Paylaş
Geçen gün de yazdım.
Sosyal medyada bir kampanya var.
“Özel okullar ücretlerinde indirim yapsınlar...”
Yapabiliyorlarsa, imkanları varsa elbette yapsınlar.
Ama bazı şeyleri bilmeden, parametrelere hakim olmadan yorum yapmak bana göre yanlış oluyor.
İzliyor, takip ediyorum tabii...
İndirim isteyenler öyle üç, beş değil; yüzde 30’lar, 50’ler oranında indirim istiyor.
Benim de oğlum bir özel okulda okuyor.
Eğitim için cebimden çıkan paranın yarı yarıya azalması elbette benim de hoşuma gider.
Peki bu tartışmayı başlatanlar, sürükleyenler bir özel okulda öğretmen ve idari personel maaşlarının genel giderin en az yüzde 65’lerde olduğunu bilmiyor mu?
Ben bazı okullarda bu oranın yüzde 80’leri geçtiğini biliyorum.
Vakıf okulları da olsa eğitimde iddiasını sürdüren birçok okul, ortalamanın üzerinde öğretmen maaşları veriyor.
Online da olsa öğretmenler okullarına gitmeyecek mi?
Ayın başında idari personel dahil maaşlarını tam almayacak mı?
Üstelik belirsiz bir dönemde olduğumuz için okullar hem yüz yüze, hem de dijital eğitime hazırlık yaptı.
Bunun için de ayrıca teknolojik yatırımlara girdiler.
Elektrik, su gibi giderleri genelin yüzde 5’i olarak kabul edin.
Yani öyle yüzde 50 indirim isteyenler bana göre bu gerçekleri bilmiyorlar.
Bir de son dakikaya kadar çocuklarını kayıt yaptırmayan veliler var.
Söyler misiniz; kimsenin tam bir şey söyleyemediği, bilemediği bir dönemde okul yönetimleri ne yapabilir?
Ben yine de okulları takip ediyorum.
Esnek bir çalışma modeliyle hazırlanıyorlar.
Ve bana göre çok hızlı da adapte oldular.
Ne okulları yıpratalım, ne çocuklarımızı üzelim.
Devlet bir şey yapmak istiyorsa; yüzde 8’lik KDV’yi bu sene 1’e indirebilir.
Başvuran başvurmayan demeden bütün okul personeli esnek çalışma modeliyle destekleyebilir.
Bana göre yapılabilecekler bu kadarla sınırlıdır.
Şahan mı haklı
ASİTEM mi?
Şahan Gökbakar geçen gün sosyal medya hesabından bir açıklama yaptı.
“Ben aday falan değilim, bana oy vermeyin sakın. Yarışma falan istemiyorum, beni bu festivalden çıkartır mısınız lütfen? Saygılar, sevgiler” diye…
Uluslararası İzmir Film Festivali’ni düzenleyen Anadolu Sinema Televizyoncular Birliği (ASİTEM)...
ASİTEM’i izliyorum, her yıl coşkulu törenler düzenleyerek ödüller dağıtıyor.
Ben ödül törenlerini destekliyorum.
Çünkü ülke olarak takdir değil, hep eleştiriyoruz.
Ama Şahan Gökbakar diyor ki özetle...
“Ben aday değildim benim haberim olmadan bu yarışmaya dahil edildim...”
ASİTEM bunun üzerine bir açıklama yapıyor. Onlar da şöyle diyor.
“Kendisinin talebi üzerine firmasının ve şahsının yer aldığı tüm adaylıkları kaldırdık. Şüphesiz ki bu ödül, halkın takdirini ticari kaygıları dışında önemsemeyenler için bir şey ifade etmeyecektir. Diğer taraftan, sinema izleyicisi açısından değeri yüksek olduğu muhakkaktır. Festival sınırları, açıklanan tüm detaylar kapsamında organizasyon içerisinde yer almak istemeyenlere saygı duyacak bir şekilde çizilmiştir.”
En başta söyledim; ödüller törenlerini destekliyorum. ASİTEM’in iyi niyetle film endüstrisini de desteklediğini biliyorum.
Benim görüşüm şöyle...
Yarışmalarda aday isimlerin, filmlerin bence mutlaka en baştan oluru alınmalı.
Şahan gibi bu sürece girmek istemeyenler de olabilir.
Bana göre eğer jüri ya da izleme komitesi kendi içinde bir eleme yapıp; takdir edip ödüllerini dağıtsa buna kimse itiraz edemez. Ama ortada bir yarış, oylama, anketler olursa herkes buna razı olmayabilir.
Şahan burada haklıdır.
ASİTEM de film endüstrisine verdiği desteğe devam etmelidir.
“Bana ödül verin”
demek bana
biraz garip geliyor
Ben meslek hayatımda hiçbir yarışmaya katılmadım. Bazı kurumlar takdir edip bana ödül verdiler. Hepsini koruyor ve saklıyorum. Her biri çok değerli benim için...
Ama bir yarışmaya girip “Bana ödül verin, be de yarışmak istiyorum” demem, diyemem.
Demedim de...
Bence Türkiye’deki yarışmalar da ağırlıklı böyle olmalı.
Tabii popüler magazin yarışmaları biraz da ratinge oynadıkları için bunu yapmak çok kolay değil.
Ama daha küçük boyutlu yarışmalarda pekala bu yapılabilir.
Açılan kutu pandoranın
Pandoranın kutusu bir kere açıldı mı, sonra kapanmıyor. 14 vakayla okulları kapattığımızı hatırlayın. 100’lü rakamlara geldiğimizde karantiya girdiğimizi unutmayın. 1000’lere ulaştığımızda kafamızı bile evden çıkarmadığımızı da hatırlayın.
Şimdi ise 1500’li rakamlarda düğünlerde halay çekmeye, askerimizi uğurlamaya, barları, kafeleri doldurmayı ihmal etmiyoruz.
Hep aynı yorumlar.
“Vaka arttı ama ölüm oranları düştü” gibi...
Herkes uzman olmuş durumda.
Açık söyleyeyim.
Bu rakamlar böyle devam ederse sadece biz değil, bütün dünya ekim gibi yeniden evlere kapanır.
Paylaş