Paylaş
Adnan Saygun Kültür Merkezi’nde...
Hem de dört ustanın eşliğinde...
Piyanoların başında dünyaca ünlü sanatçılar Alexander Ghindin, David Lively, Janis Vakarelis, Cyprien Katsaris olacak.
Şef ise Alexander Polishchuk...
İzmir Kültür Sanat ve Eğitim Vakfı bu yıl da her zaman olduğu gibi müthiş bir program hazırlamış.
Benim favorilerim açılış ve kapanış konserleri...
“Dört Piyano, Bir Şef” ile “Ateşin kızı, Aşkın Sesi” olarak tanınan Concha Buika konserleri kesinlikle kaçırılmaz.
Buika’nın son albümü “El Ultimo Trago The Final Drink” çok ilgi gördü. Son çalışmalar Buika’ya İspanya’nın Grammy’si olan Premio de la Música ödülünü getirdi.
Benim için İzmir festivalleri bir “ruhsal arınma” gibi...
Kullanılan tarihi mekanlarda müzik dinlemek beni çok başka dünyalara götürüyor.
Çeşme Kalesi’ni, Efes’i, Bergama’yı İzmir Festivali’nden sonra daha çok sevdiğimin farkına vardım.
Buika için Çeşme Kalesi’nde olacağım örneğin...
Piyanistliğinin yanı sıra orkestra şefi olarak da parlak bir kariyere sahip bulunan Michele Campanella’nın Lizst bestelerini yorumlarken; Efes Celsus Kütüphanesi’nde olacağım örneğin...
Çok farklı müzik tarzlarını harmanlayan; Jimmy Hendrix’ten Rönesans müziğine, folktan modern pop şarkılarına kadar çok geniş bir yelpazede oluşan Ensemble Amarcord’un repertuarlarını dinlemek için Sığacık Kalesi’nde olacağım örneğin...
Aiskhylos’un günümüze kalmış yedi tragedyasından biri olan “Zincire Vurulmuş Prometheus” u izlemek için Bergama Asklepion Tiyatrosu’nda olacağım örneğin…
Müziğin Polonyalı dehası Frederic Chopin’i virtüöz Krzysztof Jablonski’den dinlemek için Efes Odeon’da olacağım örneğin...
İzmir Festivali çeyrek yüzyıla gidiyor.
Filiz Eczacıbaşı Sarper’le birlikte çalışan yönetim kuruluna ve sponsorlara sonsuz teşekkürler...
Makam heveslileri işe nasıl başlar
Birçok insan heves duyar makamlara... Heveslilerin çoğu bunu kendilerinin veya küçük gruplarının çıkarları için arzularken, topluma daha iyi hizmet amacı güdenler ne yazık ki azınlıkta...
Makama ulaştıktan sonra insanların kendi küçük gruplarını mı, yoksa toplumu mu düşündüğünü ayırt etmek kolay. Toplum çıkarını gözetenlerde önemli bir değişim gözlenmezken, çıkar peşinde koşanlar hızla değişiverir. Sadece söylemlerinde değil, mal varlıklarında da değişiklikler gözlenir.
Toplumun çıkarını düşünen yönetici sadakate değil, liyakate önem verir; yani dürüst, çalışkan, deneyimli ve yetenekli insanlarla çalışmayı tercih eder. Bir taraftan toplumsal barışın önünü açar; diğer taraftan ortaya çıkacak başarıda en büyük pay sahibi olmayı garantiler. Böyle yöneticiler gerçeği söyleyenleri, hatta kendilerini eleştirenleri dalkavuklara yeğler; çünkü koltuktan kalktıktan sonra söylenenlerin önemli olduğunu bilir.
* * *
Sadece kendi grubunu düşünenlerse; ilk iş olarak geçmişte yararlı hizmetleri bulunanları görevden alıp, yerlerine bilgi ve birikimlerine bakmaksızın kendi küçük gruplarından birilerini yerleştirir.
Üst makamlara hevesli insanların toplumun çıkarlarını mı; yoksa kendi çıkarlarını mı gözeteceklerini, koltuğa oturmadan önce anlayabilmek için geçmişte yaptıklarına bakmak yeterli olur. Toplum çıkarlarını gözetenlerin özgeçmişleri farklı makamlarda gerçekleştirilmiş çok sayıda başarıyla doludur; önceki koltuklarından kalktıklarında mal varlıklarında veya yaşam biçimlerinde önemli bir değişiklik olmamıştır. Gösterişi sevmeyen böyle insanlar, aslında çok da hevesli değillerdir, üst makamlara...
Dürüst, deneyimli, birikimli ve çalışkan insanların bir arada çalışmasına çok gereksinimi var Türkiye’nin...
(Prof. Dr. Ülgen Zeki Ok’un kaleminden, okulgen@superonline.com)
Dün Mardin’e uçarken
Seçim dönemlerinde hep doğuya, güneye gittim. Defalarca Diyarbakır’a, Urfa’ya, Antep’e, Adıyaman’a, Siirt’e, Tunceli’ye, Şırnak’a gittim. Elbette Antakya’ya da, Erzurum’a da, Mardin’e de.. Dün yine Mardin’deydim. Bu sefer direkt uçuşla; Sun Express’le İzmir’den Mardin’e... Geçtiğimiz yıllardaki gibi önce İstanbul’a ya da Ankara’ya giderek değil.
Direkt uçuşlar daha fazla ticaret, daha iyi ilişkiler demek...
İzmir uzun yıllar bundan yoksundu; kanadı kırıktı.
Hava ulaşımında alternatif şirketler çıkınca direkt seferler de artmaya başladı.
İzmir’le kopuk olan Anadolu bağlantısı yeniden kurulmaya başlandı.
Mardin’e giderken bir kez daha iyi anladım ki...
Ulaşılabilen, zamanı iyi kullanabilen kentler kazanıyor.
Direkt uçuşlar arttıkça İzmir de kazanacak.
Paylaş