Paylaş
“Benim kızım da babası gibi saftiriğin teki. Instagram’ına koymuş bikinili fotoğraflarını. Haber siteleri de girmişler sayfasına tüm fotoğrafları yayınlamışlar. Fotoğraflar elden ele dolaştı. Bu hoş bir şey mi? Burası Türkiye! Türkiye nüfusunun yüzde kaçı türbanlı biliyor musunuz? Kimse kimseyi yargılamasın. Gelenek, göreneklerim var benim. Ben bir kez Diyarbakırlıyım. Batılılara da saygı duyuyorum. İzmirli, Aydınlı, Manisalı bunun üstünde düşünmeyebilir ama bir Urfalı, Diyarbakırlı, Antepli bunun üstüne düşer. İnsanlar gelenek görenekleriyle yaşarlar. Olur mu öyle şey? Bize ters bu. Siz normal buluyor musunuz bunu?”
***
Coşkun Sabah önce “Ben bu sözleri söylemedim” dedi.
Ses kaydının çıkmasından sonra da “Bunları söyledim, ne var bunda. Ama ötekileştirmedim” dedi.
***
Daha da önce “İspat edenlere 1 milyon dolar ödemeye razıyım” demişti.
Bence bu işi şöyle tatlıya bağlayalım.
Birincisi Coşkun Sabah gibi bir sanatçı topluma örnek olup özür dilemeli. Öyle “Yanlış anlaşıldım, şöyle demek istemedim” filan demeden.
Düz, net bir özür dilemeli.
Eğer mümkünse de 1 milyon doları kız çocuklarımız okumaları için hizmet veren vakıflardan birine ya da farklı kurumlara bağışlayabilir.
Böylece İzmirliler de, Diyarbakırlılar da, bütün Türkiye bu özrü kabul edecektir.
En yüksek ikinci
binasını yapanlara
sorularımı sordum
İZMİR’de yaşadığımız depremin etkilerini hala hissediyoruz. Birçok kişi bu travmanın etkisinde. İzmir’deki evlerine dönmeyip yazlıklarında kalanların sayısı bir hayli fazla... Ya da evlerini değiştirenler, değiştirmek isteyenler de çok...
İzmir depremi en çok Bayraklı, Bornova’yı etkiledi.
Bu bölge eski yerleşim yerleri ancak çok katlı binaları birkaç yıldır görüyoruz.
En çok sorulan sorulardan biri de gökdelenlerle ilgiliydi.
Ama gördük ki, yeni yapılan bu çok katlı binalarda bir sıkıntı olmadı.
Merak ettiğim yapılardan biri de Mahall Bomonti’ydi.
Liman arkasında ve İzmir’in yeni cazip bölgelerinden birinde yükselen inşaat Türkiye’nin en yüksek ikinci binası olacak.
Toplam yükseklik 255 metre ve 59 katlı bir bina...
80 metre derine inen baret kazıklar; dünyada üçüncü, Türkiye’de ise uygulanan en derin kazık sistemi olarak yorumlanıyor.
Mahall Bomonti İzmir’in Grup Satış ve Pazarlama Müdürü Pınar Kaya’ya merak ettiklerimi sundum.
Öncelikle deprem sonrası İzmirlilerin yüksek yapılara karşı ilgisinin azalıp azalmadığını öğrenmek istedim.
Şöyle yanıt verdi.
“İzmir’de yaşadığımız felaketten sonra depremin kendisinin değil, sağlam temellere oturtulmamış binaların acılara sebep olduğuna şahit olduk. Bu bilinçle Mahall Bomonti İzmir projemizin sağlam temeller üzerinde yükselmesi bizim birinci önceliğimiz oldu. Bu sebeple sadece temel çalışmaları 1.5 yıl sürdü. 80 metre derine inen baret kazık sistemini ilk biz uyguladık. Projemize depremden sonra ilgi daha çok arttı.”
Ve elbette teknik özellikler...
Ben vatandaşın artık çok daha bilinçli olduğunu görüyorum.
Pınar Kaya projenin teknik özellikleriyle ilgili de şunları söylüyor;
“Taşıyıcı sistemin ana unsurlarından bir diğeri ise betondur. Kullandığımız beton C60; İzmir bölgesi için bir ilktir. Burkulması önlenmiş çelik kirişler olan BRB çelikleri dünyada sadece Japonya, Çin ve Amerika Birleşik Devletleri’nde üretiliyor. Projemizde kullanılan BRB çelikleri, bize özel Amerika Birleşik Devletleri’nde projelendirilmiş ve üretilmiştir. Bu kirişlerin amacı deprem esnasında oluşan sarsıntıları ve deplasmanları engellemektir. Tüm dünyada özellikle yüksek katlı binalarda kullanılan bu sistemin ülkemizde de kullanılıyor olması depremde oluşacak hasarların önüne geçmek için ileri bir adımdır. BRB çelik sistemi İzmir’de ilk, Türkiye’de ise ikinci kez kullanıldı.”
Normalleşme haziranda olur
AŞILARLA ilgili iyi haberler geliyor ama bunun yanında karantina, kapanma, iptal haberleri de geliyor.
Ve dikkatinizi çekmek isterim.
Biraz düştü denilen sayılar 20 binlerin üzerinde, her gün 250 kişi ölmeye devam ediyor.
Yani umutlu olmamız gereken çok şey var ama karamsar olmamızı sağlayacak çok şey de var.
Yani hangi taraftan baktığınıza bağlı...
İflah olmaz iyimser yanımı hep koruyorum.
Ancak arada rakamlara bakıp tedbirlerimi sıkılaştırmaya devam ediyorum.
Kim ne derse desin; aşılar yaygınlaşsa bile de hazirandan önce hayat normale dönmeyecek.
Bunu herkesin günde en az bir kere hatırlamasını istiyorum.
Geçmişin hatalarının
acısı henüz çıkmadı bile
HAVA yeni soğudu.
Aralık sonunda ilk defa ceketimin üstüne bir palto ihtiyacı hissettim.
Tabii hepimizin hoşuna gidiyor olabilir bu durum...
Pandemi olmasaydı; restoranlar, kafeler dolup taşardı.
İçeride değil, dışarıda olmaya devam ederdik.
Ama bu yaşananlar iklim değişikliğinin ilk habercileri...
Göreceksiniz pandemi bitecek, aşılar çıkacak, ilaçlar geliştirilecek.
Ve bu salgını unutup gideceğiz.
Ama sonra kuraklık, susuzluk gibi yeni sıkıntılarla uğraşacağız.
Hep yazdık.
Çevre, doğa dostu bir sanayi geliştirelim diye...
Akıllı şehirler yaratalım diye...
Gelecekte çekeceğimiz sıkıntılar geçmişte akılsızca yaptığımız hataların bir ürünü olarak karşımıza çıkacak.
Ve o zaman daha iyi anlayacağız.
Paylaş