Hafta sonu Çeşme’den dönmek ızdırap mı olmalı?

PAZAR geceleri Çeşme’den dönmek bir ızdırap haline geldi. İki gişe arası normalde yarım saat sürüyor, ama evinize bir saatten önce gitme şansınız yok.

Haberin Devamı

Geçen hafta yazarımız Cemal Tükel de yazdı, değişen bir şey olmadı.
Pazar gecesi de aynı sıkıntıyı ben yaşadım.
Bu sefer Seferihisar’dan kuyruk başladı. Seferihisar kavşağından gişelere 50 dakikada gelebildik.
13 gişenin dört tanesi devre dışı olmasa...
Söyleyecek bir sözümüz olmayabilir.
Ama gerçek öyle değil...
Herkes hafta sonu dönüşünün nasıl olduğunu biliyor, özellikle akşam saatlerinde yıllardır uzun kuyruklar olduğunu görüyor.
Ama buna rağmen...
Gişelerin tamamı çalışmıyor, bazıları devre dışı bırakılıyor.
Dikkatimi çeken bir başka ayrıntı da...
Çalışan 9 gişenin sadece ikisinin OGS’ye ayrılması.
O zaman otomatik geçişin ne esprisi kalıyor.
Eminim...
13 gişe de devrede olsa...
Bir iki tanesi dışında tamamı OGS’ye ayrılsa...
Uzun kuyruklar oluşmaz.
Karayollarının, yetkililerin dikkatlerine arz olunur.

Haberin Devamı

İstanbullu dostlar uyardı

ÇEŞME’den devam edelim. Üst üste kazalar olunca; çok acı kayıplar olunca; Çeşme’de emniyet sürekli hız kontrolü yapmaya başladı. Bunun etkisinin pozitif olduğunu söylemeliyim. Geçmiş yıllara göre çok daha kontrollü araç kullanılıyor Çeşme’de... Özellikle de hız limitlerine çok dikkat ediliyor. Buna sadece 35 plakalı araçlar değil, tatil için İzmir dışından gelenler de kurallara uymaya dikkat ediyor.
Demek ki, sürekli denetim sonuç veriyor. Çeşme’de en azından bu başarılmış gözüküyor.
Hafta sonu özellikle İstanbul’-dan gelen dostlar aradılar, bir şikayeti daha dile getirdiler.
Diyorlar ki...
“Özellikle geçişlerde, dönüşlerde, kavşaklarda kırmızı ışıklarda büyük sıkıntı var. Bir kavşaktan dönmek için en az üç kırmızı ışığı beklemek zorundasınız. Bu da trafiği kilitliyor...”
Biraz gözlemledim, hepsine hak verdim. Ilıca, Altın Yunus kavşağında trafik arapsaçına dönmüştü.
Trafik sinyalizasyonu düzenlemek çok da zor olmasa gerek...

Hayallerinizin peşinden gidin

HÜRRİYET Pazar’da müthiş iki röportaj vardı. Birincisi Ayşe Arman’ın Burçin Bildik’le söyleşisi, ikincisi de Nuran Çakmakçı’nın Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesi Massachusetts Genel Hastanesi Profesörü Mehmet Toner’le yaptığı röportaj...
Mehmet Toner’in aynı okuldan mezun olduğumuzu yani Saint Joseph’li olduğunu öğrenince daha da mutlu oldum.
Kanser tedavisinde çığır açan bu bilim adamımız aslında makine mühendisiymiş. Çocukluğundan beri istediği tıp bölümünü kazanamayınca makine okumuş. Yani, gençliğinde ÖYS engeline takılan yüz binlerce kişiden sadece biri...
Beni asıl ilgimi çeken Mehmet Toner’in şu sözleri...
“ÖYS nedeniyle tıbbı kazanamadım, ama Harvard’ın tıp fakültesi hocasıyım. ABD’nin en büyük araştırma ekibine sahibim. 60 kişilik bir ekibim, 40-50 milyon dolarlık araştırma bütçem var. ABD’nin en güzel tarafı, gençlerin önünü açmaları. Türkiye’de gençlerin önüne lüzumsuz engeller çıkarıyoruz. Türkiye tarihinde İTÜ mezunu olup, İstanbul Tıp Fakültesi’nde profesörlüğe yükselen kişi var mı? Ama işte ABD’de İTÜ mezununa tıp fakültesinde kürsü açılabiliyor...”
Pazar günü insanın işine tutkuyla bağlı olmasının ne kadar önemli olduğuna dair bir yazı yazdım. Birçok mesaj aldım.
Fark ettim ki, Türkiye’de insanlarımızın çoğu sevmediği işi yapıyor, ama mecbur olduğu için hayatı boyunca büyük sıkıntılar yaşıyor. Yetenekler unutuluyor, insanlarımız hayallerinden vazgeçiyor. Ne kadar yazık değil mi?
Mehmet Toner; şanslı olanlardan, hayallerinin peşinden koşanlardan... Eline fırsat geçince de harikalar yaratanlardan...
Gençlerimizin önünü açsak, onların yeteneklerini önceden hissedebilsek ve imkanları ona göre hazırlasak; bu Türkiye’yi kim tutar o zaman...

Haberin Devamı

İlk görüşte aşka inanın

SİZİ bilmem ama Ayşe Arman’ın Burçin Bildik’le yaptığı röportaj beni çok etkiledi. Burçin; anlattıkça benim gözlerim doldu, o sözleri okudukça bilgisayarımın başında bir senaryo yazıyormuşçasına o sahneleri gözümde canlandırdım. “İlk görüşte aşka” hep inandım. O ilk enerjinin, o ilk bakışın, o ilk duyguların; insanın ayaklarını yerden nasıl kestiğini çok iyi biliyorum. Sonrasındaki; ilk telefonun, ilk randevunun, ilk buluşmanın, ilk sarılmanın... Uykusuz geçen gecelerin, telefondan ayrılmayan gözlerin, geçmeyen dakikaların ne anlama geldiğini çok iyi biliyorum. Aşk böyle bir şeydir. Üzücü olan... Böyle bir aşkı bulmuşken, kocaman hayaller kurmuşken, onsuz bir dakika bile ayrı kalmayı düşünmemişken, daha yolun çok başındayken... Gezilecek yerler, paylaşılacak dakikalar, sabahlanacak geceler, anlatılacak anılar varken... Sevdiğin kadının ya da erkeğin; elinden gitmesi...
Elçin Zeynep Bildik’in Bodrum’da geçirdiği anevrizma sonrasındaki ilk fotoğrafları bize geldiğinde; yazı işlerindeki herkes eminim içinden dua etti. Zeynep, daha çok gençti ve yaşama umudu vardı. Ama olmadı, bütün çabalara rağmen kurtarılamadı. Ama hiçbirimiz bu ilişkinin kodlarında böylesine bir tutkunun olduğunu bilmiyorduk. Kısa ama müthiş bir aşk öyküsü... Burçin’e Allah sabır versin. Söylenecek çok az şey var. Ama herkesin bu öyküden kendi adına çıkarabileceği bir ders var. “İlk görüşte aşka” inanın. Aşkın, hayatın anlamı olduğunu unutmayın. Aşksız bir hayatın yavan olduğunu aklınızdan çıkarmayın. Ve... Aşklarınıza sahip çıkın... Birlikte geçireceğiniz her anın kıymetini bilin...
Burçin’in şu sözlerini unutmayın;
“Her şey bir dakika oldu. Oysa birkaç saat önce dünyanın en mutlu kadınının kendisi olduğunu söylüyordu...”

Yazarın Tüm Yazıları