Paylaş
Çetin ve Gözdem Kımız yeniden evlendiler.
Zaten hiç ayrılmamışlardı.
Bu nikah tazeleme gününün çok özel bir mottosu vardı.
“Hayat bir gün o da bugün...”
Davetiyelerin altına bu not düşülmüştü.
Bodrum Cennet Koyu’ndaki tören alanına giderken tabelalar “Gözdem-Çetin Kımız evlilik töreni” yerine “Hayat bir gün o da bugün” tabelalarıyla yönlendirme yapılmıştı.
Bir buçuk yıllık pandemi döneminde katıldığım ilk nikah töreniydi.
Az sayıda ama çok iyi tanıdığım “Çetin dostları” arasında olmak o kadar iyi geldi ki...
Fonda çalan müziğin eşliğinde Çetin, Gözdem’in elinden tutmuş; tören alanına gelirken avuçlarımız kızarıncaya kadar alkışladık.
Oğulları Can’ın mutluluğu gözlerinden okunuyordu.
Ve elbette bizlerin...
İmzalar atılırken hep birlikte günün mottosunu söyledik.
“Hayat bir gün o da bugün” diye...
Kumların üzerinde, deniz kıyısında, güneş batarken aslında aklımın hep bir ucunda olan bu mottoyu daha çok kullanmaya karar verdim.
Dediğim gibi uzun süren bir salgından sonra sevdiğim dostlarla, hele çok yakın dostlarımızın evliliklerine tanıklık etmek çok güzeldi.
Ama daha önemlisi geçmişle gelecek arasında sıkışmış hayatlar arasında bugünü, o anı düşünmek ve bunu hatırlamak da çok iyiydi.
Kavramlar üzerine konuşmak
galiba hepimizi rahatlatacak
HEPİMİZ aynı hatayı yapmıyor muyuz?
Örneğin siyasetçiler, siyaset bir sıkışma içinde değil mi?
Geçmişle hesaplaşma hiçbir zaman bitmedi. Bazı şeyleri zamanın ruhuna bıraksak ve öyle kabul etsek; galiba konuşmak da, yorum yapmak da daha kolay olacak.
Ve elbette bitmeyen, yerine getirilmeyecek gelecek planları ve sözleri...
Geçmişi bilerek geleceğin hayallerini kurarak ama bugünün gerçeklerinden de uzaklaşmadan siyaset yapmak mümkün değil mi?
Türkiye’de bazı dönemlerde böyle siyaset yapıldığını biliyorum. O zaman insanlar da daha umutlu, mutlu oluyorlar.
Geçen gün yazdım. Çok sayıda mesaj geldi.
Hepimizin artık semboller üzerinden değil, kavramlar üzerinden konuşmamız gerekiyor.
Adaleti, sahiciliği, samimiyeti, merhameti, vicdan gibi kavramları daha sık konuşmalıyız.
Ve demokrasimizi daha güçlü hale getirmeliyiz.
İşte o zaman geçmişimizle daha çok gurur duyar, hesaplaşmalarımızı azaltır ve daha çok geleceği konuşuruz.
Galiba hepimizin buna daha çok ihtiyacı var.
Sanatçılar da bizler de çok özledik
BİRKAÇ gün İzmir’den uzaklaştım.
En sevdiğim coğrafyalardan biri Dalaman Sarıgerme tarafına geldim.
Hilton Dalaman’da Levent Yüksel sahneye çıktı.
Uzun zamandır ilk defa, mesafelerin korunduğu bir konser izledim.
Konsere başlarken Levent de hatırlattı.
“Uzun bir aradan sonra ilk konser” diye...
Sahnede vokaller dahil 10 kişilerdi, arkada bir o kadar da ekip vardı.
Bir buçuk yıl sanatçılar sahne alamadı, sanatlarını icra edemediler.
Ve gerçekten de zor günler geçirdiler.
Ben iyi bir müzik dinleyicisiyim, aynı zamanda da okuyucusuyum.
Tarihte önemli işlere imza atmış sanatçıların hayatları da her zaman ilgimi çekmiştir. Türkiye’nin de iyi sanatçıları var. Ve dünya çapında da olmayı hak ediyorlar.
Sahneye yakın bir yerdeydi.
Levent Yüksel’in artık klasikleşmiş şarkılarını dinlerken sahneyi ne kadar çok özlediklerini de fark ettim.
Ve elbette bizler de o güzel şarkıları hep birlikte söylemeyi özledik.
Şu pandemi bitse de yine o kalabalıklar içine girsek ve güzel konserlere gidebilsek.
Bu yazın akustikleri arasında
YAZIN en güzel akustiklerinden biri Gökçe Türk’ten geldi. Sezen Aksu’nun “Aşktan Ne Haber” şarkısını yine kendine göre yorumlamış Gökçe...
Pandemide boş durmayan sanatçılardan biri Gökçe; yeni akustiklerin de yolda olduğunu söyledi.
Bekliyoruz...
Aşı kartı olmayan
kalabalığa girmesin
BİRÇOK ülke kapalı ve kalabalık alanlara girerken aşıyı zorunlu hale getirdi veya getirmeye hazırlanıyor. Bir buçuk yıl gerçekten zor geçti. Evlere kapandık, hatta hayatımızı erteledik. Herkes gibi ben de hayata kaldığım yerden devam etmek istiyorum. Bir kez daha kapanmak ya da belirli saatlerde evde olmak istemiyorum. Çünkü sosyal hayatımız, ekonomimiz zarar görüyor. Ve aşı kartı zorunluluğuna sıcak bakıyorum. Aşı olmak istemeyenlere zorla yaptıramayız. Ama aşı yaptırmayanların kalabalık alanlara girişini kısıtlayabiliriz. Aksi halde bu iş bitmeyecek ve normale dönemeyeceğiz.
Uzun yürüyüşler bana iyi geliyor
10 bin adım safsata mı, değil mi; bilemiyorum. “Şart” diyen de var, “Adımlarını sayma, hareketli ol” diyen de... Ama alışkanlık işte, ben 10 bin adımı geçmeden ve hatta haftanın birkaç günü 20 binlere yaklaşmasam kendimi iyi hissetmiyorum. Aslında uzun yürüyüşler yapmak hoşuma gidiyor. Kendimle konuşuyorum, doğayı izliyorum. Hele sevdiğim birkaç dostum da yanımda olunca zamanın nasıl geçtiğini de anlamıyorum. Birkaç gündür Dalaman Sarıgerme’de kuşların, kurbağaların sesleri arasında yürüyorum. Sıcak ama nemsiz bir havada yürümek iyi geliyor. Türkiye’de uzun yürüyüşler yapmak için o kadar çok adres var ki... Dalaman Sarıgerme de işte o yerlerden biri...
Paylaş