Paylaş
Her seçim döneminde Türkiye’nin bir diğer ucuna gittim; Doğu’ya, Güneydoğu’ya...
Bu sayede gezmediğim, görmediğim şehir kalmadı.
Dün haritaya bir kez daha baktım, gidemediğim bir yerin üzerine işaret koydum. O da Sinop…
Sinop’un çok güzel olduğunu biliyorum; bir bahane uydurup mutlaka bu sevimli yeri de görüp Türkiye turumu tamamlamış olacağım.
***
Yarın Diyarbakır yolcusuyuz.
İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin davetlisi olarak 190 kişilik bir kafileyle gidiyoruz.
Hafızamı zorladım; tam karar veremedim, Diyarbakır’a ya altıncı ya da yedinci gidişim.
Çoğu haber peşinde, bir kez de tam bir Güneydoğu gezisi için gitmiştim.
Bu coğrafyayı tanıyorum, hemen her kentte arkadaşlarım, dostlarım var.
Bazılarıyla sık olmasa da görüşüyoruz; daha çok seçim dönemlerinde ve Türkiye’yi ilgilendiren kritik konular olduğunda bir telefon açıp seslerini duymak istiyorum, gelişmeler karşısında ne düşündüklerini öğrenmek istiyorum.
***
Adına ne derseniz deyin; ister demokratikleşme süreci deyin, ister barış süreci, isterseniz sizin hoşunuza giden bir isim olsun.
Böyle bir dönemde bu gezinin çok anlamlı olduğuna inanıyorum.
Çünkü kamuoyunda “İzmirliler bu gelişmelere biraz soğuk bakıyor, Ege’nin desteği diğer bölgelere göre daha düşük” gibi algı hakim...
Ben gerçeklerin düşünülenin aksine olduğunu ısrarla söylüyorum.
Hassasiyetleri dile getirmenin sürece karşı çıkmak olmadığını düşünüyorum.
Ve bugüne kadar yapılanların, atılan adımların, yaşananlar karşısında soğukkanlı duruşun bugün yaşananlara hep hizmet ettiğini vurguluyorum.
***
Akil İnsanlar Heyeti’yle bazı kentlere ben de gittim. İzmir’de, Manisa’da, Denizli’de, Kütahya’da hep aynı sorular soruldu, hep aynı kaygılar dile getirildi.
Sevindirici olan; terörle Güneydoğu meselesi birbirine karıştırılmadı, halkların kardeşliği çok sık dile getirildi, silahların susması birinci koşul kabul edildi.
Daha da önemlisi; ortak görüş kalıcı barışın sağlanmasıydı.
Diyarbakırlı arkadaşlarıma hep aynı şeyi söylüyorum.
“Herkes kendi hassasiyetlerini söyler, karşısındakini dinlemezse nasıl çözüm bulacağız?”
Kürtçe Hamlet’i oynatan; salonu tıklım tıklım dolduran...
Terörün kor gibi içimize düştüğü, içimizin kan aldığı günlerde bile en ufak bir olaya izin vermeyen...
Anadolu’nun her yerinden gelen insanlarımıza kucak açan, evsahipliği yapan, çok kısa bir süre sonra İzmirli, Egeli yapan...
Bu coğrafyanın insanları asla barışın karşısında olmaz; her zaman destekçisi olur.
Diyarbakır’da Ege’nin imbatını estirmek, bizi biz yapan değerleri hissetmek, anlatmak ve hatırlatmak için Diyarbakır’a gidiyoruz.
FATMA ŞAHİN BUNA İZİN VERMEZ
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’in duyarlılığını iyi biliyorum. Hele konu çocuklar olunca, kadınlarımız olunca bu duyguları daha da artıyor. Kendisiyle Gaziantep’te sohbet ederken siyasete nasıl girdiğini, nasıl mücadele ettiğini anlatmıştı. Bu anıları dile getirirken; hep çocuklarından bahsetti, onları ihmal etmemek için gösterdiği çabayı, onların isteklerini, birlikte geçirdikleri vakitleri...
Dün haberlerde dikkatinizi çekmiştir.
Antalya Orman Bölge Müdürlüğü’ne ait bir mülkte 10 yıldır faaliyet gösteren Yeşil Balon Okul Öncesi Eğitim Merkezi’ne orman muhafaza memurları tahliye için gidiyor. Talepleri yerine gelmeyince de ortalığı savaş alanına çeviriyorlar, bellerinde silahlar, çocuklar korkudan ne yapacaklarını şaşırmış durumdalar...
Ben fotoğraflara, görüntülere bakarken dehşete kapıldım.
İçeride çocuklar eğitimde; böyle bir kararı başka bir zamanda yapsan ne olur, anlamakta zorluk çekiyorum.
Çocuklar beni çok etkiler; onların bakışları, duruşları bana çok şey anlatır.
Biliyorum; Bakan Şahin’in ruh hali de bu görüntüleri gördükten sonra kötü olacaktır.
Bir bakan, bir anne olarak yaşananlara çok üzülecektir.
Ve ben bakandan bu yanlışı düzeltmesini bekliyorum.
Paylaş