Paylaş
Sadece biz değil; bütün dünya iki aylık bir karantina sürecinden sonra 1 Haziran’dan itibaren ekonomilerini açtı. Ve bu dönemi herkes “yeni normal” olarak ilan etti.
Yeni normal; Kovid 19 tehdidini dikkate alarak yaşamayı tarif ediyor.
Hayatımıza devam edeceğiz ama maskemizi takacağız, hijyen kurallarına uyacağız.
Seyahat edeceğiz ama bu tedbirleri almış yerlere gideceğiz.
Aksi halde hayat tamamen duracak ve bu yıkımın üstesinden gelmek çok daha zor olacak.
Türkiye pandemi sürecini gerçekten iyi yönetti.
Sağlık çalışanlarımız büyük bir özveriyle çalıştı. Devletimiz öngörülü adımlar attı. İnsanımız tedbirlere büyük ölçüde uydu. Zaten vaka sayıları ve ölüm oranlarına bakıldığında ortada bir başarının olduğunu görüyoruz.
Son dönemde gelişen iki konuyu dile getirmek istiyorum.
Birincisi hayatımıza devam edelim dedik ama tedbirleri bu kadar da gevşetelim demedik.
Plaj partileri, düğünler kalabalık şekilde yapılıyor.
Gittiğimden değil; sosyal medyada gördüğümden dikkatimi çekiyor.
“Bize bir şey olmaz” demeyelim, pandeminin bitmediğini hatırlatmak isterim.
İkincisi de siyasetçilerin, uzmanların kullandığı dil...
Bu konuda da daha hassas olunması gerektiğini düşünüyorum.
Bakın İtalya ve İspanya’nın Kovid-19 faturaları çok ağır oldu.
Her iki ülke de turizmde çok iddialılar.
Bu ağır bilançoya rağmen turizm sektörünün ayağa kalkabilmesi için ellerinden geleni yapıyorlar.
“Kovid-19 bitmedi ama gönül rahatlığıyla gelin” diyorlar.
Bizde vaka sayıları hem daha az, hem sağlık sektörümüz çok daha güçlü, üstelik otellerimiz bu döneme son derece iyi hazırlandılar.
O yüzden turizmi etkileyecek, olumsuz ve yanlış anlaşılabilecek konuşmalara dikkat edelim.
Dediğim gibi daha kontrollü olmalıyız ama ekonomiyi de ayağa kaldırmalıyız.
Cansın da unutmaya
kıyamadıklarımdandı
EVİMİZE üç gazete alınırdı.
Hürriyet, Yeni Asır ve Milliyet...
Satır satır okur, köşe yazarlarını da ayrıca takip ederdim.
Liseye başlarken kararımı vermiştim, gazeteci olacaktım.
Üniversiteye başladığım gün de mesleğe giriş yaptım.
O gün bugün kopamadım.
Zaten kopmak da istemedim.
Doğru düzgün yapıldığında dünyanın en güzel, en anlamlı, en renkli mesleğidir gazetecilik...
Bizim meslekte usta-çırak ilişkisi çok önemlidir.
Teorisini öğrensen de; pratiğini yapmadan, haber peşinde koşmadan, matbaa kokusunu almadan kendini olmuş hissedemezsin.
Ustalar işte bu uzun yolculukta önemlidir.
Ben kendimi hep şanslı hissetmişimdir.
Mesleğe başladığım ilk günlerde sektörün çok önemli isimleri karşıma çıktı.
Çetin Gürel, Öcal Uluç, Erdal Şafak bana hep yol gösterdiler. Fatih Çekirge, Ertuğrul Özkök, Mehmet Yılmaz hep yanımda oldular.
Ve Haluk Cansın...
Yazdığı kitaba verdiği başlık gibi “unutmaya kıyamadıklarımdan” oldu.
Hayatıma giren, meslekte bana yol gösteren bu insanların ortak özellikleri bitmeyen heyecanları, gazetecilik aşkları, haber namusları, objektif kalabilmeleriydi.
Haluk Cansın; geçen gün aramızdan ayrıldı.
Nurlar içinde yatsın.
Ton ve üslup günlük
hayatta da önemli
HALUK Cansın’ı tanıyanlar bilir.
Tanıdığım en nezaketli insanlardan biriydi.
Türkiye’nin önemli gazetelerini, ajanslarını yönetmiş; yıllarca köşe yazıları yazmış biriydi.
Ondan üslup ve tonun ne kadar önemli olduğunu öğrendim.
Onun tavsiyeleri aklımdan hiç çıkmadı.
Gazeteci doğruya doğru, yanlışa yanlış diyebilmeli.
Bunu yaparken sert, kırıcı bir üslup kullanmak zorunda değildir.
Aksine eleştirilerini sıralamalı, çözümlerini de ortaya koymalıdır.
Bugünün ustaları çıraklarına neler söylüyor, neler tavsiye ediyor bilemiyorum ama ben Haluk Cansın’dan öğrendiklerimi anlatmaya devam ediyorum.
“Gelmeyin” demişlerdi
şimdi “bekliyoruz” diyorlar
ÇEŞME Belediye Başkanı Ekrem Oran, sosyal medya hesaplarından Çeşme’de Kovid-19 patlaması yaşandığına dair iddialara cevap verdi ve herkesi davet etti.
Ben de bu dedikoduları uzun zamandır duyuyorum.
Ve diyorum ki;
Bodrum ve Çeşme belediye başkanları nasıl pandemi sırasında “Gelmeyin, yaza daha çok var” dedilerse ve bugün “Bekliyoruz” diyorlarsa bir bildikleri vardır.
Tedbirlere uyarak günlük hayatımızı aksatmayalım.
Çünkü bu süreç daha uzun sürecek.
Aşı bulununcaya kadar maskeli günler devam edecek.
Unutulma hakkı da gelmeli
SOSYAL medyayla ilgili tartışmalar devam ediyor. Düzenlemelere karşı değilim ama özgürlükleri de savunuyorum. Kriterler Avrupa Birliği olmalı. Bu arada sosyal medya siteleri uzun zamandır Avrupa için uyguladıkları “unutulma hakkı”na Türkiye’de de izin vermek zorundalar. Birçok kişi geçmişte çıkan bazı haberlerden, yorumlardan dolayı rahatsız olabilir ve dijital izin silinmesini talep edebilirler. Düzenlemeler benzeri detayları da kapsamalı. Fikir özgürlüğünü, herkesin eleştiri hakkını savunuyor ve atılacak adımların daha güçlü bir demokrasi için olmasını bekliyoruz.
Paylaş