Paylaş
Dedi ki:
“Sosyal demokrat partiler 1999’dan bu yana İzmir’de neden hep birinci parti çıkıyor? Ve neden her kesimin oyunu alıyor? İşte bunu düşünmemiz gerekiyor. CHP hem kıyılardan, hem gecekondu bölgelerinden oy alabiliyor ve mesajlarını doğru verebiliyor...”
Bu benim sık sık değindiğim bir konu...
Türkiye’nin siyasi geçmişini incelediğinizde iktidara giden yolun yerel yönetimlerden geçtiğini görüyorsunuz.
AK Parti’nin hükümet olması da benzer bir süreç...
1994’te özellikle Refah Partisi’nin İstanbul ve Ankara’da seçimleri kazanması, daha sonraki yıllarda diğer büyük kentlerde bu başarının tekrarlanması AK Parti’nin başarısında önemli bir etken oldu.
2002’den sonra da AK Parti bu şansını iyi kullandı, yerel yönetimlerdeki iktidarı kimseye bırakmadı.
Yüksel’in verdiği örnek de doğru...
99’da DSP; hem milletvekilliği seçimlerinde, hem de belediye başkanlığında birinci parti çıktı.
Ahmet Piriştina’yla gelen başarı ikinci döneme de yansıdı.
Piriştina, ikinci kez CHP’den aday oldu, ama iktidarda olan sosyal demokrat partilerdi.
AK Parti, Türkiye’de gösterdiği başarıyı sadece İzmir’de yakalayamadı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın İzmir’i özel olarak takip etmesine, bakanlar kurulunun tüm üyeleri çok sık kente gelmesine rağmen İzmirlilerin son 11 yıldır tercihi sosyal demokratlardan yana oldu.
Elbette benzer yorumları, farklı şehirler ve farklı tercihler üzerine de yapmak mümkün...
Alaattin Yüksel, yerel yönetimlerden sorumlu genel başkan yardımcısı...
Ve bütün konsantrasyonu CHP’nin bundan sonraki belediye seçimlerinde partisinin yol haritasını değiştirmek...
Bir anlamda genelle birlikte yerelde de iktidar yolunu açmak...
O yüzden İzmir’e ayrı bir önem veriliyor ve belediyecilik anlamında başarılanlar diğer kentlere aktarılıyor.
Bu dönüşümü gerçekleştirmek tabii ki kolay değil.
Hiçbir dönem de kolay olmamış...
83’ten bu yana iktidarların erime süreci belediyelerden başlamış; eksiklikler, yanlışlıklar genel seçimleri etkilemiş.
Öyle anlaşılıyor ki...
CHP’nin yeni MYK’sı, şimdi bu konularla daha fazla ilgileniyor ve Alaattin Yüksel toplantılarda hazırladığı özel dosyalarla farkındalık yaratmaya çalışıyor.
İki yılda Seferihisar sessiz devrim yaptı
ASLINDA Alaattin Yüksel’in bu sözlerini haklı çıkaran örnek uygulamalardan biri Seferihisar’da yaşanıyor.
Bu köşeyi takip edenler; Seferihisar’daki gelişmeleri sık sık dile getirdiğimi çok iyi bilir.
Çünkü, Başkan Tunç Soyer, Seferihisar’da bir dönüşüme imza atıyor.
Yerelleşme adına çok önemli projeleri hayata geçiriyor.
Adeta bir sessiz devrim yapıyor.
Hem de bütün olanaksızlıklara rağmen...
Soyer; büyük bir borç yüküyle belediyeyi devraldı.
Bırakın personel ödemelerini, çivi çakacak bile parası olmayan bir belediyeyi, bugün Türkiye’nin gündemine sokmayı başardı.
“Sakin şehir” fikrini hayata geçirdi, geçirmekle kalmadı Seferihisar’ı “Cittaslow”ların Türkiye merkezi haline getirdi.
Yani “sakin şehirlerin” başkenti oldu Seferihisar...
Nasıl...
Kişisel ilişkileriyle, doğru ve netice alan diyaloglarıyla, vizyonuyla...
Evet vizyonuyla...
Türkiye’de “vizyon” kavramını hep yanlış kullandılar, içini boşalttılar.
Soyer’in başkan olduğu günden bu yana gösterdiği performans “vizyon”unun ne anlama geldiğini hatırlatan bir başarı öyküsüdür.
Pazar günü Seferihisar’daydım.
Müthiş bir kalabalık vardı.
Mandalina Şenliği’nin getirdiği enerji elbette vardı. Ama bunun ötesinde Egelilerin hafta sonlarını Seferihisar’da geçirme isteği de bulunuyordu.
İşte bu çok önemliydi.
İzmir’in metropol belediye başkanları da Soyer’in yanındaydı. Bu bile anlamlıydı.
Birkaç gün önce yazmıştım.
Tekrar edeyim.
Daha çok yerelleşeceğiz. Bölgesel değerleri Türkiye’nin, dünyanın gündemine taşıyacağız. Başka bir çaremiz bulunmuyor. Yeni turizm hareketi ve anlayışı bunu gerektiriyor.
O yüzden Seferihisar’ı yakından takip edin...
Çünkü, çok doğru şeyler yapılıyor.
Paylaş