Paylaş
Bu arada umut veren gelişmeler de oluyor.
Örneğin Bilkent Üniversitesi’nde geliştirilen yüksek teknoloji ürünü “Diagnovir” beni çok heyecanlandırdı.
Diagnovir’in PCR testlerinin yerini alması hedefleniyor.
Ve bilinen testlerden çok daha pratik; 10 saniyede yüzde 99’luk bir sonuç alıyorsunuz.
Bilkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Abdullah Atalar ile konuştum. “Koronavirüs 150 nanometre boyutunda bir parçacık. Araştırmacılarımız yıllarca nano boyuttaki parçacıklarla uğraştılar. Sadece ağızdan alınan sürüntü için hızlı bir kit ve optik düzenekle hızlı tanı yapabiliyor. Pozitif olması halinde 5-10 saniye içinde sonuç veriyor, negatiflik olması halinde ise 20-30 saniye içinde sonuçlanıyor. Yapılan kontrollerde bu yöntemle pozitif bulduklarımızın PCR’ı negatif çıksa bile birkaç gün sonra PCR’larının pozitife döndüğünü gördük” dedi.
Harika bir çözüm ve geliştirilebilir özellikleri çok fazla...
Bence devlet bu konuda Bilkent’in yanında olmalı.
Ve hatta üretim bandı geniş olan Türk üreticiler de projeye ortak olabilir.
Çünkü bu ürünün yaygın kullanabilmesi için maliyetlerin düşürülmesi gerekir.
Hayatı yeniden açmalıyız.
Yoksa inanın bazı sektörler bitecek.
Bilkent’i, başta Rektör Atalar olmak üzere, projede emeği geçen herkesi tebrik ediyorum.
Böyle olmuyor okulları açalım
ISRARLA yazıyorum.
Okulları açmalıyız.
Belki hibrit, belki tam zamanlı ama açmalıyız.
Online eğitimle olmuyor.
Hele ilköğretim çağındaki çocuklar için bilgisayara bakarak ders çalışmak, çalıştırmak gerçekten zor.
Ben oğlum Atlas’tan biliyorum.
Odaklanmaya çalışıyor, öğretmenleri her çocuk için olağanüstü çaba gösteriyor ama bir yere kadar...
Ben kendimden biliyorum.
Geçenlerde bir Zoom toplantısına katıldım.
İki saat için buluştuk, 3.5 saate uzadı.
Ve gerçekten bu süre insan oturamıyor, dinleyemiyor.
Şimdi o küçücük çocuklardan bunu bekliyoruz.
Pandeminin ilk gününden bu yana yazıyorum.
Okullar açık olmalı. Her gün yapamıyorsak birkaç gün, birkaç saat çocuklarımızı okullarıyla buluşturmalıyız.
Bana göre aşılanma sağlık personeli ve eğitim kadrosundan başlatılmalı.
Öğretmenlerimiz ve okulların idari personeline de öncelik verilmeli.
Okulları açalım...
İdeal çözüm değil belki ama
HES’le restoranlara girelim
HES koduyla restoranları açalım; diye yazdım.
Türkiye’nin her yerinden o kadar çok mesaj geldi ki...
Belli ki sıkıntı büyük...
Farkındayım zaten; destek gelmezse sektörün büyükleri dahil hepsi kapıya kilit vuracak.
Kim ne kadar dayanabilir ki...
Kimse bir pandemi yaşayacağını bilemezdi.
İnsanlar yatırım yaptı.
Kime güvenerek yaptı?
Önce devletine, sonra kendilerine, sektöre...
Bunu istemiyor muyduk zaten...
Ekonominin büyümesini, insanların iş bulmasını hep teşvik ettik.
Ve sonra Kovid 19 diye bir virüs çıktı.
Kapanmalar oldu, kısıtlamalar, ek tedbirler...
İnsanlar bekledi, çözümler biraz zamana yayıldı.
Ama şimdi her yer açık; hizmet sektörü kapalı...
Yiyecek içecek sektörü düşündüğümüzden çok daha büyük bir sektör; milyarların döndüğü bir alan...
Ve biz bir turizm ülkesiyiz.
Pandemi bitecek ve bu işletmelere ihtiyacımız olacak.
AVM’ler açık, pasajlar açık, mağazalar açık...
21.00’e kadar ama açıklar.
Restoranlar kapalı...
Paket servisiyle hepsi batar söyleyeyim.
Herkes tedbirlerini alsın, maskelerini taksın.
HES kodlarıyla şu restoranları açalım önce...
Sonra kamu bankaları mutlaka kredi yapılandırmalarını yapmalı. En azından 2021’i tedavi yılı ilan etsinler, işletmelerin üzerine gelmesinler.
Bilkent’in Diagnovir gibi projelere destek verelim. Arçelik, Vestel gibi büyük şirketlerimiz işin içine girsinler. Restoranların dahil alabileceği bir maliyete indirelim.
Belli ki hayatımız testlerle geçecek.
Ve içimizin rahat etmesi için bu tür çözümlere ihtiyacımız olacak.
İşletmeleri açalım.
Hayat siyasetten ibaret değil
SİYASETİN dili yine gergin...
Ve giderek de yükseleceğe benziyor.
Ama konular hep aynı; çözdüğümüzü, geride bıraktığımızı zannettiğimiz birçok konu yine gündeme geliyor.
İnsan üzülüyor.
Ben vatandaşın siyasetin önünde yürüdüğünü düşünüyorum.
Politika yapanlar siyaset dışında bir hayatın olmadığını düşünüyor.
Ben hayatın siyasetten ibaret olmadığını düşünüyorum.
O yüzden siyasete hep uzak durdum.
Siyasetin imkanlar sanatı olduğunu düşüyorum.
Toplumun gelişmesi, değişmesi için siyaset elbette öncü olacaktır.
Yasaları koyacak, insanlarımızın refahı, mutluluğu için çözümler üretecektir.
Buna itirazım yok.
İtirazım hayatın renklerini siyasette bulamamak.
Hayat bir gökkuşağı gibidir, rengarenk...
Siyasetin, siyasetçilerimizin de bu renklerin farkında olmasını bekliyorum.
O zaman bu gerginler azalacak, siyaset daha fazla çözüm üretecektir.
Ocakta bahar olunca
OCAK ayının ilk haftası hafif bir montla dolaşabiliyoruz. Bu normal değil tabii... Allahtan yağmurlu bir haftayı geride bıraktık. Ve galiba ayın ortasından itibaren soğuklar geliyor. Kış kışlığını, yaz yazlığını yapmalı. Baharlar zaten bizim, çok seviyoruz.
Paylaş