Paylaş
Türkiye’nin siyaseti bana hep kuru geldi.
Ve de gri...
Daha çok renksiz...
Ama bir gazeteci olarak uzak kalamıyorsunuz, hatta siyasetin tam da göbeğinde buluyorsunuz kendinizi...
Hele son 10 yılda sadece siyaset konuşan politikacılarla karşılaşıyoruz.
Sanki hayatta başka bir şey yokmuş gibi, sanki siyaseti hayatımızdan kaldırdığımızda geriye bir hiç kalacakmış gibi...
Varsa yoksa siyaset...
Sıkıldığınızı biliyorum; çünkü herkes gibi ben de sıkıldım.
Bu duygularımı son bir, iki haftadır çok sık dile getirince, eski bakanlarımızdan Işın Çelebi aradı ve Bülent Ecevit’in bir sözünü hatırlattı.
Ben de Perşembe günkü yazımda bu yorumdan bahsetmiştim.
Ecevit; “Başarılı bir siyasetçi olmak için politikacının ikinci bir hayatının da olması gerekir. Bu ikinci hayat; siyasete ara verme ya da bırakma gücünü de verir. Dolayısıyla bırakabilenler; ilkelerine daha çok sahip çıkarlar” dermiş.
Buna gerçekten inanıyorum.
Bugünün siyasetinin kuru, dar kalıplar içinde yapılmasını ve son dönemde kısır döngüye girmiş olmasını ben böyle açıklıyorum.
***
Hürriyet yazarı Şükrü Küçükşahin’e de ayrıca teşekkür etmem gerekir.
Bu düşüncelerimi güçlendiren olağanüstü bir röportaja imza etti.
ANAP döneminin genç bakanlarından Ersin Taranoğlu, 60’ından sonra yaşama başka bir pencereden bakmaya başlayanlardan olmuş. ANAP Genel Başkan Yardımcılığı görevinden sonra Orman Bakanlığı, Spor Bakanlığı da yapan Taranoğlu, hayata bugün nasıl baktığını ve Türk siyasetini bakın şu çarpıcı sözlerle özetliyor.
***
“İnsanın bir tane hayatı olduğunu, hayatın da bir sonu olduğunu, siyasetin dışında da bir hayatın varlığını, hem de çok güzellikler barındırdığını fark edince bunları yaşamak istiyorsunuz. Maalesef siyasette Türkiye’de -bütün siyasetçiler için geçerlidir- perde iniyor gözünüze, dışınızdaki hayatı görmüyorsunuz. Bir fanusun içinde kalıyorsunuz. Gerçeklerin dışında yaşıyorsunuz. Ben neyi özlüyorum biliyor musunuz? Benim başbakanım akşam saat 18.00’de sıkılacak, yorulacak gidip bir kafeye oturup kahvesini içecek, pastaneye gidecek tatlısını yiyecek, dondurmasını kaşıklayacak, hem de korumasız. Bir vatandaş gibi yaşayacak yani. Onun bu görüntüsü siyasete yansır, siyaset de daha güzel olmaya başlar. Türk insanı ruhuna yatırımdan uzak... İnsanın dinginliğinin ise ruh-zihin-beden dengesinden geçtiğini öğrendim.”
***
Ne kadar değerli sözler biliyor musunuz?
Elbette anlayanlar için...
Bu özeleştiri bütün siyasetçiler okumalı
Ersin Taranoğlu diyor ki...
“Biz siyaset yaptığımız yıllarda toplumu görmüyormuşuz. Bugünkü siyasetçiler de görmüyor. Zaten bu gerilimin sebebi de idare edenle edilenler arasındaki bilek güreşi. Şimdi ben halkın içinde her türlü insanla bir araya gelebiliyorum. Siyasette ise yalnız partililerimizle bir araya geliyorduk. Oysa onların dışında da insanlar var, onların hayatları var ve size oy vermeseler de varlar. Ya siz onlardan ya da onlar sizlerden etkilenir. Birbirinizi anlamak için görüşmek, konuşmak lazım. Şimdi ben dünyayı geziyor ve görüyorum.”
Medyanın bağımsızlığı, objektifliği işte tam da bu yüzden var.
Çünkü biz gazeteciler; her siyasi partiden insanlarla konuşuyoruz.
Her partiden arkadaşlarımız, dostlarımız var.
Ve bugünün sıkıntılarının kaynağını çok net görüyoruz.
Bizim siyasetimiz halka dokunmuyor, halkın beklentilerine cevap vermiyor.
Dar ve tek bir bakış açısıyla yönetiliyor.
Oysa hayat başka bir şey...
Siyaset de işte bunu anlamıyor.
Hobileri emekliliğe bırakmamak gerekir
Siyaset bir meslek değil.
O yüzden ben AK Parti’nin üç dönem kuralına hep destek verdim.
Aslında üç dönem de çok...
İki dönem halka hizmet vermek için yeterli bir zamandır.
Siyaset meslek olduğunda, hayat boyu yapıldığında verim almanız mümkün değil.
Tekrarlıyorum.
İki dönem kuralı anayasaya eklenmeli...
Ve yeni yüzlerin siyaset yapmasına imkan verilmeli...
İnanın Türkiye daha iyi olur.
İki döneme siyasetçilerimiz çok şey sığdırır.
Paylaş