Paylaş
“Anayasaya bir rezerv koymazsanız sürekli af çıkar. Bazı konularda anayasada rezervler var. Örneğin, partilerin kapatılmasını şarta bağlayan düzenleme yapıldı. Bu olay, hukuku, anayasayı sarstı, siyaseti sarstı. O dönemde biz affı savunuyorduk. Şimdi herkes bundan ders çıkarmalı. Parti ekseninden bakmıyorum, ülke ekseninden bakıyorum. Bir düzenlemeyi benim parti menfaatime uyuyor diye yapmak yerine geniş perspektifle ülke menfaatiyle düşünmek lazım. İmar affını her şartta yasaklayan bir anayasa zorunludur.”
Son 10 yılda imar affıyla ilgili kaç yazı yazdım bilmiyorum.
Ve her seferinde bırakın eleştiriyi, ağır hakarete kadar uzanan binlerce mesaj, telefon aldım.
Yine yazıyor ve söylüyorum.
Kimse bahane üretmesin.
İmar afları, barışları Türkiye’nin gündeminden kalkmalıdır.
Ve kendilerini “imar mağduru” olarak görüp bana yazılar yazan o insanlar son depremden ders çıkarsınlar.
Eğer bir düzenleme olacaksa İyimaya’nın dediği gibi “İmar affını her şartta yasaklayan bir anayasa değişikliği zorunlu hale gelmiştir...”
Bunu yapın ve kimse af, barış gibi teklifleri hayat boyu düşünmesinler bile...
O ruhu yakalamam zor olacak
Hatay’a gidenler bilir.
Kentin bir dokusu, kimliği vardı.
Şimdi anılarda kalan o fotoğrafların yerine yenisi yapılacak.
Kadim şehre bu ruhu vermek hiç de kolay olmayacak.
Üçte ikisi yıkılmış ya da yıkılacak Hatay’ı eskiye uyumlu yapmak gerekir.
Herhalde bu konuda çalışmalar yapılıyordur.
Çünkü son yıllarda gastronomi turizmiyle öne çıkan Hatay, Gaziantep gibi bölgeler için bu tarihsel kimlik çok önemliydi.
Şehirler yapılır, yapılacaktır.
Eminim daha da iyisi olacaktır.
Ama bu ruhu korumak mimarların, şehir plancıların işidir.
O yüzden birbirine benzer şehirler yapmak yerine kimliğe uygun şehirleri inşa etmeliyiz.
Gelecek planları da
olmadan başlamayalım
Biliyorum yaşananlar çok sıcak ve herkes farklı bir ruh hali içinde... Ama kısa süre içinde bu ruh halinden kurtulup gelecek planları yapmak zorundayız.
Bölge insanının geleceğini de düşünerek yeni stratejiler ortaya koymalıyız.
Verimli topraklara, tarım için kullanılması gereken yerlere binalar dikmişiz.
Yeni şehirler kuracağımız için bu da dikkate alınmalı.
Türkiye bu krizden ders alarak ve gelecek planları yaparak çıkmalı.
Sadece şehirleşme adına değil, tarım ve sanayimiz için de bunları yapmalıyız.
Özetle...
Acele edelim ama gelecek planları yapmadan da işe başlamayalım.
Yüz yüze eğitime dönelim
Üniversitelerin yüz yüze eğitime dönmesinden yanayım.
O yüzden hibrit bir modelle bu eğitim dönemi kapanmalı.
Gidebilenler yüz yüze, gidemeyenler online eğitimlerini almalılar.
Pandemide 1.5 yıldan fazla üniversiteye gidemeyen gençler için bu dönem de kayıp olacaktır.
Devletin bu kararı gözden geçireceğine inanıyorum.
Bina raporu almaya
çekinenler var
Deprem bölgesinden gelen görüntüler, yaşananlar hepimizin ruh halini etkiledi. Ve emin olun daha uzun bir süre bundan kurtulmak mümkün değil. Çok sayıda mesaj alıyorum. Türkiye’nin her yerinden hem de...
Şöyle diyorlar...
“Evlerimizin sağlam olup olmadığını öğrenmeye korkuyoruz. İnsanlar test sonuçlarının hasarlı çıkacağından korktuğu için yaptırmaktan çekiniyor. Çünkü hasarlı çıkarsa kentsel dönüşüme girecek ve bir çoğumuzun bunu karşılayacak bütçesi yok. Evlerin yapıldığı dönemlerde de insanlar açıkta kalmaktan korkuyor...”
Haklılar belki ama bu sonucu değiştiriyor mu?
Binanız hasarlı ise burada oturmamanız gerekiyor.
Ve bunun için yeni düzenlemelere, teşviklere ve yasalara ihtiyaç var.
Bence bu krizin hemen sonrasında bütün partiler bir araya gelip yeni şeyler söylemeli.
Bununla da kalmamalı, bu konuşulanları anayasal güvence altına almalılar.
Yoksa bu endişeler devam eder.
Bir sonraki depreme kadar daha konuşmayı sürdürürüz.
Paylaş