Paylaş
Normal gündeme dönelim diyorum, ama ne mümkün. Her yeni haber, her yeni ayrıntı Soma’daki olayın aslında gecikmiş bir facia olduğunu bir kez daha gösteriyor. Hadi gel de unut. Eve gittiğimde hep aynı görüntüler aklıma geliyor.
* Madenin önündeki o ilk koşturmaca, ilk panik anları... İnsanların ne yapacağını bilememesi... Gel de unut...
* Her kurtulan işçinin arkasından duyulan sevinç çığlıkları, her ölü çıkarılan işçimizin arkasından gelen bağırışlar... Gel de unut...
* Bugüne kadar gördüğüm en uzun ambulans kuyruğunu... Gel de unut...
* Her hareket eden ambulansın arkasından, sayısı artan şehit sayımızı... “Abim gidiyor, babam gidiyor, bebeğim gidiyor” haykırışlarını... Gel de unut...
* Kriz merkezinin önüne asılmış, yakınlarının sağ mı, yaralı mı, madende kurtarılmayı mı beklediğini, ölü mü olduğunu açıklayan listelerdeki titreyen elleri... Gel de unut...
* Kırkağaç’taki soğuk hava depolarını, ailelerin yakınlarını teşhis anını... O acı gerçekle karşılaşmalarını, duvara yansıtılmış o cansız bedenlerini teşhis etme anlarını... Gel de unut...
* Soma mezarlığının girişine kurulmuş bir masa... Görevli, gelen cenaze için sarı renk kalem kullanıyor, defin bitince renk turuncuya dönüyor. Gel de unut...
* 50’şer mezar yan yana açılmış. Dörder sıra; facianın ikinci günü, Hürriyet yazarlarıyla girdiğimiz mezarlıkta birkaç saat sonra o boş mezarlar doldu. Başlarına testileri, içlerine suları kondu. Her mezar önünde onlarca kişi, kimi ağıt yakıyor, kimi boş bakıyor. Gel de unut...
* Babasının yaşgününü mezarı başında şiiriyle kutlayan o kız çocuğunun “Güzel güzel uyu ama...” diyen satırlarını... Gel de unut...
* Türkiye’nin en büyük maden kazası yaşanmışken, yan ocağa girip çalışmakta olan işçilerin bakışını... Gel de unut...
* Yaralı kurtarılan o işçimizin sedyeye yatarken, “Çizmelerimi çıkarayım mı” deyişini... Gel de unut...
* Madenden battaniyeye sarılmış cansız bedenini getirdikleri kardeşini, “Lazım olur...” diye Kızılay’a geri veren ağabeyi... Gel de unut...
* Yetim kalan o 432 çocuğu... Anneleri, babaları, eşleri... Gel de unut...
* “Baba...” bile diyemeyen, babasının öldüğü gün doğan o minik yavruyu... Gel de unut...
* İlik nakli gereken oğlunun tedavi masrafları için madende çalışmaya başlayan, bunu duyup kan örneği veren o 150 madenci kardeşimi... Gel de unut...
* Türkiye’nin en acı olaylarından birini yaşadığımız şu günlerde bile siyaset yapan, o politikacıları... Gel de unut...
* Hüznümüzü, acımızı bile yaşatmamıza izin vermeyen Türkiye’nin o kısır gündemini... Gel de unut...
* Çözüm değil; sorunları pas etme derdindeki o bürokrasiyi... Gel de unut...
Ben unutmuyorum. Belki facianın ilk dakikasından bugüne ağırlıklı orada gördüklerimden, yaşadıklarımdan, hissettiklerimden böyle yazıyorum.
Ama siz de unutmayın...
Unutturmayın...
Paylaş