Paylaş
Şükürer, geçenlerde demokratik açılımla ilgili çok çarpıcı sözler söylemişti. Günlerce konuşulan ve Türkiye’nin gündemine oturan bu yorumlardan sonra Şükürer; 26. Yüksek İstişare Konseyi toplantısında da çok önemli şeyler söyledi.
Bu konuşma hem yakın tarihin bir analizi, hem de toplumsal bir manifesto gibi...
Belki de siyasilerin yapması gerekeni; Ege iş dünyasının en tepesindeki, ESİAD’ın Başkanı Sıtkı Şükürer yapıyor.
Çok uzun zamandır Ege iş dünyasından ve sivil toplum örgütlerinden böyle bir çıkış bekliyordum.
Şükürer; sadece eleştiri yapmıyor, özeleştiri de getiriyor.
Toplumun bir kesimini değil; genelini düşünüyor. Doğu’yu da, Batı’yı da kucaklayacak çözümler öneriyor.
Daha da önemlisi “demokrasi” vurgusunu altını çize çize yapıyor.
Çok da haklı...
Bugün yaşadığımız birçok sıkıntının temelinde demokratik olgunluğa ulaşmamamız yatıyor.
Türkiye daha fazla konuşmalı ve daha hoşgörülü olmalı...
Sivil toplum görevini yapmalı, daha güzel bir gelecek için ortak akıl yaratmalı.
Sıtkı Şükürer’in bu sivil manifestosunu çok ama çok önemsiyorum.
İşte sizler için not ettiğim çok önemli satır başları...
BU MESAJ: SİYASETÇİLERE
Sivil topluma itibar edilmez oldu
* Ülke gündeminin bu denli hızlı değişmesi, ne yazık ki bardağın dolu tarafına bakıp, “dinamizmimizi işaret ediyor” diyerek işin içinden çıkılacak bir durum değil.
* Cumhuriyetimizin oluşturduğu temel paradigmaların her yönüyle sorgulandığı bir dönemin tanıklarıyız. “Tanıklarıyız” sözünü bilerek kullanıyoruz. Başta sivil toplum örgütleri olmak üzere çağdaş demokrasilerde vazgeçilmez olarak kabul edilen oyuncuların katılımcı tutumlarına pek itibar edilmediğini ifade etmek durumundayız.
* Siyasi iktidarın pek çok konuda üslubu, “paradigmaları kıran” bir zihniyete işaret ediyor.
* Siyasi yaşamımız, iktidarın heyecanla ortaya attığı ve fakat belirli bir süre sonra çözemediği kadük projeler bataklığına dönüşmüştür. Biz burada asla bir niyet sorgulamasında değiliz. Hatta yapılmak istenenlerin iyi niyetli demokratikleşme çabaları olduğu yaklaşımını peşin hükümle reddetmiyoruz.
* Açıkçası müthiş sprintlerin ve ani frenlerin etkisi altında hem şaşırıyor, hem takip etmekte zorlanıyor, hem de yoruluyoruz.
* Ehem-mühim konusunda kafalarımız karışıyor, içinde yaşadığımız toplumun gerçek sorunlarını teşhis edemiyor, o anın önemlisinin bir hafta sonrasının saman alevi olup olmayacağından emin olamıyoruz.
* Açıkça, bizler şeffaf, demokratik ve katılımcığı önemseyen ortamların figürüyüz ve böylesi bir altyapıya basmadığımız takdirde, faydaları sınırlı hale gelecek kuruluşlarız.
* Bu dediklerimizi; hem bir serzeniş, hem de bir özeleştiri olarak kabul edin.
BU MESAJ: TOPLUMA ŞEKİL VERENLERE
Kürt meselesinde oy kaygısı olmasın
* Ülkedeki tüm siyasi aktörleri, herkesi kavrayan, sarmalayan bir olgunluğa erişinceye kadar başlangıç arızaları yaşanması kaçınılmazdır. Maalesef bu ham ve dışlayıcı süreci yaşıyoruz.
* Umarız ve dileriz ki; katılımcı anlayışın demokrasinin ana paydası olduğuna dair anlayış ülkenin tüm kesimlerine yayılır, giderek incitici de olmaya başlayan tedirginlikler azalır.
Bu temennimiz ülkemizin yaşadığı Kürt probleminin çözümü için de aynı ölçüde kolaylaştırıcı faktördür.
* Giderek batı kentlerine yayıldığı izlenimi veren kutuplaşmalar, sürecin çok daha kötüye gidebileceği endişesini doğuruyor.
* Siyasetçilerimizden beklediğimiz, gerekirse kamuoyunun desteğini yitirme pahasına cesur adımları atabilme basiretini göstermeleri.
* Hiçbir şey kardeş kavgasından ve bölünmekten daha kötü olamaz.
* Demokratik olgunluk devlet vakarını küçültmez aksine yüceltir.
* Türkiye bu sorunu çözebilecek esneklik ve kapasiteyi göstermek zorundadır.
BU MESAJ: BÜROKRASİYE
Angaje namus kabul edilemez
* Her toplum kendisi için yetki kullanacak devlet görevlilerini seçerken onlardan adil ve tarafsız olmasını bekler. Örneğin, “hakim vicdanı” klişesi bu beklentiyi ifade eder.
* Beri yandan “her iktidar kendi kadrosu ile çalışır” diyen bir anlayış daha vardır. Bu ikincisi, icraatla uyuma ilişkindir; fakat liyakat esasından vazgeçme anlamında değildir.
* Kamu görevlilerinin kendilerine tevdi edilen görevi “entelektüel namus”ları ile sürdürecekleri varsayılır. Bu halin bir alt kalitesi “angaje namus” anlayışıdır ki daha ziyade üçüncü dünya ülkelerinde görülür.
* Angaje namus parti disiplini, ideolojik ekip anlayışı, tarikat özeni gibi kriterlere yaslanır. “Yandaşlık” tartışmalarına zemin hazırlar.
* HSYK ve Anayasa Mahkemesi üyelerinin atanmasıyla ilgili anayasa değişikliğinde de karşı çıkanların temel itiraz noktası budur.
BU MESAJ: REFERANDUM TARTIŞMALARINA
Fincancı katırlarını ürkütün
* Referandum meselesine gelince; bugüne kadar birçok seçimde yaşadığımız gibi daha az kötüyü seçmek, demokrasi diye addediliyor. Buralardan asla bir boykot tavrı önerisinde bulunduğumuz çıkmasın. Aksine her zamankinden daha fazla konuşan, demokratik eylem yapan, paradigmaları zorlayan, dini ve milli ezberler de dahil olmak üzere fincancı katırlarını ürkütmekten çekinmeyen cesur yüreklere ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz.
* İşte özlediğimiz hukuka da, yargıya da tam bu noktada hasret duyuyoruz.
* Hayal ettiğimiz yeni anayasa, böylesi bir demokratik olgunluğu sarmalamak ve kollamak için gerekli.
* Kürtçe ağıt böyle olursa; Urla delikanlısının gözlerini yaşartır; türbanını taktığı için beybabasından sokağa çıkma iznini kopartan genç kızın duygularını bu sayede hissedebiliriz.
* Galiba Başbakan da söylemişti: “Tüm dinlerin amacı insanların mutluluğudur.”
* Esasında, tüm felsefe ve ideolojilerin de nihai tahlilde amacı budur. Mutluluk; kendinin farkında olan, insan olmanın onur ve bilincini duyumsayan, geçici olduğunu bildiği bu dünyada uygarlığın getirdiği imkanlardan pay almak isteyen, makul insanların oluşturduğu ortalama bir paydadır. Marjinallerimiz de süsümüzdür, onlarla çeşitlenir, renklenir ve keyifleniriz.
BU MESAJ: DEMOKRASİ TEMBELLERİNE
Laiklik konforunu yeter şart olarak görmeyin
* Bu ülke insanı, İttihat Terakki ile başlayan süreçte, özellikle de Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren, jakoben bir anlayışla, adına Cumhuriyet değerleri dediğimiz formda biçimlenmeye çalışıldı.
* Bugün ülkenin batısı, özellikle kıyı kentlerinde, ağırlıklı göçmen nüfusla harmanlanmış 10 milyonlar, artık “laik kitle” dir.
* Laik kitleden kastımız, kendi yaşam denklemlerinde dini ritüel ve seremoniye iştirak oranlarını hafifletmiş, dünyevi kimliğini daha bir arzuyla yaşamaya ve batılı değerleri benimsemeye çalışan ve ancak kültürel kodlarında demokrasiyle yoğrulmuşluğun eksikliğini, istese de perdelemeyen, dolayısı ile sathi ve heveskar bir prototiptir.
* Bu kitlenin temel problemi demokrasi konusunda bir bedel ödeme kültürünün olmayışıdır. Kendisine sunulan “laiklik” çerçevesinin çağdaş olmaya yeteceği kanaatiyle yaşayan demokrasi tembelidir.
* Kendisine altın tepside sunulan laiklik konforunu yeter şart görüp, ötesini vesayetçi bir tutumla askeri ve sivil bürokrasiye terk etmiştir.
* İthal ikameci politikalarla zenginleşmiş Cumhuriyet burjuvazisi bu değişim talebine hep ihtiyatlı bakmış, kendi çerçevesini tehdit edebilecek gelişmelerin sürekli askeri ihtilallerle kesintiye uğramasını timsahın gözyaşları duyarlılığı ile izlemiştir.
* Bugünkü referandumun 12 Eylül maddesini muhafazakar kitlenin gündeme getirmesini ve bu olguyu laik kitlenin kendine ifade etmekte zorlandığı bir tedirginlikle karşılamasını garipsememek gerekir.
Paylaş