Paylaş
DÜN sabahki yazı işleri toplantısında haberleri değerlendiriyorduk. Önümüzdeki büyük ekrandan önce fotoğraflara, sonra da haberlerin içeriklerine baktık.
Denizli’de 13 günlük bir bebek çöpe atılmıştı. Annesi bulunmuş, emniyette sorgudaydı, bebek ise kuvözde... Yaşam mücadelesine 13 günlükken başlamıştı. Belli ki, bu bebek için hayat çok zor olacaktı, şimdiden belliydi.
Bir başka haber bedensel engelli birinin gasp edilmesiydi. Hali perişandı, belli ki korkmuştu. 200 lirası alınmış, yığıldığı yerden uzunca bir süre kalkamamıştı.
Karısına nafakasını ödeyemediği için hırsızlık yapan biri, boşandıktan sonra karısının çocuklarına şiddet uyguladığını söyleyen bir babanın hikayesi...
Kuzenlerine cinsel tacizde bulunduğu iddia edilen bir genç...
Tenefüste oynarken üzerine demir kapı düşen ve sakat kalan ilköğretim öğrencisinin haberi...
Bir yandan Gazze’den gelen fotoğraflar, bir yandan Suriye’den kaçıp sığınanlar, Ege Denizi’ni umut denizi yapmak isteyip yakalananlar...
Toplantının sonunda hiç kimsenin yüzü gülmüyordu.
Bazen eleştiriyorlar, “Hep olumsuz haberleri öne çıkarıyorsunuz” diye...
Oysa bilmiyorlar ki, yazı işlerindeki herkes iyi haber peşinde, bir tane bile olsa alıp onu büyütecekler.
Bazen olmuyor.
Hele son dönemde, Türkiye’de de yakın çevremizde de dünyada da akla hayale gelmeyecek olaylar oluyor.
Bize uzak gibi görünen şeyler olup bitiyor.
Özetle...
İflah olmaz iyimserler için bile zor bir dönem...
Hocaların hocası için
BİLİYORUM, çoğu kişi kuramları sevmez, teorilerden hoşlanmaz.
Bense severim, hoşlanırım da...
Çünkü, pratiğe giden yolun yine oradan geçtiğine inanırım.
Bilmeden yapamazsınız.
Sevda Şener, Türkiye’nin en önemli araştırmacı ve eleştirmenlerindendi.
Yazı dünyasını bana sevdiren isimlerden biriydi.
“Hocaların hocası” olarak anılmasının önemli bir nedeni vardı. Çok insan yetiştirmişti, çok farklı alanlarda hizmet vermişti, çok yönlü olmayı öğretmişti hep...
Bu dünyadan bir Sevda Şener geçti.
Nurlar içinde yatsın...
“Tembel demokrat olma” diye yazınca
BİRKAÇ gündür, “tembel demokrat olma” diye yazınca, mesaj kutumda epeyce mail birikti. Diyorlar ki...
“10 ya da 28 Ağustos fark etmez, gidip oyumuzu atacağız...”
Bazıları da diyorlar ki...
“Çok haklısınız. Şikayet etme hakkımız, lüksümüz yok, seçimden seçime de demokrasi akla gelmez.”
Bazıları da eleştiriyor...
“Biz öyleyiz, böyleyiz. Şöyle iyiyiz, böyle iyiyiz ama medya...”
Elbette herkesin birbirini eleştirme hakkı var.
Demokrasi zaten böyle bir şey...
Ama benim de dediğim bu...
Medyanın eleştirilecek yönlerini söyle, hatta yerden yere vur.
Ama biraz da kendine bak...
Emekli ettiren sınıf
SON dönemde okuduğum en çarpıcı haberlerden biri işte bu başlık altında verilmişti. Antalya Konyaaltı Endüstri Meslek ve Teknik Lisesi’nde 21 yıldır görev yapan, 35 yıllık tarih öğretmeni 57 yaşındaki Ahmet Hilmi Kancı, geçen öğretim yılı sonunda derse girdiği sınıfta biri hariç tüm öğrencilerin uyuduğunu görünce emekliye ayrılmış. Kancı, bütün öğrencilerin fotoğrafını çekmiş.
Deneyimli hoca şöyle diyor:
“Son yıllarda eğitim sistemi, toplumsal duyarlılık ve aile bütünlüklerinde ciddi yozlaşma, bozulma yaşanmaya başladı. Bu durum öğrencilere çok ciddi yansıdı, eski sevgi ve saygı kurallarından çok uzaklaşıldı.”
Siz de bu tür yakınmaları çok duyuyorsunuz değil mi?
Kancı’nın bir yakınması daha var:
“Eğitim sistemimiz artık Milli Eğitim çalışanları, okul idarecileri ve öğretmenlerimizi yalnızlaştırmıştır. Okullarımızdaki genel disiplin maalesef zayıftır. Eğitim çalışanları veli karşısında savunmasız bırakılması, haklarının savunulmuyor olması gibi nedenlerle okul idarecileri ve öğretmenler öğrencilere müdahale edemez duruma gelmiştir.”
Bu da çok sık duyduğumuz yorumlardan değil mi?
Paylaş