Paylaş
Şu ”yan masanın hesabını ödemek” sözüne takıldım.
Bu yorumu son dönemde çok sık duyduğum Suvla markasının yaratıcısı Selim Zafer Ellialtı yapmıştı. Restoranlarda şarap fiyatları çok yüksek, raf fiyatları da son zamlardan sonra iyice arttı. Ama mönülere konulan rakamların bir izahı yok... Bu böyle gitmemeli...
Diyeceksiniz; “Önemli mi, şarap içmek şart mı” diye...
Ben içki içen biri değilim; içmesem de olur. Ama ben içilen bir kadeh şaraptan bahsetmiyorum.
Söz konusu olan koskoca bir sektör...
Son yıllarda bu alana yatırım sayısında önemli artışlar gözlemleniyor, bu sektörden geçinen artık yüz binler var. Ege’de binlerce dönüm bağ dikildi, eskiler ayağa kaldırıldı, Türkiye’nin farklı coğrafyalarından çok güçlü markalar çıktı. Bunlar önemli gelişmeler. İtalyan ve Fransız şaraplarına kafa tutan Şili ve Avustralya şaraplarına bir de Türk şarapları eklendi.
Bu böyledir; kendini anlatmak, tanıtmak uzun bir süre alır. Ama bir ivme yakalandı mı da geri dönüş artık zordur. Türk şarapçılığı işte bu noktada. O yüzden gelişmeleri yakından takip ediyorum.
Sektör temsilcileriyle sürekli bir araya geliyorum ve konuşuyorum.
Daha da önemlisi Türkiye; bir turizm ülkesi ve turizmde gideceği çok yolu olduğunu görüyorum. Düşünün Türkiye gelen 10 – 12 milyon turistin yarısının, üçte birinin ülkelerine giderken ünlü Türk şaraplarından bir tane alıp gittiğini...
En güzel tanıtımlardan biri de bu değil mi?
Tekrar ediyorum; iyi giden şeylerin yanında sıkıntılar da çok... Örneğin son vergi artışları, örneğin restoranların tavrı, örneğin haksız rekabetin artık şirketlerin geleceklerini tehdit etmeleri...
Sevilen’in Yönetim Kurulu Üyesi Enis Güner ile geçenlerde sohbet ediyorduk. Bazı yaşadığı olayları anlattı, kendi yorumlarıyla sektörün bize fotoğrafını çekti, çok haklıydı. Bir örnek de verdi. Okuyun da sektörün nerelerde olduğunu anlayın.
“İstanbul’da bir mekanla görüşmeye gittim. ‘Maalesef siz yerli üreticisiniz, sizin şarabınızı alamıyoruz, çünkü başka bir yerli firma ile anlaşmamız mevcut. Eğer ithal şarabınız var ise değerlendirebiliriz’ deyip bizi nazikçe reddettiler. Anlaşma yapan o firma, o restorana bir bedel ödüyor. Bu rakam da zaten şarabın fiyatının içinde... Fiyat neredeyse iki katına çıkıyor, bunun üzerine restoran da ikiyle, üçle çarpıyor. Böyle olunca da müşteri; farklı bir içeceği tercih ediyor. Kısaca bu sistem devam ettiği sürece Türk şarapçılığı kaplumbağa hızıyla gelişecektir.”
Siz yurtdışına çıktığınızda; hiç raf fiyatının dört, beş katını mönülerde görüyor musunuz? Ben görmüyorum. Zaten iddia ediyorum; Avrupa’nın en pahalı restoranları Türkiye’de. Sadece şarap değil, genel anlamda bu böyle...
Enis Güner’in bir çağrısı daha var. Diyor ki...
“Türk Hava Yolları milli havayolumuz; bu misyonu da üslenmesini bekliyoruz. Mönülerinde değişiklik yapabilir; yeni üst kalite Türk şaraplarını dikkate alabilir. Bizler yani Türk üreticileri, milli havayolumuza ürünlerimizi tanıtamıyor ve satamıyoruz. Yabancı şarap oranlarını azaltmalıyız...”
Türk Hava Yolları’nın son reklam filmini çok beğendim; ben de dünyanın en fazla uçuş noktasına giden bir milli havayolumuzun olması gurur verici...
Enis Güner’in bu çağrısına da katılmamak mümkün değil. Bu tanıtım enstrümanlarını kullanmalıyız.
Çünkü artık güvendiğimiz, inandığımız, kalitesinden şüphe etmediğimiz bir sektörümüz var.
Bağlarımız en az Toscana bölgesi kadar güzel; şaraplarımız Bordeaux’dakiler kadar kaliteli...
Paylaş