Paylaş
Pazar da yazdım. Tarihi mekanların yeri bir başka, müzikle ortam bütünleşince insan kendini farklı bir dünyanın içinde buluyor. Aslında bu mekanların sayısı az değil. Yeter ki, biraz daha farklı düşünelim. İzmir’deki konserin sonrasında Arkas Trio’nun sanatçıları Tuncay Yılmaz, Gustav Rivinius ve Emre Elivar ile sohbet ettim. Elbette önce müzik konuştuk. Repertuarlarındaki Haydn ve Brahms tercihlerini, nedenlerini biraz konuştuk, biraz fikir sörfü yaptık, biraz da Türk sanatçılardan söz ettik. Ve kafama takılan bir soruyu onlara sordum.
“Saint Antoine’da mı, yoksa Adnan Saygun’da çalmak mı keyif verdi size. Tercihiniz nedir?” diye.
Yazmıştım, üçü de kendi çapında dünyanın bildiği sanatçılar... Ve çok ünlü orkestralarda solist olarak çalmışlar. Dünyanın her yerinde konserler veriyor. Yani hem sanatçıları çok iyi tanıyorlar, hem de orkestra salonlarını çok yakından biliyorlar.
Her üçünün de söylediği bir şey vardı:
“Adnan Saygun tartışmasız şu an Türkiye’nin en iyi salonu ve dünyadaki birçoğundan daha iyi...”
Müzik benim için vazgeçilmez bir şey... Hele klasik müzikse... Avrupa’nın birçok sanat başkentinde konserler izledim.
Örneğin; Berlin Senfoni’nin o muhteşem binasında birkaç konser izledim. Viyana’da, Prag’da, Budapeşte’de, Paris’te öyle... Etkilenmemek mümkün değil.
Ama çok iyi biliyorum ki, akustik olarak Ahmed Adnan Saygun’un da onlardan kalır yanı yok, en az onlar kadar iyi...
Elbette, bunları tanıdığım, bildiğim ve beğenerek izlediğim bu üç sanatçının ağzından da duymak beni mutlu etti.
Yeri gelmişken Adnan Saygun’la da ilgili bir eleştirimi yapmak isterim.
Akustiği, fuayesi, mimarisi ne kadar iyi ise de Adnan Saygun’un yaşayabilmesi için gerekli sosyal alanları da bir o kadar kötü... Yani Berlin’deki salonun etrafında restoranlar, kafeler, salonlarla zenginleştirilirken, Viyana’daki tam merkezin göbeğindeyken, Adnan Saygun ise konserden konsere ziyaret edilen bir yer görüntüsünde...
İçi canlı değil, etrafında alternatif az...
Bugünün yapıları artık böyle, 24 saat yaşanabilecek ve farklı aktivitelere de ev sahipliği yapacak yerler...
Söylemiş oldum.
Çinliler her yerde
Emre Elivar, Almanya’da yaşıyor. Berlin’de sanat hayatını sürdürüyor. Türkiye’nin genç ve yetenekli piyanistlerinden... Etrafımdan duyuyorum, biliyorum. Çocukların, gençlerin çoğu piyano çalmak istiyor. Kimisi amatör olarak, bazıları da iyi bir eğitim almak istiyor. Emre Elivar, Türk gençlerinin dünyanın en ünlü sanat okullarında eğitim aldıklarını söyledi. Bu iyi bir şey... Çünkü, bir ülkenin gelişmesi sadece sanayisiyle olmuyor, sanatçı sayısı da çok önemli... Emre bir bilgi daha verdi. Çin’de şu an 50 milyon kişi piyano eğitimi alıyormuş. Düşünsenize... Milyonda bir dahi çıksa, süper sanatçı çıksa, Çinliler yakında birçok alanda olduğu gibi sanatta da bir numara olacaklar galiba... Tabii, bu işin şakası... Ama sanat okullarının artıyor olması, ailelerin eskiye oranla sanat eğitimi almak isteyen gençlerin önünü açmaları çok iyi gelişmeler...
Nasıl olsa yapacağız
Limana viyadükler indirildi. Yıllar sonra... Çok da iyi oldu. En azından özellikle hafta başlarında tırların uzun kuyrukları azalmış oldu. Ama İzmir’i, Alsancak’ı bilen bilir. Topyekun bir çözüm olmayınca tıkanıklık bitmiyor. Merkez her an tıkalı, iş saatlerinde ise bir facia... Alsancak Garı’nın önünü yeraltına almaktan başka çare artık yok gibi... Zor bir yer biliyorum. Hele yapım aşamasında, birçok olayı göğüslemek gerekir. Ama İzmirliler zaten her gün aynı sıkıntıyı yaşıyor. Bari altı ay daha yaşarlar, sonrasında biraz rahatlama sağlanabilir. Hem bu sayede İzmir koca bir meydan kazanır. Madem liman genişletilecek, kruvaziyer limanı yapılacak; o zaman bu bölge çok daha cazip hale gelir. Bugün yapmazsak, nasıl olsa yarın yapacağız. O zaman şimdiden yapmanın ne mahsuru var.
Reha hoca bu camiaya borcun var
Yazmayayım dedim, yine kendimi tutamadım.
Ey Karşıyaka yönetimi, geçmişin hatalarını sakın yapayım demeyin. Kötü gidişat, kötü sonuçlar deyip teknik direktörü görevden almayın. Bir sezonda dört, beş hoca değiştirip kafamızı karıştırmayın.
Çünkü, Reha Kapsal’ın bu camiaya borcu var.
Çünkü, bu takımı Reha Kapsal yaptı.
Çünkü, sıfırdan ve yeni baştan son beş yılda en az üç kez bu ekibi Reha Kapsal kurdu.
Çünkü, günahı da sevabı da Reha Kapsal’a ait...
Özetle...
Reha Kapsal’ın yeşil kırmızıya gönül verenlere çok sözü var.
Paylaş