Paylaş
Prof. Dr. Şükrü Emre benim yakından takip ettiğimiz bilim insanlarından biriydi.
Kısa bir süre önce yarı zamanlı Türkiye’ye dönüş yapmış ve Ege Üniversitesi’nde dersler vermeye başlamıştı.
Şimdi de Medical Point’te bu çalışmalarını sürdürecek.
Emre hocanın geçmişi başarılarla dolu...
Size kısa bir özet yapayım.
İstanbul Tıp Fakültesi’ni bitiren Emre doçent olduktan sonra karaciğer transplantasyonunu daha iyi öğrenmek için Amerika’ya gidiyor. Bu konuda dünyadaki en iyi üç hastaneden biri olan New York Mount Sınai Hospital’da pediatrik karaciğer transplantasyonu ve eğitimden sorumlu bölüm direktörlüğü görevini üstleniyor.
Emre, Porto Riko San Juan Üniversitesi’nde Pediatrik Gastroenterologlar ile ziyaretçi araştırmacı olarak çalışıyor. Karaciğer hastalıkları olan çocukları tedavi etmeye başlıyor.
2005 yılında tıp tarihine geçen domino ameliyatını ise 2005 yılında gerçekleştiriyor.
Trafik kazası sırasında ölen birinin karaciğerini nakil bekleyen 5 yaşındaki çocuğa nakledilmek üzere hazırlık aşamasında organın ihtiyaçtan büyük olduğu anlaşılması üzerine karaciğeri ikiye ayırarak bir parçasını çocuk hastasına, diğer parçasını ise bir başka hastanede karaciğer nakli bekleyen 37 yaşındaki hastaya nakledilmesini sağlıyor. Aynı zamanda karaciğerin üçüncü parçasını 67 yaşında başka bir hastaya eş zamanlı olarak naklini gerçekleştiriyor.
Prof. Dr. Şükrü Emre bu ameliyat sayesinde sadece Amerika’da değil bütün dünyada tanınan, takip edilen bir isim haline geliyor.
Prof. Dr. Şükrü Emre; özellikle 3D yazıcıda organ yapımı üzerine çalışmalar yapıyor. Ayrıca zeno transplantasyon adı verilen hayvandan insana ve karaciğer organ nakli gibi alanlarda çalışıyor.
Bununla beraber New York Times Emre’yi ABD’nin en iyi doktorları arasında gösterdi. Castle Connolly Medical’ın yayımladığı “Amerika’nın İyi Doktorları” listesinde de bir Türk doktoru olarak yer aldı. Ben genel bir özet yaptım. Çünkü Şükrü Emre’yi hocanın yaptıklarını anlatmaya kalksam sayfalar yetmez.
Medical Point Hastaneler Grubu CEO’su Veysi Kubba imza töreninde Atatürk’ün “Beni Türk hekimlerine emanet ediniz” sözünü hatırlattı.
Ben Türk doktorlarının imkan verilmesi halinde çok daha büyük başarılara imza atacağını düşünüyorum.
Hastaya verilen hizmet
kalpten gelen bir şey
Prof. Dr. Şükrü Emre, şöyle diyor;
“Ben Amerika’da birçok program kurmuş denetlemiş ve 100’den fazla nakil cerrahi yetiştirmiş biri olarak kalitenin nasıl sağladığını çok iyi biliyorum. 17 yıldır Amerika’da ülkenin en iyi doktorlar listesine seçilmiş olup şimdi ülkemde hizmet etmenin ve aynı başarıları elde etmenin heyecanı içindeyim. Bu amacımıza ulaşırken Amerika ve gelişmiş Avrupa ülkelerinde altın standart olarak kabul edilen veriye dayalı, hasta ve hasta sahipleri odaklı ve memnuniyetlerine dayalı bir sistem kurmak istiyoruz.”
Bu standartları herkes istiyor ve bekliyor.
İnsanın sevdiği bir işi yapması o kadar önemli ki...
Emre hocayla konuşurken; şöyle dedi;
“Hastaya verilen hizmet, Allah rızası için verilen, kalpten gelen bir şeydir. Bunu yapabilmek bana Allah’ın verdiği bu yeteneği iyi şekilde hastalara yansıtmak çok önemli ve gurur verici bir şey.”
Bir de tersine göç var
SON yıllarda beyin göçünü çok tartışıyoruz. Gerçekten de başarılı, iyi yetişmiş çok sayıda gencimiz yurtdışına gittiler, gitmeye de devam ediyorlar. Bir kere bunu durdurmak lazım. Gençlerimizin önüne daha iyi kariyer planları koymamız gerekir. Bunu sadece devletten beklememek lazım. Özel sektör de bence bakış açısını değiştirmeli ve buna uygun planlar yapmalı. Bir de tersine göçü konuşmak lazım.
Prof. Dr. Şükrü Emre gibi kendi alanında dünyanın en iyileri arasında gösterilen insanlarımızın da Türkiye’ye geri dönmelerini sağlamamız gerekiyor.
Emre; Amerika’da edindiği tecrübeleri şimdi hem hastalar için, hem de ve daha da önemlisi yeni hekimlerin yetişmesi için aktaracak.
Bu çok değerli ve anlamlı...
Bu gündem bizi daha dinamik yapıyor
BÖYLE bir coğrafyada yaşayınca insan krizleri de her gün yaşamaya alışıyor. Şimdi de İsrail’in Gazze’ye olan saldırıları gündemde... Hep konuşuyor ve yazıyoruz. Bizdeki gündem sabahtan akşama değişir, bazen saat başı değişebilir. Ama bu bizi dinamik, krizlere karşı daha esnek yapıyor. O yüzden Türk yöneticiler çok başarılı oluyorlar. İyi yetişmiş Türk yöneticilerin ileride çok daha kritik görevler üsteleneceklerinden eminim...
Paylaş