Paylaş
SİZE nasıl bir ruh halinde olduğumuzu anlatayım.
Geçen gün üyesi olduğum bir derneğin sosyal sorumluluk projelerinden biri için toplanmışız.
O masa etrafında olanların tek bir hedefi var.
Çocuklarımızın daha iyi şartlarda eğitim görmeleri, mutlu olmaları...
Normal olarak da bizim, geleceği, çocuklarımızı konuşmamız gerekir değil mi?
Ama bakın bizim konu başlıklarımız nelerdi?
* Terör... Bu terör nasıl biter? Ne oldu da insanlar piknik yaparken, yine evlerine kapanmak zorunda kaldı? Her gün gelen şehit haberlerinin ardından dramatik öyküler öğreniyoruz. O çocuklarımız için biz neler yapabiliriz?
* Göçmenler... Biliyorum minik Aylan’ın o fotoğrafı hepimizi perişan etti. Peki diğer Aylan’lar için ne yapabiliriz?
* Ekonomi... Kısa bir süre öncesine kadar bazı sosyal sorumluluk projeleri için sponsor desteği konusunda kapılar açılırken, şimdi, “Biraz bekleyelim, seçime kadar donduralım, 1 Kasım’dan sonra konuşalım” gibi yorumlar duyuyoruz. Ama devam eden projeler var. yeni destekçiler nasıl bulabiliriz?
Sorular çoktu.
Yarını konuşacağımıza, geçmişe takılıp kaldığımızı fark ettim.
Oysa büyük ülkeler geleceği konuşmalı...
Uzun bir süredir günü idare ederek geçiriyoruz.
Kim dinliyor ki
İZMİR’in statlarıyla ilgili sıkıntıları yazınca mesaj ve telefon yağmuru oluyor.
Çünkü ortada bir sorunlar yumağı var.
Birincisi evindeki maçlarda bile deplasmana çıkmak zorunda kulüplerimiz var. Dolayısıyla kalıcı bir başarıdan hiçbir zaman söz edemiyoruz.
İkincisi Karşıyaka Yalı ve Göztepe Gürsel Aksel diye tutturan siyasi irade...
Diyorsunuz ki, “Bu statlar kent içinde, güvenlik ve ses kirliliği problemleri var. Şehir dışında stat yapılması daha uygun değil mi?”
Haklısınız...
Biz de bu eleştirileri zamanında yaptık.
Ama dinlenmedi.
Baktık ki, dinlenmeyecek de, o zaman “Bari çabuk yapın” dedik.
Ama görüyoruz ki, “Bir yılda biter” denilen tesisler için de bir süre daha bekleyeceğiz.
Hele hele Göztepe için bu süre biraz daha uzayabilir.
Çünkü anlaşıldı ki, burasıyla ilgili özel mülkiyete ait kamulaştırma problemleri de var.
Ancak bunlar tamamlandıktan sonra bir adım atılabilir.
Evet, siz haklısınız.
Baştan yapılması yanlıştı.
Ama söyler misiniz, kim dinliyor?
Fikir hürriyeti, fikir zenginliği
HALİL İnalcık’ın Hürriyet Pazar’da Güliz Arslan imzalı bir röportajı vardı. İnalcık bu röportajda bugünün Türkiye’siyle ilgili çok önemli bir tespitte bulunmuştu.
Diyordu ki:
“Sıkıntılı bir devir yaşıyoruz. Ama geçecektir. Tarihimizde bu dalgalanmalar olmuştur. Günlük siyasetle ilgili bir şey söylemek istemiyorum. Çünkü ben siyasetin üzerindeyim, bilim adamıyım. Kehanette bulunmaya girişmem. Yanlış yerlere çekilebilir. Ama bir sosyal tarihçi olarak durumu görüyorum. Reaksiyon halindeki gençliğin görüşlerini tespit ediyorum. Türkiye şimdi bir dönüm noktasında... Sadece Türkiye’de değil, bence insaniyet son asırda istikametini kaybetti. Kendi rahatı için düşmanını nükleer silahlarla ezmek gibi yollara sapıyorlar. Ama bunlara bakıp yılmamalı. Bu memlekete ve geleceğine güvenerek çok çalışmalı. Esas mesele fikir zenginliğidir. O yüzden ne olursa olsun fikir hürriyetini muhafaza etmek gerekiyor.”
Fikir hürriyeti ve fikir zenginliği, herkesin savunması gereken de aslında bu...
Bunun için sürekli güçlü demokrasi vurgusu yapıyoruz.
Demokrasi güçlenmeden, çarkları doğru çalışmadan ekonominin de, siyasetin de iyi gitmesi mümkün değil.
Halil İnalcık doğrusunu söylemiş.
Ne mücadele ne kulis var
YARIN, yani 18’inde listelerin Yüksek Seçim Kurulu’na verilmiş olması gerekiyor. Normal şartlar olsaydı bugünlerde ne liste savaşları yaşanırdı, ne kulisler olurdu. Ama ne mücadele, ne kulis var. Zaten heyecan da yok... Apar topar seçime gidiyoruz. Kimsenin hevesi yok.
Paylaş