Paylaş
Pazar günkü yazısında şöyle bir yorumu vardı:
“Geleceğin meslekleri nelerdir diye bir sıralama yapılsa herhalde ‘yaşlı ve hasta insanlara bakma’ birinci sırada yer alır. Bütün dünyada toplam nüfus içindeki yaşlıların oranı artmaktadır. Ayrıca 65 yaş sonrasında beklenen ömür de uzamaktadır. Evliler eşleriyle birlikte yaşlanmakta ve ikisi birden bakıma muhtaç hale gelmektedir. Eşlerini kaybedenlerin durumu daha müşküldür. Bakıma muhtaç bir yaşlının evladıyla birlikte oturması, koca insan olmuş, aile kurmuş, çoluk çocuğa karışmış evlat için de zordur. İster bakım evlerinde, ister kendi evlerinde olsun; varlıklı hatta orta halli insanlar bile ciddi paralar ödeyerek kendilerine bakacak birini bulma peşindedir. Birinci elden söylüyorum, piyasada bu işi doğru dürüst yapacak yeterli sayıda yerli ve milli bakıcı da yoktur.”
***
Bu konuyu ben de birkaç kez yazdım.
Genç nüfusumuzla her zaman övündük ama istatistikler gösteriyor ki Türkiye de yaşlanıyor.
Geleneksel aile yapımız bizi ayakta ve güçlü kılıyor.
Ama dünya değiştiği gibi bizler de değişiyoruz.
Büyükşehir hayatı alışkanlıkları köklü bir revizyona sokuyor. Gördünüz pandemiyle birlikte yeni normaller de oluşmaya başladı.
Aylarca annemizin, babamızın aile büyüklerinin yanına gitmeye çekindik ve hala da ediyoruz.
O yüzden bakım evlerinin sayısı artmalı.
Ancak bugünkü mevcut halleriyle değil.
Sosyal hayatı düşünen, insanlara ikinci bir hayat sunan, standartları belli ve günlük yaşamı güzelleştiren bakım evleri olmalı.
Bu fikri destekliyorum.
Teşvik destek artmalı
BAKIMEVLERİ konusunda devletin destekleri, teşvikleri var. Bence daha da artırılmalı.
Yerel yönetimlerin de bu alana teşvikleri olmalı.
Standartlar arttıkça, fiziki koşullar iyileştikçe bakımevlerine bakış da değişecektir.
Hayat zorlaşıyor.
Bazen de evde bakmak ailelerde sıkıntı yaratıyor.
Akut rahatsızlıklarda da evin imkanları yeterli olmuyor.
O yüzden geleceğin meslekleri arasında bu sektör yer alacak gibi gözüküyor.
Yaşam evleri mi desek
BELKİ de bakımevi ismi itici geliyor.
Bakımevi yerine yaşam evleri mi desek.
Ve gerçekten de bu merkezler insanların sosyal hayatlarını zenginleştirse, yeni ve çok daha renkli bir ikinci hayat verseler...
Fena mı olur?
Evde bakım da iyi fikir
DOKTOR Gökhan Gürel’in kurduğu www.evdebakımizmir.com da beğendiğim iyi fikirlerden...
Birincisi bakımevleri ya da yaşam evlerinin sayısı artmalı.
Ama “Ben evimden ayrılmam” diye ısrar ediyorsanız evde bakım gibi önemli bir hizmet de aklınızda olmalı.
Çünkü evde yapabilecekleriniz var, yapamayacaklarınız var.
Günlük ihtiyaçlarınızı elbette karşılayabilirsiniz.
Ama gün geliyor tıbbi bir ihtiyacı hastaneye gitmeden karşılamak mümkün olmuyor.
Evi hastaneye getirmek, basit işlemleri evde yapmak çok önemli.
Gökhan Gürel, pandemi döneminde bu hizmete olan ilginin arttığını söylüyor.
Ben de diyorum ki;
Nüfus yaşlandıkça, yeni ve modern dünyanın ihtiyaçları arttıkça benzer hizmet alanların sayısı da geometrik olarak artacak.
İyi fikirleri destekliyorum.
Kaygılar paranoyaya dönüşmesin
PANDEMİYLE birlikte yeni normaller olmaya başladı. Örneğin birçok kişi iş yerine girerken bir yere dokunmak istemiyor. O yüzden bazı kurumlar yüz tanıyan sistemleri yerleştirdiler. Hepsi yeni ve pahalı yatırımlar...
Endişeler arttıkça buna da itiraz edenleri duyuyor, okuyorum.
Maskelerini çıkarmak istemeyenler de yüz tanıma sistemlerine karşı çıkıyorlar.
Kaygı düzeyleri o kadar arttı ki, böyle düşünenlere de bir şey diyemiyor insan...
Kovid 19 ile uzun bir süre daha yaşayacağımıza göre alternatifli düşünmekte fayda var.
Kimi iş yerine kartla, kimi şifreyle, kimi de yüz tanıma sistemiyle girebilir.
İlla da zorlamamak, bu dönem bitinceye kadar da çalışanlara anlayış göstermek gerekir.
Ama şunu da hatırlatmak gerekiyor.
Bu salgın damlacıkla geçiyor.
Maskeyi, mesafeyi, hijyeni koruyarak günlük hayatımıza da devam etmeliyiz.
Yoksa bu kaygı giderek bir paranoyaya dönüşüyor.
Böyle olunca da günlük hayattan uzaklaşıyoruz.
Paylaş