Paylaş
Yani hafta sonu kıyafeti gibi, biraz spor ve de kravatsız takılıyorum. Örneğin; cumartesileri güne Hürriyet’in yazı işleri müdürlerinden Adnan Kaya’nın hazırladığı “Sıradışı” adlı röportajıyla başlıyorum.
Adnan, kamuoyunun çok yakından tanıdığı isimleri köşesinde misafir ediyor.
Her seferinde “tanıdığımı zannediyormuşum” dedirtiyor.
Zaten adı üstünde, sıradışı...
İnsanların iş dışında, politika dışında konuştukları ender köşelerden...
İçinde hobiler var, hayatla ilgili önemli ayrıntılar, renkler, farklı bakışlar...
Örneğin; Adnan’ın bugünkü konuğu Jo Kohen’di.
Mr Jo, Monsieur Jo...
Nasıl anlatayım size... Marka uzmanı mı demeliyim, restoran dahisi mi, gurme mi, sihirbaz mı?
Bana göre hepsi...
Çünkü Jo, hangi markayı yarattıysa başarılı oldu. Hangi restoranı açtıysa çok tutuldu. Kendi damak lezzetini, açtığı her farklı konsepti kabul ettirdi. Ve elinde bir sihirli değnek varmış gibi her mekan çok ünlendi.
Ama doğrusunu söylemek gerekirse bu kadar yıldır tandığım Jo Kohen’in araba teknisyeni olduğunu ilk defa Adnan’ın sayfasında okuyunca öğrendim.
Meğerse Jo’nun Tel Aviv’de aldığı eğitim buymuş. Araba teknisyenliği...
İsrail ordusunda tam 10 yıl tank tamirciliği yapmış. 33 yaşında ve iki çocuk babasıyken pastacılık kursuna gidip, hayatını yeniden dizayn etmiş. Hatta pastacılıkta çok önemli olan şeker üflemeciliğine kadar birçok farklı eğitim almış.
Müthiş bir öykü... Ben ikinci hayat yaşayanlara, sıfırdan başlayanlara, vazgeçmeyi bilenlere hep saygı duymuşumdur.
Adnan’ın bu röportajını okuduktan sonra Jo Kohen’i daha iyi anladım.
Keşke siyasetçiler de bir süre kravat takmasa
Görüyorsunuz, izliyorsunuz, Türkiye’nin gündemini...
Eminim, bazen “Yeter...” demek geliyordur içinizden...
Derin siyasetin, derin felsefeleri arasında, olan biteni anlamaya, “Aslında ne olmuş” sorusunun cevabını aramaya devam ediyoruz.
Yeni Anayasa tartışmalarıyla başlayan yeni yasama süreci şimdi duruma, kişiye, olaylara göre yasa yapmaya dönmüş durumda...
Aslında çok eleştirdiğimiz 82 Anayasası’nın zaten üçte ikisini değiştirmişiz. Geriye kalan üçte birini de çok yakın bir gelecekte değiştireceğimizden eminim.
Sonuçta...
Meclis çıkardığı yasayı öğütme makinası gibi çalışır durumda...
Çıkarıyor, öğütüyor, sonra bir bakılıyor...
Yeni yasa da yeni değil, bugünün ihtiyaçlarını karşılamadığı gibi zaten geleceği kurgulaması da çok zor.
Örnekler o kadar çok ki...
Spor yasası; bir yıl içinde iki kere çıkarıldı. Bana göre ne birincisi, ne de ikincisi beklentileri karşılamıyor. Türkiye’nin gerçekleriyle uyuşmuyor, dünyayı iyi anlatmıyor.
Ama kimse sorgulamıyor.
Bütün bu kargaşanın içinde kaybolup gidiyor.
Geçen gün hukukçu bir arkadaşıma şaka yoluyla takıldım.
“Sizin işiniz de zor” diye...
Altı ayda bir değişen yasalar, yönetmelikler, her seferinde oluşan içtihatler, yorumlar...
Ve her seferinde karışan kafalar...
“Siz gazeteciler için daha güzel bir şey olabilir mi, gündemlerden gündem belirleyin” diyebilirsiniz.
Ama olmuyor işte...
Vatandaşın kafası karışık olunca, ruh hali gidip gelince, bugün “Evet...” denilen, yarın “Hayır...”a dönüyorsa...
Bu ülkede herkesin işi zor demektir.
O yüzden kravatsız yazıları, kravatsız sohbetleri artık daha çok seviyorum.
Keşke siyasetçiler de bir süre kravat takmasalar...
Detay bilmek insanların yetkilerini üzerinden almaz
Adnan Kaya’nın geçen hafta konuğu çok yakından izlediğim, başarılı bulduğum bir üst yöneticiydi. Socar Türkiye Başkanı ve Petkim Yönetim Kurulu Üyesi Kenan Yavuz... Kenan Bey, röportaj için çok sevdiği Fenerbahçeli Cemil Turan’ın formasıyla bir fotoğraf çektirmişti. Koyu Fenerbahçeli olduğunu söylememe gerek yok. Ben Kenan Yavuz’u tanıdığım ilk günden bu yana hep samimi, sahici buldum. Nitekim, röportaj şöyle bir cümle kullanıyor:
“Aliağa’da iken arkadaşlarla zaman zaman futbol oynardım. Aslında hiç becerikli değilim, ama her maçta 2-3 gol atardım. Evde anlattığımda eşim inanmaz, ‘Sana torpil geçiyorlardır’ derdi. İnceledim, doğruymuş.”
Yani bu kadar samimi ve nüktedan biri...
Röportajda çok önemli bir şey söylüyor Kenan Yavuz...
“Günümüzde toplantı düzeni tüm dünyada değişti. Fiziki olarak artık bir araya gelmek gerekmiyor. Teknoloji sayesinde, e-mail, telekonferans gibi yollarla iletişim kuruluyor, konuları anında çözebiliyorsunuz. Yönetim kurulu olarak bu nedenle iki, üç ayda bir toplanıyoruz. Sorumlu olduğum alanda mutlaka risk alırım. Tüm detaylara hakim olurum. Muhatabım kim olursa olsun önceden çalışırım. Petkim’le ilgili her detay ezberimdedir. Detay bilmek, insanların yetkilerini üzerlerinden almak anlamına gelmez. Süreçleri yönetmek için gereklidir.”
Son cümle tam bana göre... Yani ben de Kenan Yavuz’a katılıyorum.
“Detay bilmek, insanların yetkilerini üzerlerinden almak anlamına gelmez.”
Paylaş