Paylaş
NEREYE gitsem; aynı sorun, aynı sıkıntı...
Bodrum’daydım; Bodrum’un önde gelen kişileriyle, sivil toplum liderleriyle, başkanlarıyla bir araya geldik, uzun konuşmalar yaptık.
Aslında bu sohbetleri sık sık yapıyoruz.
Sadece Bodrum’da değil, Ege’nin her kentinde fikir önderleriyle buluşuyoruz.
Sıkıntı şu...
Yıllardır bekleyen planlar var.
İmar planları; bazıları yeniden yapılacak, bazıları revize edilecek.
Ama bekliyor; niye bekliyor, nerede sıkıntı var, kimse bilmiyor.
Çünkü önceden konuşulmuş, önceden planlanmış, herkes kabul etmiş, herkes ikna olmuş.
Görünürde bir anlaşmazlık yok.
Yerel yönetimlerle merkezi hükümet arasında da bir uyumsuzluk gözükmüyor ama bu planlar bir türlü çıkmıyor.
Bakanlıkları dinleseniz, “İtirazlar var” diyorlar.
Ama itirazları gidermek, mahkemelerden geriye dönen projeleri yasalara uygun hale getirmek, boşlukları doldurmak, yanlışları düzeltmek, eksikleri tamamlamak yine bürokrasinin, bakınlıkların görevi değil mi?
Bodrum’da da benzer yorumlarla karşılaştık.
“Yatırımcı var, kaynak var ama herkes bekliyor...”
Dinleyince anladım ki, bekleyen yatırımlar öyle birkaç milyon dolarlık yatırımlar değil.
Bazıları var ki, Bodrum’u çok daha güzelleştirecek, çok daha cazip hale getirecek.
Uluslararası zincirlerin yatırım kararları bugünden yarına olmuyor, elbette gidecek de değiller...
Ama bekleme süreleri o kadar uzun ve o kadar bıktırıcı ki, bir gün giderseler de kimse, “Gitmeyin...” diyemeyecek.
Çünkü ne mazeretimiz artık kalmış durumda ne de onları ikna edebilecek yeni bir fikir...
Sonuçta...
Bodrumlular bekliyor.
Yeni imar planlarını bekliyor, revize edilmiş plan tadilatlarının geçmesini bekliyor.
Ben de konuştuğum, görüştüğüm kişilere hep aynı şeyi söyledim:
“Çeşme de bekliyor, İzmir de bekliyor. Kıyıda ne kadar tatil beldesi varsa onlar da bekliyor. Şu Kıyı Ege Belediyeler Birliği bu meseleyi gündeme alsa ve turizme yeni bir bakış açısı getirse çok iyi olur...”
Çeşme neredeyse 10 yıla yaklaşan bir süredir planlarını bekliyor.
Bodrum da öyle...
Sorarım size...
Biz nasıl turizmde ilerleyeceğiz, nasıl büyük hedefler önümüze koyacağız?
Oda seçimlerini çok heyecanlı buluyorum
MAYIS ayında seçimler var, odalardaki heyecanı yakından takip ediyorum.
Ve bunu demokrasinin güçlenmesi adına çok sağlıklı buluyorum.
Çünkü büyük kentlerdeki süreçler normal seçimlerden farksız.
Örneğin, İzmir Ticaret Odası’nın 70 binden fazla üyesi var.
Birçok Anadolu kentinden daha fazla seçmene sahip...
Yani büyük bir organizasyon gerektiriyor.
Elbette stratejiler de...
Bodrum’da da benzer bir heyecan var, orada da 8 bine yakın üye önümüzdeki günlerde oy kullanmak için sandığa gidecek.
Şunu görüyorum.
İnsanları hedef alan seçim kampanyaları buralarda netice vermiyor.
Yani kişileri eleştiren, yerden yere vuran, hedef alan kampanyalar bir süre sonra heyecanını kaybediyor.
Peki ne yapmak lazım?
Projeleri konuşmak gerekiyor, ne yapılmak istendiğini anlatmak gerekiyor, daha iyisinin nasıl olacağını detaylandırmak gerekiyor.
Proje değil de kişileri hedef aldığınızda sandıktan çıkamıyorsunuz.
Çıkamazsınız...
Odalar neyse; yerel seçimler de, genel seçimler de böyle...
Artık kimse laf duymak değil, icraat görmek istiyor.
Yapanla da devam ediyor.
Kızsanız da, kızmasanız da; eleştirseniz de, eleştirmeseniz de bu böyle...
Merak ediyorum
SASALI’da oturuyorum. Sasalı’ya ilk taşınanlardan sayılırım. İnanıyorum ki; Urla nasıl gelişti, büyüdü, güzelleştiyse Sasalı da birkaç yıl içinde öyle olacak. Çünkü İzmir’in nefes alacağı yerleri azaldı. Yarımadanın çok cazip özellikleri var. Kabul edelim, müthiş bir doğası ve enerjisi var. Ama ben Sasalı için de aynı şeyi düşünüyorum.
Doğal Yaşam Parkı’nı çok beğeniyorum. Her yıl yeni üyeleriyle kalabalıklaşıyor. Avrupa’daki birçok örneklerinden daha güzel... Kuşcenneti bulunmaz bir yer...
Sasalı da tam dört yıldır revize imar planı bekliyor. Yani birkaç ayda bitmesi gereken işlem dört yıldır bekliyor. O yüzden soruyorum, merak ediyorum. Niye...
Basın bülteni siyasetçiliği
BİR gazeteci, bir iletişimci, bir algı yöneticisi olarak bir tavsiyede bulunmak istiyorum. Aslında arada sırada, fırsat buldukça yapmaya çalışıyorum. Tabii anlayana... Örneğin, basın bülteni siyasetçiliğine takmış durumdayım. Ben uyardıkça, siyasetin böyle yapılmadığını söyledikçe basın bültenlerinin sayısı azalacağına aksine artıyor. Sonrasındaki telefonlar da artmış durumda. “Takdiri size bırakıyorum” yerine “Çok ama çok önemli...” yorumları eklendi. Hem takdiri bize bırakın sonra da “Çok önemli” vurgusu yapın... Şöyle söyleyeyim. Elinize bir gazeteyi alıp haber sayısını sayın. Bakın bakalım kaç haber yer almış olacak. Siyaset, ekonomi, spor, magazin, günlük gelişmeler... Alt alta koyun, yer belli, gelen haber sayısı belli... Ama basın bülteni siyasetçiliği sınır tanımıyor. Bunun adı da siyaset olmuyor.
Paylaş