Paylaş
Dedi ki;
“Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, kentsel dönüşüm çalışmalarını belediyelere devretti. Hepsi ‘Kentsel Dönüşüm’ adı altında yeni birim kurdu. Başlarına da birer müdür atadı. Ancak burada hükümet yetkililerinin önemli bir konuyu unuttuğu ortaya çıktı. Belediye ekipleri herhangi bir binanın kolon sıyırmasına gittiğinde, oturan sakinlerin teste karşı çıktığı görüldü. Belediye görevlileri ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na bağlı akredite firmalar işlem yapamadan geri dönmeye başladı. Hükümet bu konuya acil çözüm bulmalı. Polis kolluk kuvveti çağırma yetkisi hemen yerel yönetimlere verilmeli ki, binanın sağlam veya çürük olduğu yapılacak kolon sıyırma testiyle ortaya çıksın.”
Bu konu birkaç bana da aktarıldı.
O günlerde de yazmıştım.
Ama Aslan’ın dediği gibi itiraz edenler olunca binanın sağlam olup olmadığı ortaya çıkmıyor.
Bu da kentsel dönüşümün engellenmesine ya da gecikmesine neden oluyor.
Peki geçen bu sürede ya yeni bir deprem olur ve sağlam diye düşündüğünüz bu binalar ağır hasar alırsa; bunun sorumluluğunu kim alacak.
Devlete düşen görevler var ama vatandaşın da bu konuda yetkililere yardımcı olması gerekir.
Bu çekincenin ya da ertelemenin arkasında genellikle ekonomik nedenler olabiliyor.
O yüzden kentsel dönüşüm Türkiye’nin önündeki en önemli sorunlardan biridir.
Devlet uzun vadeli kredilerle bu binaların dönüşümünü teşvik etmeli.
Ya da yeni plan değişiklikleriyle bunu yapmalıdır.
Tabii noktasal değil bütünsel bir yaklaşımla...
Kentsel dönüşümde
ortak akıl çağrısı
EGE Koop bana göre Türkiye’nin örnek alması gereken bir kooperatifçilik modelidir. 40 binden fazla kişiyi ev sahibi yapmış başka bir kurum bilmiyorum. Ve bunu kooperatiflerin eleştirildiği bir dönemde ve kimsenin cesaret edemediği projelerle de yaptı.
O yüzden kentsel dönüşümde Ege Koop modelinin faydalı olacağını düşünüyorum.
Aslan’ın bir uyarısı da var.
“İzmir, 1960 yılından sonra imarsız, plansız ve sağlıksız kentleşmeyle kontrolsüz göçün oluşturduğu sosyo kültürel sorunlarla karşı karşıya bulunmaktadır” diyor.
İzmir’in yüzde 50-60’ının yenilenmeye muhtaç olduğunu hatırlatan Aslan, şöyle diyor; “Her yıl ortalama 100 binin üzerinde nüfus artışı olan, 2050 yılında 8 milyona ulaşacak Türkiye’nin üçüncü büyük kenti İzmir’de çok sesli, çoğulcu, katılımcı, şeffaf bir proje eksenli ortak akıl oluşturulamadı. İzmir merkezindeki yoğunluğu azaltmak için uydu kentlerin yapılabileceği konut alanlarının zaman geçirilmeden belirlenmesi gerekir.”
Aslan bir çağrıda bulunuyor; “Gelin İzmir’i ortak bir akılda, bütün kurumların da içinde olduğu bir süreçte yeniden yapılandıralım” diyor.
Gençlerin siyasete girmesini destekliyorum
GAZETECİLİĞE başladığım yıllarda Ersin Faralyalı’nın çok katkısını gördüm. Hem baba dostuydu, hem de benim gibi mesleğe yeni başlamış genç gazetecilerin ortak dostuydu. Oda başkanlıkları, TOBB Başkanlığı, sonra enerji bakanlığı gibi önemli görevlerde bulundu. Süleyman Demirel ile birlikte siyaset yaptı. Ama her şeyin ötesinde Türkiye’nin gerçeklerini bilen, sokağın nabzını tutan önemli bir siyasetçiydi. Ersin abi aramızdan erken ayrıldı. Çocukları Ahmet ve Serdar Faralyalı çok iyi yetiştiler.
Serdar Faralyalı geçtiğimiz günlerde kendisi için önemli bir karar vererek Demokrat Parti’nin İzmir İl Başkanlığı görevini üstlendi.
Gazeteci olarak ben siyasete hep uzak durdum. Ama çok da yakından izledim.
Hangi partiden olursa olsun gençlerin, iyi yetişmiş insanların siyasete girmesini de destekledim. Çünkü demokrasimiz böyle güçlenecek. İktidarda ya da muhalefette olmak önemli değil; önemli olan siyasetin nitelik kazanmasıdır.
Serdar Faralyalı birikimini, deneyimini siyasete aktaracaktır. Başarılar diliyorum.
İlkeler, değerler ve demokrasi
“GAZETECİ olarak ben siyasete hep uzak durdum. Ama çok da yakından izledim” dedim ya...
Biraz açayım istedim.
Demokrasiler siyasetsiz olmaz. Ben siyaseti gerçekten önemsiyorum. İlgi duyan herkesin de siyasete girmesini öneriyorum. Çünkü hepimiz daha iyi bir dünya ve Türkiye istiyoruz. Karnımızdan konuşarak değil uygun zeminlerde buluşarak siyaset konuşmalıyız. İktidar ya da muhalefette siyaset yapmanın bana göre bir önemi yok. Elbette iktidarda olan bir partide siyaset yapıyorsanız avantajlısınız. Ama eksikleri, yanlışları da söylemek, katkıda bulunmak bunun kadar değerli...
Siyaset yapın.
Özellikle gençlerimiz, kadınlarımız siyasette daha fazla olmalı.
Ama gazetecilerin her partiye, her görüşe eşit uzaklıkta olması gerektiğine inanıyorum. İlkeleri, değerleri, demokrasiyi savunmalılar.
Doğruya doğru, yanlışa yanlış diyebilmek için gazetecilerin bu duruşunun demokrasi adına çok değerli olduğunu her fırsatta yazıyorum.
Paylaş