aynı ortamda birlikte olduğu insanlarla tatile gidemez mi?
Giderse bir yanlışın içinde mi olurlar?
Bana göre bu da gayet normal...
Ben elbette şekil şartını konuşuyorum.
Kimin ne konuştuğu üzerinden değil, insani ilişkiler üzerinden yazıyorum.
***
Dileğim siyasetin bir nitelik kazanmasıdır.
Siyasetin normalleşmesi, demokrasinin güçlenmesidir.
Hak edilmiş bir ödül
BU haber nasıl iyi geldi.
Siyasetin gergin olduğu, yine siyasete gömüldüğümüz bir ortamda nefes aldık.
Oyuncu Haluk Bilginer, puhutv’de yayınlanan “Şahsiyet” dizisindeki “Agah Beyoğlu” rolüyle Uluslararası Emmy Ödülleri’nde ‘En İyi Erkek Oyuncu’ ödülünün sahibi oldu.
Bilginer’i oyuncu olarak çok beğenirim.
Hak edilmiş bir ödülmüş olduğunu düşünüyorum.
Türkiye film endüstrisinde çok iyi işler yapıyor.
Bu çıkış boşuna değildir.
Son rakamlara baktım; ABD’den sonra en fazla dizi ihraç eden ikinci ülkeyiz.
Ve oyuncularımız uluslararası bir tanınırlık kazanıyor.
Bu çok önemli bir şey...
Yıllardır yazıyorum.
Turizm sadece deniz, kum, güneş değildir. Bir ülkeyi tanıtmak için televizyon reklamı vermek yeterli değildir.
Ülkenizi anlatmanız, göstermeniz, deneyimler yaşatmanız gerekir.
O yüzden diziler, filmler bir fırsattır.
Ve Türk film endüstrisi çıkıştadır.
Haluk Bilginer’in aldığı bu ödül elbette önemlidir.
Sektöre moral, bizlere de gurur yaşatmıştır.
Doğruya doğru yanlışa yanlış demeli
BİR gazeteci olarak elbette tartışma programlarını izliyorum. Ancak itiraf etmeliyim ben bile bir süre sonra kanal değiştirmek zorunda kalıyorum. Çünkü konular o kadar uzuyor, kendini gösterme çabası o kadar belli oluyor, angaje olmuş fikirler o kadar sıkıyor ki...
Bana göre tartışma programlarında oturma düzenlerini değiştirmek gerekir. Örneğin ben gazeteciyim; her partide beğendiğim politikalar da var eleştirdiklerim de... Gazeteci olarak bunları söylemek benim görevim. Övdüğümde bir partiye nasıl angaje olamazsam, eleştirdiğimde de bir başka partiyi, ya da görüşü savunuyor olmam.
Eleştirmek de, doğru bildiğini söylemek de gazetecinin görevidir.
Tecrübe önemli ama
BU son olaydan medyanın da çıkarması gereken dersler var. Ne kadar tecrübeli olursak olalım; haberin olmazsa olmaz prensiplerinden ayrılmamak gerekir. Deneyim elbette önemli ve değerli; ama tecrübe her yeni olaydan sonra güncellenen bir mesele... Ve bu hayat boyu devam eden bir süreç...
Paylaş