Paylaş
Mart seçimleri yerel olmaktan çoktan çıktı; artık süreci bir referandum olarak kabul edin. Yerelde adayın kim olduğu, projeleri öne çıkar, seçim bu argümanlar üzerinde yürür. Ama bu sefer sanki başka olacak. Son yaşananlar gösteriyor ki; iktidar savunmada olacak, muhalefet ise mümkün olduğu kadar hükümeti yıpratmaya çalışacak. Elbette her kentte çıkacak ve seçilecek başkanların büyük bir önemi var. Yine de gözler üç büyükşehirde olacaktır.
İstanbul’daki yarış nefes keser. Mustafa Sarıgül’ün alacağı sonuç merak ediliyor. Parti tabanının itirazlarına rağmen aday gösterilen Mansur Yavaş’ın bir önceki seçimdeki performansı yine göstermesi halinde Ankara’da yarışı önde bitirebileceği söyleniyor.
Ve İzmir...
AK Parti; en güçlü ismiyle seçimlere giriyor. 2002’den bu yana Ulaştırma Bakanı olan Binali Yıldırım’ın seçimlerde polemiklere girmek yerine hizmetlerini öne çıkaracağını biliyoruz. Yıldırım; Türk siyasetinin son döneminin en çok konuşulan isimlerinden biri oldu.
CHP’nin tercihi yine Aziz Kocaoğlu. Kocaoğlu’nun aday olup olmayacağı çok uzun zaman konuşuldu. Ama yakın çevresi Kocaoğlu’nun bazı şartları olduğunu biliyordu. O şartlardan biri de AK Parti’nin adayının Binali Yıldırım olmasıydı. Nitekim; Binali Bey’in açıklanmasından 10 dakika sonra gidip adaylık dosyasını il başkanlığına sunmasının ardındaki gerçek buydu.
Her seçimin sonuçları önemlidir.
Galiba bu sefer; birkaç seçimi etkileyebilecek sonuçlar alabiliriz.
Türk siyasetinde kırılmalar ya da yön değişiklikleri her seçimde olmuyor.
Bu seçim işte onlardan biri...
Şimdi boşluğa düştük EXPO’yu alamadık
Neredeyse sekiz yıl EXPO’yla yatıp EXPO’yla kalktık. İki denememiz oldu, ikisinde de olmadı. Zannetmeyin İzmir başaramadı. Bu bir devlet projesiydi; sadece sizin iyi olmanız yeterli değil, “Konjonktür buna imkan vermedi” diyelim. Ama ben şuna inanıyorum; bu yarış İzmir’e çok şey kattı. En azından uluslararası büyük organizasyonlar yapmamız gerektiğinin farkına vardık. Keşke EXPO alınsaydı. Ama alınmasa da o hayaller, o projeler aslında İzmir’in geleceği için önemli değil mi? Hep bunu düşündüm. EXPO olur ya da olmaz; İzmir bunlara layık değil mi? Bence fazlasıyla...
Daha fazla radyo dinler oldum
Hep mesafeli durdum da; son yaşananlardan, son gelişmelerden sonra siyasetten iyice soğudum. Üslup üslup değil, ton giderek kulağımı tırmalıyor, içerik beni hiç tavlamıyor. İnanın; son 15 gündür eve gidince televizyonu açmadan radyo dünyasında sörf yapıyorum. Elime IPAD’i alıyorum ve ekrana dokunuyorum. Bir gün Fransa’dayım, bir gün Küba’da, bir gün Güney Afrika’da, bir gün dünyanın bir başka yerinde... Bir gün klasik, bir gün yerel, bir gün jazz; bazen de karışık... Bu böyle devam edecekse, IPAD’imi elimden bırakmayacağım.
Seferihisar gibi öykü yaratmak
Muğla ve Aydın büyükşehir oluyor. Muğla’ya Bodrum, Marmaris, Fethiye, Köyceğiz bağlanıyor. Aydın’a ise Kuşadası, Didim... Bodrum Muğla merkezden büyük, Kuşadası’nın nüfusu Aydın’ı geçmiş durumda. Yani süper başkanlar geliyor. Her biri marka olmuş, turizmin çok önemli merkezlerine farklı bakmak gerekecek. İşim gereği Çanakkale’den Fethiye’ye kadar olan bu coğrafyayı yıl içinde birkaç kez geziyorum. Her seferinde büyüleniyorum. İnsanı rahatlatan ve hayaller kurduran bir bölge Ege... İtalya’nın Toscana’sından, Fransa’nın Riviera’sından farkı yok aslında... Ama küçük dokunuşlara ihtiyacı var buraların... Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer’in “slow city”, yavaş şehirler projesi iyi bir fikirdi. Karşılığını buldu; Seferihisarlılar bir ilki yaşamanın mutluluğu içindeler. Bu seçimleri o yüzden önemsiyorum. Küçük, ama estetik içeren dokunuşlar yapılsın istiyorum. Flora zaten müthiş, güneş sanki Ege’de başka doğuyor, yeme içme öyle zengin ki... Eksik yok; kendine Seferihisar gibi öyküler yazacak başkanlara ihtiyacı var; o kadar...
Paylaş