“İstemezükçüler” üzülse de gelişmeler işte böyle

Uzun yıllardır iş dünyasının yakın takibindedir bu yayınlar... Elbette bu dergileri hazırlayan kadrolar da Türkiye’yi ve dünyadaki gelişmeleri “zoom”layarak izliyorlar.
Capital ve Ekonomist’in iki tepe yöneticisi Rauf Ateş ve Talat Yeşiloğlu’yla çok sık İzmir sohbetleri yaparız.
İnanın, her ikisi de İzmir’i ve bu bölgeyi çok iyi bilir.
Yatırımları, projeleri ve yeni fikirleri gündemlerinden düşürmezler.
Son yıllardaki gelişmeleri onlar da izliyorlar.
80’lerin ortasından sonra İstanbul’un çok öne çıkması, İzmir’in biraz geride durması herkesin dikkatini çekmişti. Ama sanki bu algı giderek değişiyor gibi...
Capital ve Ekonomist’in “İzmir’e yön verenler” ödül töreni de aslında bunun en güzel kanıtlarından...
Daha önce de yazmıştım.
İstanbul’a her gittiğimde görüştüğüm kişiler, sohbete, “İzmir’de bir şeyler oluyor, biz de geleceğiz galiba...” diye giriyorlar.
Fotoğrafın böyle değişiyor olmasından gerçekten çok mutluyum.
“İstemezükçüler” üzülse de klasik İzmirli sızlanması içinde olanlar kendilerine yeni gündemler belirlemek zorunda olsa da...
Ben memnunum.

Çoktan hak etmişlerdi

“İzmir’e Yön Verenler” ödülleri töreninde öyle girişimciler, öyle iş insanları sahneye çıktı ki...
Yaptıkları, ünleri İzmir sınırlarını çoktan aşmıştı.
Türkiye’de ilkleri yapmışlardı, Türkiye’ye örnek olmuşlardı, hatta olmayan sektörleri yaratmışlardı.
İğnenin bile dışarıdan geldiği bir dönemden üretime, oradan da ihracata geçişin kapılarını aramışlardı.
O yüzden...
Bu ödülleri çoktan hak etmişlerdi.

Bay Arkas doğruyu söylüyor

Gecede Lucien Arkas çok güzel bir konuşma yaptı.
Dedi ki...
“6 bin 500 çalışanımız var. 15 ülkede de 34 ofisimiz... Biz işe aldığımız gençleri eğiterek bir yerlere getiriyoruz. Bizden adam almak o yüzden zordur. Bu kadar yıllık iş hayatımda bir şeyi daha gördüm, İzmirlilerin yeri çok başka... İyi eğitim alıyorlar, ama bunun yanında hem ailenin hem de kentin kattığı değerler var. O yüzden yurtdışı ofislerimizin başında hep İzmirli gençlerimiz bulunuyor.”
Lucien Bey’in İzmir tutkusunu bilmeyen yok... Hatta dünyanın neresinde olursa olsun, mutlaka İzmir’e dönüp, İzmir’de uyumak isteyecek kadar çok sever İzmir’i...
“Merkezimizi İstanbul’a taşısaydık, daha çok büyürdük” diye düşünenlere, bahane üretenlere Arkas en güzel örnektir.

Bırakın taraftarımız taraftar gibi davransın

O kadar çok mesaj geldi ki...
Bir kez daha değinmek zorunda kaldım.
Karşıyaka–Göztepe derbisi üzerine çok şey konuşulabilir. Ama değim gibi ben sonuçtan daha çok stat dışındaki vizyondan, stat içindeki olanlardan bahsettim.
Birincisi...
Bu iki kulüp ve bu derbi, her iki takımın yöneticilerinin düşüncesinin ötesinde bir öneme sahip.
İkincisi...
Pazar günkü maçta alınan güvenlik önlemleri ve tedbirleri; İzmir’i bilmeyen, İzmir’i tanımayan, İzmir’in ruhunu bilmeyen, bu derbinin geçmişini araştırmamış bir görüşün eseri...
Kimse kusura bakmasın; sıfıra yaklaşmış bir soğukta, 2 bin 500 Göztepe taraftarını saatler öncesinde stada almanın başka bir yorumu olamaz.
Üçüncüsü...
Her iki takımın taraftarı arasında büyük bir rekabet olsa da sonuçta bunu savaş alanına çevirmeyecek kadar bilinçli bir seyircidir İzmir’inki...
Dördüncüsü...
Yasaklarla, bilet kısıtlamalarıyla, masa başı puan hesaplarıyla futbol yöneticiliği olmaz. Ben dolu tribünlere oynanan bir derbi istiyorum. Eminim benim gibi herkes de aynı fikirde... Bırakın rekabet olsun, bırakın taraftar taraftarlığını yapsın.

Nedeni ne olursa olsun

Öyle ya da böyle...
İster mevzuat deyin, ister yasa...
İster Sayıştay raporu deyin, ister müfettiş görüşü...
Bilemem...
Bildiğim, yıllardır uygulanan ulaşımdaki 60 yaş kartının 1 Şubat’tan itibaren kalkmış olması.
Sonuçta bu bedelsiz bir şey değildi, yıllık bir katkı payı da alınıyordu.
Ama zaten sosyal bir devletten söz ediyorsak, buna bir formül bulunması gerektiğini düşünüyorum.
İzmir’in iki bakanı konuyu Bakanlar Kurulu’na taşıma sözü verdiler, Başkan Aziz Kocaoğlu doğal olarak Sayıştay raporlarını öne sürüyor.
Ama çözümün en kısa sürede bulunması gerekir.