Paylaş
Dışarıdaki sıcaklık 40’ı bulmuş, evde de üç ay kalınmış.
Bayram da gelince; herkes daha da rahatladı.
Bodrum’dan, Çeşme’den gelen fotoğrafları görünce bir kez daha iyi anladım ki; bizde işleri biraz gevşettin mi kontrol etmek artık imkansızlaşıyor.
Şehirler arası trafik açıldığından beri aynı endişeleri taşıyorum.
Yazın rehaveti de üzerine eklenince yaz beldeleri geçen yıldan farksız hale geldi.
Bakın ben 1 Mart’tan bu yana, yani karantinanın ilk günlerinden bu yana dışarı kontrollü çıkıyorum.
Nisan ayında biraz evde kaldım, sonra gazeteye hep gittim.
Günlük hayatımı da devam ettirdim.
Ama maske, mesafe şartını hiç aksatmadan, bir dakika bile maskesiz kalmadan...
Çünkü biliyorum ki; sadece kendimden sorumlu değilim.
Ailem, çalışma arkadaşlarım, yakın çevremden de sorumluyum.
O yüzden bu kalabalıkları gerçekten anlamıyorum.
Herkes gibi ben de sıkıldım.
Herkes gibi ben de o uzun masalarda olmak istiyorum.
Herkes gibi dostlarıma; özellikle anneme babama sarılmak istiyorum.
Ama yapmıyorum, yapamıyorum.
Bir süre daha yapamayacağımı biliyorum.
Her gece vaka sayıları açıklanıyor; ölenler söyleniyor.
17, 18, 19 ya da 20 ne fark eder; 1 kişi bile olsa o bizim vatandaşımız, canımız; bir tek kayba bile üzülürken bu görüntüleri anlayamıyorum.
Uzmanlarla konuşuyorum.
Semptomları ayakta, hissetmeden geçirenlerin sayısının da çok olduğunu söylüyorlar.
Yani o binli rakamları en az 10 ile çarpın derim.
Yani günlük vaka sayımız 10 binden aşağı değildir.
Hasta olmasalar da taşıyıcı olduklarını unutmasınlar.
Ve bu kalabalıklara bir son versinler.
Türkiye daha fazlasını da yapabilir
ŞUNA inanıyorum.
Türkiye daha fazla üretmeli, daha fazla ihracat yapmalı.
Bakın pandemi döneminde hayat dururken; imalat durmadı.
Beyaz yakalılar evlerinden çalışırken mavi yakalılar tezgahlarının başındaydı.
O yüzden sağlık çalışanlarına nasıl teşekkür ediyorsak; üretime ara vermeyen mavi yakalılara da binlerce kez teşekkür etmeliyiz.
Zaten rakamlar da bunu gösteriyor.
Dün Ege İhracatçı Birlikleri bazı rakamlar açıkladı.
Temmuzda 1 milyar 193 milyon dolarlık ihracat yapılmış.
Geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 7 artış anlamına geliyor.
Ege İhracatçı Birlikleri Koordinatör Başkanı Jak Eskinazi, “Temmuz ayı bizim için pandeminin izlerini tamamen sildiğimiz bir ay oldu. Özellikle salgından en çok etkilenen lokomotif sektörlerimiz hazır giyim ve demir çelik sektörlerimizde ciddi artışlar kaydettik. Kalan 5 aylık döneminde göstereceğimiz performansla 2020 yılındaki 15 milyar dolarlık hedefimize ulaşmak için yoğun mesai harcayacağız” diyor.
Özetle;
Türkiye üretmeli.
Zaten üretiyor; daha fazla yapabileceğini de hepimiz biliyoruz.
Kıyıların hepimizin değil mi?
PLAJ görüntülerine şaşırdık değil mi?
Türkiye’nin kıyıları doluydu.
Bence gayet normal...
Çünkü insanların denize gireceği yer o kadar azaldı ki...
Kıyılar hepimizin olmalı, bütün dünyada böyledir.
Ama bizde değil.
Bazı işletmeler ecrimisil bile ödeseler kıyıların halka açık olması taraftarıyım.
Akdeniz’de tatil yapsanız; örneğin İspanya’da, İtalya’da ve siz bir yere gitseniz şezlong kiralar, hemen arkasındaki restoranlardan birinde yemeğinizi yer, bütün gününüzü geçirebilirsiniz.
Öyle fahiş fiyatlar da ödemezsiniz.
Plajlar, kıyılar herkesindir.
Türkiye’nin de buna dönmesi gerekir.
Yeni bir imar affına karşıyım
DEVLETİN vatandaşıyla barışmasına itirazım yok ama her şeyin bir sınırı var. Devlet affedebilir ama vatandaş da doğruları yapmak zorunda. Bu sonuncusunda da gördük ki, imar affından sonra imalat yapıp devleti kandırmak isteyenler oldu. Bu şark kurnazlığına gerçekten kızıyorum. O yüzden devletimizi korumak zorundayız. Eskisine değil ama yeni bir imar affı olacak olursa karşıyım.
Her yer her yere benzememeli
UÇAKLAR bayramda doluydu. Demek ki, korku biraz dağılmış gibi. Otoyollar da doluydu. İstanbul’dan uzun kuyruklarla insanların Çeşme’ye, Bodrum’a geldiğini gördük. Ama bu sefer Ege’nin kuzeyinin de dolu olduğunu biliyoruz. Ben Ege’nin kuzeyini gerçekten çok severim. Müthiş bir doğa ve lezzet vardır. Assos, Kazdağları, Bozcaada, Gökçeada, Edremit, Akçay ve Ayvalık hepsi birbirinden güzeldir.
Çanakkale köprüsünden sonra buralarda da adım atacak yer kalmaz.
Şehircilik Bakanlığı’na gerçekten önemli bir görev düşüyor.
Her yeri her yere benzetmek zorunda değiliz.
Her yerin kendine özgü güzellikleri vardır.
Yerel olan güzeldir.
Ne olur bu yerleri korumayı bilelim.
Ve gereğini yapalım.
Paylaş