Paylaş
Bizim meslek gerçekten dinamiktir ve tempo ister.
Bir şey daha ister; o da ekip çalışması yapmayı...
Özellikle yazı işleri ekibi gün için çok kez bir araya gelir, toplantılar yapar.
Biz de öyle yaparız.
Kendimi hep şanslı hissetmişimdir. Hep deneyimli kadrolarla çalıştım. Çok iyi gazeteciler etrafımdaydı.
Ve uzun yıllardır birlikte olduğum bir ekip olduğu için çok hızlı aksiyon alırız.
Bazen de göz göze gelmemiz yeter...
Bu da hem büyük bir kolaylık, hem de çalışırken keyif almanın en güzel yanlarından biri...
Bu hafta bizim için gerçekten zor geçti.
Hürriyet Ege’nin en kilit isimlerinden biri Nejat Bekmen’i kaybettik.
Korona belası bir sevdiğimiz arkadaşımızı daha aramızdan aldı.
Nejat’ı biz çok seviyorduk ama gelen mesajlardan, telefonlardan, ziyaretlerden anladık ki herkes çok seviyormuş.
Kimseyi kırmayan, üzmeyen, uyumlu ve iyi bir gazeteciydi.
Pandemi öncesi yazı işleri masamızın etrafında birkaç kez değil, defalarca konuşurduk.
Sayfaları çizer, bazen yeniden yapar, üzerinde tartışırdık.
Pandemide onu eve yolladık, biz ekip olarak ofislerde devam ettik.
Bu dönemde de en az iki kere, bir kere de mutlaka görüntülü konuştuk.
Elimi yüzümü yıkayıp aradığım Nejat artık yok...
Geçen gün telefonumu elime aradım, aradığım kişiler listesine baktım.
İki yazı işleri müdürüm Nejat Bekmen ve Adnan Kaya hep ilk sırada...
Arada telefonum rehberine bakıyorum, binlerce isim ve numara kayıtlı...
Ve ben aramızdan ayrılan hiçbirinin ismini telefonumdan silemiyorum.
Onlarla bir kez daha konuşamayacağımı bilsem de; orada, kalbimde kalsınlar istiyorum.
Yine sosyal medya hesaplarından bana yolladıkları mesajları da silemiyorum.
Ve arada bakıp kendi kendime gülümsüyorum.
Her seferinde onlarla tanıştığım, dostlarım aralarında oldukları için dua ediyorum.
Ama yaş ilerledikçe bu liste de uzuyor.
Sonra Zakkum’un Anason şarkısı aklıma geliyor.
“Anason kokarken sofralar, yaşlandırıyor seni aynalar... Her geçen yıl birer birer masadan eksiliyor dostlar... Anason kokarken sofralar, yaşlandırıyor seni...”
Karşıyaka’nın şirketleşme meselesi
PINAR Karşıyaka Avrupa’da finale gidiyordu. Ben de oturup bir yazı yazdım. Ve dedim ki;
“Pınar Karşıyaka basketbolda harikalar yaratıyor. Ve uzun yıllardır bir istikrar abidesi... Aslında 100 yılı çoktan geçmiş, Türkiye’nin en köklü kulüplerinden biri olan Karşıyaka, basketin başarılarıyla kendini avutuyor. Basketbol şubesi ne kadar istikrarlıysa, futbol da o kadar istikrarsız bir durumda...
Göztepe’nin Süper Lig’de kalıcı olduğu, Altay’ın Süper Lig’e çıktığı, Altınordu’nun gönüllerin şampiyonu, Menemen’in birinci ligde, Buca’nın ikinci ligde olduğu İzmir’de Karşıyaka için bu durum kabullenemez...”
Selçuk Yaşar Karşıyaka’yı herkesten önce şirketleştirmek istemişti. Ama yarım kaldı. Biliyorsunuz Selçuk Yaşar her zaman öncü biri olmuştur. Eleştirildiği bir dönemde bile o yatırımlarına devam etti. Türkiye’nin ilklerini yaptı. Hayal ettiği model de doğruydu.
O yüzden ben futbol şubesinin şirketleştirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Ama önemsediğim bir detay var. Karşıyaka Spor Kulübü Derneği’nin sonsuza kadar devam etmesi şartıyla... Zaten planlanan, kurgulanan modelde bu hassasiyet özellikle korunuyor. Üstelik futbolun yarışmacı hakları sonsuza kadar kurulacak bu şirkete devredilmiyor. Bir süreliğine ve belirli şartların yerine getirilmesi halinde veriliyor. O yüzden her şeyin sahibi yine spor kulübü, yani dernek... Üstelik şirketi kuranların içinde Karşıyakalı olmayan tek bir kişi yok. Yani kendi içinden doğan bir hareket... Olur olmaz. Genel kurul bu yetkiyi verir vermez. Elbette bu Karşıyakalıların bileceği bir iş... Ama söyleyeyim. Bu tünele girmeden önceki son çıkışlardan biri olabilir. Camia bu kadar hareketlenmişken, kulübün önde gelen isimleri bu kadar hevesliyken bence bu şirket kurulmalı. Karşıyaka hak ettiği yerde olmalı.
Mekanlar olmadan
kent hep hüzünlü
CUMA günü biraz İzmir sokaklarında yürüdüm. Alsancak’ta... Her zamanki o neşe sokaklara gelmiş. O canlı sokakları özlemiştik gerçekten... Aynı sokaklardan pandemi döneminde yasaklar varken de defalarca yürümüştüm. Bir şehri anlamlı kılan mekanlar... Ve o mekanlardan yükselen sohbetler...
Aşılar artıyor. Sırası gelen lütfen aşısını olsun. Hem kendi sağlıkları için, hem de hepimiz için...
Artık yasaklar gelmesin, kapanmalar olmasın. Çünkü kapalı mekanlarla kentler çok hüzünlü duruyor.
Telafisi var
AVRUPA Şampiyonası’na iyi başlamadık. Biz çok tutuktuk, İtalyanlar ise çok baskılı... Önemli değil telafisi var. Bakü’deki Galler maçına ben de gidiyorum. Galler’i ve İsviçre’yi yenersek her şey başka olur. Olmasa da önemli değil. Ben bu takımın çok daha başarılı olacağını düşünüyorum. Turnuvanın en genç takımı olmamız bile benim için yeter...
Paylaş