Paylaş
“Evet” mi, yoksa “Hayır” mı bir ortaya çıksın.
Sonra yaza damgasını vuran Ege Sanayici ve İşadamları Derneği Başkanı Sıtkı Şükürer’in konuşmasını bir kez daha ele alalım.
Neden mi?
Çünkü, Şükürer’in mesajları bana göre toplumun demokrasi anlayışını ve beklentilerini ortaya koyan bir referans mektubuydu.
Çevremdeki birçok insanın bu metni alıp, arşivine sakladığını biliyorum.
Beni en çok etkileyen cümlelerden biri şuydu:
“Laik kitleden kastımız, kendi yaşam denklemlerinde dini ritüel ve seremoniye iştirak oranlarını hafifletmiş, dünyevi kimliğini daha bir arzuyla yaşamaya ve batılı değerleri benimsemeye çalışan, ancak kültürel kodlarında demokrasiyle yoğrulmuşluğun eksikliğini, istese de perdelemeyen, dolayısı ile sathi ve heveskar bir prototiptir. Bu kitlenin temel problemi demokrasi konusunda bir bedel ödeme kültürünün olmayışıdır. Kendisine sunulan laiklik çerçevesinin çağdaş olmaya yeteceği kanaatiyle yaşayan demokrasi tembelidir...”
Ben de bire bir Şükürer gibi düşünüyorum.
Toplumun bir kesiminin Türkiye’nin gerçeklerini okuyamadığını ve dolayısıyla çözümler konusunda genel bir mutabakatın olmadığını görüyorum.
Aslında bu algılama bozukluğu 1994’ten itibaren başladı.
Merkezde olan partilerin ve liderlerinin birbirlerini suçlamaları ve proje üretememeleri...
Diğer bir yandan da hemen hemen hiçbir konuda yan yana gelememeleri...
Üstüne üstelik ekonomik krizlerin bedelini her seferinde dar gelirli, orta direk dediğimiz kesimin ödemesi...
İşsizliğin getirdiği sosyal açmazların ve yaraların giderek toplumsal travmalara dönüşmesi...
Siyasetçinin halktan kopması, daha çok parti içi meselelerle ilgili olması...
Siyasetin doğal seyrini de değiştirdi; toplumsal duyarlılıkları da...
O yüzden ben, Şükürer’in “demokrasi tembelliği” kavramını çok ama çok düşünmemiz gerektiğine inanıyorum.
Tembellik aşılabilir...
Ama daha fazla demokrasi istememiz lazım; daha şeffaf bir modelde diretmek lazım...
* * *
Sıtkı Şükürer’in bir cümlesi daha var ki...
Onu da göz ardı edemeyeceğim.
Diyor ki...
“Bizlere empoze edilen doğruların değişkenliği, ilkesel tutumlar almamızı zorlaştırıyor. Açıkça, bizler şeffaf, demokratik ve katılımcığı önemseyen ortamların figürüyüz, böylesi bir altyapıya basmadığımız takdirde, faydaları sınırlı hale gelecek kuruluşlarız...”
Şükerer; demokrasi için olmazsa olmaz sivil toplum örgütlerinin bir endişesini de dile getiriyor.
Bir yerde empozeler varsa; orada gerçek anlamda bir demokrasiden bahsetmek mümkün değildir.
Sivil toplum rahat, özgür ve şeffaf çalışmalıdır.
Siyasilere düşen bu ortamı yaratmaktır.
Başka türlü toplumlar gelişmez; Türkiye de ileri gitmez.
Dediğim gibi...
Şu referandum bir bitsin...
Sonra çok daha farklı konuları ele almalıyız.
Mevlana ve Beethoven
Mevlana ve Beethoven arasında nasıl bir bağlantı mı var? Ludwig van Beethoven, “Atina Harabeleri” adlı eseri içinde yer alan “Derviş Korosu”nu bestelerken “Ey Ki Hezâr Âferin” sözleriyle başlayan bir Mevlevi Ayini’nden esinlenmiş.
Yeditepe Üniversitesi Antropoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Feza Tansuğ “Müzik Tarihi” dergisinde yer alan bilimsel makalesinde Beethoven’ın bu ünlü eserini yazarken faydalandığı kaynağın, uzmanlar için 200 yıldan beri bir bilmece olduğunu belirtiyor. İki yıldan uzun süren araştırmaların sonunda elde edilen kanıtlar, Beethoven’ın eseri yazarken, Fransız tüccar Jean Antoine du Loir’ın İstanbul’da dinleyip, 1654’te Paris’te yayımladığı notalardan yararlandığını göstermiş. “Atina Harabeleri” bir bölümü dışında bugüne dek Türkiye’de sahnelenmediği için bu durum fark edilmemiş.
Olayı, “Büyük tasavvuf üstadı, şair, hümanist ve besteci Mevlana’nın düşüncesinin, bir başka hümanist ve besteci Beethoven’ın Atina Harabeleri adlı muazzam eserinde buluşması” olarak yorumlayan Prof. Dr. Tansuğ’a göre “Derviş Korosu”, Mevlevi müziğinin uluslararası sanat müziğine etkilerinin ilk örneğini oluşturuyor.
Eserin Türkiye’de ilk kez İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti etkinlikleri kapsamında seslendirileceğini açıklayan Tansuğ, Beethoven’ın Türk musikisi hakkında varsayılandan çok daha fazla bilgisi olduğunu, yazdığı birkaç Türk marşından başka, en son ve en büyük eseri kabul edilen “9. Senfoni”nin son bölümüne de mehter müziğinin özelliklerini yansıtan bir “Türk müziği” eklediğini söylüyor.
Konu Hürriyet Daily News’ta Erisa Dautaj Şenerdem tarafından da incelenmiş. Dilerseniz, “Derviş Korosu”nu ve “Mevlevi İlahi”sini www.hurriyetdailynews.com/n.php?n=beethoven-was-inspired-by-a-mevlevi-piece-for-his-chorus-of-dervishes-2010-07-11 adresinde yer alan bağlantıları tıklayarak dinleyebilir ve notalarını karşılaştırabilirsiniz.
Bornova Anadolu Lisesi’nden sınıf arkadaşım etnomüzikolog Prof. Dr. Feza Tansuğ’u bu önemli buluşu nedeniyle candan kutlarım.
(Prof. Dr. Ülgen Zeki Ok’un kaleminden, okulgen@superonline.com)
Paylaş