Paylaş
Yazar listesi...
Kapak konuları, açılacak dosyalar...
İşlenecek haberler...
Biraz geçmiş; çokça gelecek...
Bugünün fotoğrafları...
Hayatın detayları; bilinmeyenler, bilindiği sanılan ama gözden kaçanlar...
Hayata anlam katan kareler...
Mekanlar, insanlar...
Olaylar...
Yeni bir gazetenin, derginin, televizyonun çıkış günleri tıpkı “doğum sancısı” gibidir.
Bebeğin dünyaya gelişi yaklaşmıştır ve siz müthiş sancılar çekmektesinizdir.
Uyuyamazsınız, hatta acıktığınızın farkına bile varmazsınız.
Bir panik havası, “en iyisini yapma” telaşı...
Çalan telefonlar, gelen konuklar...
Aylarca bekledikten sonra da doğan bebek...
* * *
Her yeni medya ürününde olduğu gibi İzmir Life Dergisi’nin ilk günlerinde de benzer bir telaş vardı.
Takımın kaptanlığını Sevgili Hakkı Kesirli yapıyordu.
Yıllarını reklam sektörüne veren, “Anahtar” gibi bir markayı sadece İzmir’e değil, tüm Türkiye’ye anlatan ekip, yeni bir yola çıkıyordu.
Tabii, Hakkı Kesirli deyince Savaş Ekşi’yi de unutmamak gerekiyor.
İki eksi dost; başlangıçta çok büyük mücadeleler vermişti.
İzmir Life, bu kentte bir ilki deniyordu.
Aylık, aktüel ve İzmir’i anlatan bir dergi çıkarılıyordu.
Tarih 2001’in Eylül ayını gösteriyordu.
Genç ama deneyimli bir ekipti İzmir Life; İzmirlilerin yakından tanıdığı çok önemli isimler de katkı koyuyordu.
Bebek sağlıklıydı.
Kısa sürede çok sevildi.
İzmir Life, bir yandan gündemi oluşturacak konulara sayfalarında yer verirken, bir yandan da değişik dallardan sanatçılara sayfalarını açtı, tarihi bilgilere farklı boyutta yer verdi.
Her bir sayı arşiv değeri taşıdı.
İlk kapak, ilk sayı her zaman önemlidir.
Ve unutulmazdır.
“İzmir Life”çılar “Denizle barıştık” demişlerdi, ilk sayıda...
Eski rengine kavuşmaya başlayan Ege Körfezi’ni anlatıyorlardı ve değişen insan manzaralarını... Körfezin griden maviye dönüşen rengiyle İzmirlilerin yeniden hayat bulmasını, büyük heyecanlar yaşamasını...
* * *
Birbirinden ilginç Kemeraltı fotoğrafları olan İzmir Life’ı kütüphanemde bugün de saklıyorum; tıpkı oteller sokağını anlatan sayı gibi...
“Kentin psikolojik haritası” da yayınlandı; kardeş şehirlerimizi de öğrendik, Ege’nin derya kuzularını da...
“Sokağın adı ‘Yaşam’ olsun, numaralı sokaklara hayır” kampanyaları da oldu; “İzmir’e 100 müze” hedefi de...
Eski İzmir’in yeni kent projesi de tartışıldı; “İzmir’i kim yaktı?” da, EXPO da, termal şehir de, doğalgaz da, kanaletler de, büyük kanal da...
Bazı sorulara da cevaplar arandı.
“İzmir gemi söken şehir mi olacak, gemi yapan şehir mi?”, “Doğaya borcunu kim ödüyor?” gibi...
Elbette de öneriler de vardı.
Örnek mi?
Daha çok yeşil gerek...
Yıl boyu festival...
Çeşme’nin gecesini gündüzüne karıştırın...
Kültür kenti İzmir için önce kentli İzmir...
Çiçekli günler dileriz...
Ege’nin evleri güneşle ısınır...
Gibi...
Tabii...
İzmir’in kızları...
İzmir’i İzmir yapan değerleri...
Bugüne kadar çıkan 108 sayıda birbirinden ilginç konular yer aldı.
Eylül ayında İzmir Life 10 yaşına giriyor.
Doğum sancılarını bilen, doğumu ve emekleyen bebeğin koşuşunu izlemiş biri olarak...
“İzmir Life onuncu yaşın kutlu olsun” diyorum.
İşte dergiyi yapan ekip
Tabii, bu fotoğraftakiler İzmir Life ekibinin sadece bir kısmı...
Sadece çekirdek ekip...
Daha doğrusu haberin peşinde koşanlar...
Ama sayfaları karıştırdığımda rastladığım şu isimler aslında güzel bir harmoni yaratıyor.
Hakkı Kesirli...
Lütfü Dağtaş...
Duygu Özsüphandağ Yayman, Deniz Çaba Şan, Menekşe Badioğlu Erdik, Alpay Sönmez.
Ve yazılarıyla katkı koyan dergi dostları...
Nedim Atilla, Avram Ventura, Ayşe Tatari, Ceren Candar Sağ, Dr. İnci Haznedaroğlu Erkin, Gamze Kutlukaya, Günter Sordanbay, Işık Teoman, Nedim Bubik, Ömer Kulaçoğlu, Reşat Kutucular, Şükran Yücel, Tutku Konuk, Tülin Biçer Yıldız, Erol Özdayı, Gökçe Özdayı, Ayşe Kilimci, Sadık Yemni, Önder Şenyapılı...
Gelişmişliğin göstergeleri sizce nedir?
BİR toplumun gelişmişlik düzeyi hangi göstergelerle değerlendirilir?
Ortalama eğitim süresiyle mi? Yoksa haksızlıklara gösterilen tepkilerle mi? Kadınlara, öğretmenlere, sanatçılara ve bilim insanlarına verilen değer birer gösterge midir? Gelenekler, atasözleri, deyişler birer ipucu olabilir mi? Bir büyüğüm otobüs ve kamyonların şatafatlarıyla gelişmişliğin ters orantılı olduğunu söylemişti.
Toplum bireylerinin birbirlerine gösterdikleri saygı, hoşgörü veya tolerans da göstergedir belki... Gürültü konusunu ele alalım. Başkalarını rahatsız edici biçimde yüksek ses çıkarmanın, havaya (bazen de yanlışlıkla insanlara) ateş etmenin marifet sayıldığı bir toplumun gelişmişlik katsayısı nedir? Veya çocuğunun sünnet olmasını gecenin ikisinde “dat dat da da dat” diye konvoy halinde geçen arabalarla kutlandığı, kimsenin şikayet etmeyi aklına getirmediği bir toplumun...
* * *
“Eğitim şart” sözcüklerinin dalga geçmek amacıyla kullanıldığı bir toplumun gelişebilmesi olası mı? “İyi bir eğitim” gerçek anlamda gelişebilmenin olmazsa olmazı değil mi? Bence gelişmişliğin en önemli göstergelerinden biri gri tonların farkına vararak, orta yolu bulabilmek... Eski sağlık bakanlarından rahmetli Yıldırım Aktuna televizyonda anlatmıştı. Şehir içinde 130 kilometre hızla giden şoförüne “Oğlum biraz yavaş” demiş, şoför 30’la gitmeye başlamış.
“Kantarın topuzunun fazla kaçması”, “vur deyince öldürmek” deyimleri ne güzel anlatıyor bizleri. İnsanlar kendileri için istedikleri hak ve özgürlükleri başkaları için de isteyebilseler; kendi gruplarının düşüncelerinin “tek değişmez doğru” olduğu düşüncesinden bir sıyrılabilseler... Gücü ellerine geçirenler, kendileri gibi düşünmeyenlerin haklarını gasp etmekten bir vazgeçebilseler.
Ya 130’la gidiyoruz, ya 30’la... Şunun 60’ını, 70’ini bir bulabilsek...
(Prof. Dr. Ülgen Zeki Ok’un kaleminden, okulgen@superonline.com)
Paylaş