Paylaş
Aslında iyi de oldu.
İnsan zora girmeden hareket etmiyor.
Uzaklarda yaşayan birçok dostum bu salgın sırasında paniğe kapıldı.
Ailelerinden uzaktaydılar ve uçağa binip gelemiyorlardı.
Bazılarına bizler gittik, günlük ihtiyaçlarını karşıladık.
Bazıları kendi imkanlarıyla bir şeyler yapmaya çalıştı ama çok zorlandılar.
Türkiye’de aile gelenekleri hala çok güçlü ve bu durum bazı eksiklerimizi kapatıyor.
Ama bu pandemi gösterdi ki; geleceğe de hazırlıklı olmalıyız.
Bakım evlerinin çoğaltılması gerektiğini düşünüyorum.
Ama öyle evden bozma bakımevlerini kastetmiyorum.
Standartları yüksek, her türlü hizmeti verebilecek ve hatta sadece yaşlılık döneminde değil, ihtiyaç duyulması halinde her yaşa hitap edebilecek komplekslerden bahsediyorum.
Türkiye bu alanı teşvik etmeli.
Hem kendi vatandaşımız için hem de Avrupa’da alternatif arayanlar için…
Birçok Avrupalı kendi ülkeleri dışında hayatına devam ediyor.
Türkiye gibi ülkeler bu hizmeti verebilir.
O yüzden yeni teşvik paketleriyle bu konu desteklenmeli, girişimcilerin önü açılmalı.
Ve Ege’nin her kenti bu konuyu gündemine almalı.
Başta İzmir olmak üzere sağlıkta iddialı olan her kent bakımevlerini çoğaltmalı.
Bu bizim için yeni bir konu olabilir.
Ama kabul edelim; nüfusumuz yaşlanıyor ve hayatımız da değişiyor.
Körfez geçişi yapalım
İZMİR körfez geçişini yeniden gündeme getirmenin tam zamanı...
Dünyada para bollaştı ve bu kaynaklar gidecek yer arıyor.
Fizibilitesi tamamlanmış, her şeyi hazır körfez geçiş projesini Türkiye yeniden gündeme almalıdır.
İzmir büyüyen bir şehir...
Ve ilgi giderek artıyor.
Gelişmeler gösteriyor ki, kentin nüfusu artacak.
İki yakayı birleştirmekten başka çare de yok.
Dünyada benzer projelerin sayısı oldukça fazla ve kentin trafiğine olumlu katkılar da yapıyor.
İzmir merkez trafiğini azaltmalı, bütün körfezi geçmek yerine köprüyle ya da tünelle geçilmelidir.
Bu alternatifi yaratmalıdır.
Ben yine de ciddiye alıyorum
DÜNYA Sağlık Örgütü koronovirüs sürecinde iyi sınav vermedi. Yeterince ve zamanında refleks gösteremedi.
O yüzden birçok devlet örgütün misyonunu tamamladığına ilişkin açıklamalar yaptı.
Haklı olduğu yönler de olabilir.
Ama son birkaç gündür Dünya Sağlık Örgütü uzmanları uyarılarını artırdı, virüsün yeniden artmaya başladığına dair notlar geçmeye başladılar.
Tamam; hatalı olabilirler, başlangıçta çok daha sert uyarılarla dünyaya mesajlar verebilirlerdi.
Ama ne olursa olsun; son birkaç gündür uyarılarını dikkate almamak doğru olmaz.
Her ülkede “bu iş bitti” havası var.
Bitmediği bir gerçek, vaka sayıları çok hızlı artıyor.
Yaz aylarının rehavetini anlıyorum.
İnsanların çok sıkıldığını ve daha fazla sabretmek istemediklerini de görüyorum.
Yine örgütü takip ediyorum ve ciddiye alıyorum.
Gevşemeyelim.
Maske takmaya, mesafeleri korumaya devam edelim.
Biraz sorumluluk da bize düşüyor
HERKES uyarıyor, denetimler yapılıyor.
Gözlerimle görüyorum, açıklamaları yakından takip ediyorum.
Geçen gün Çeşme, Alaçatı için bir yazı yazdım.
Çeşme Belediye Başkanı Ekrem Oran’ın titizliğini biliyorum.
Birçok okurum, “Tamam ama sokaklarda, masalar arasında mesafe yok” diyorlar.
Ben de diyorum ki;
Her restoranın başına bir zabıta dikilemez ki...
Tedbirler, istenenler açıklanır; buna uymak o işletmelerin ve herkesin görevidir.
Elbette denetim yetkisi elinde olanlar bunu kullanmalıdır.
İş başa, vatandaşa düşüyor.
Belediyeler, devletin kurumları denetlemeli ama herkes de sorumluluğunu bilmeli.
Mevsimler gerçekten değişti
AĞUSTOS gibi mayıs...
Mart gibi haziran...
Yaz aylarında dolu, sel baskınları, hortumlar...
Pandemi sürecinde doğanın temizlendiğini gördük.
Demek ki yetmemiş...
Hor kullandığımız yıllara iki ay yeter mi?
Yetmediği belli...
Paylaş