Paylaş
İkincisinin ismi ise “Bak Mutfakta Hayat Var” oldu. Bu sefer de tarif verenler hayata nasıl baktıklarını yazdılar önce... Yani kendi özellerinden, kendileri için seçtiklerinden lezzetli tavsiyelerde bulundular. Bunlardan bazılarını ben de sizler için seçtim. Birincisi Aydın Menderes’ti. Aydın Menderes, müthiş bir hayat tarifi yapmış. Diyor ki:
“Hayat mı bizimdir, yoksa biz hayat dediğimiz kavramın bir parçası mıyız, pek belli değildir. Hayat kavramı insanlar arasında oynanan bir oyundur da.”
Tarifine baktığım bir diğer kişi ise Haldun Dormen’di. Dormen, “Benim için yaşam, hangi işte olursa olsun insanlara yararlı olabilmektir” diyor. Işınsu Kestelli ise, Sartre’a sığınmış. “Sen ne anlam veriyorsan o...”
Rutin, mutsuzluğun bir başka ismi gibi
geldi bana...
Hayatı sürekli bir yolculuk gibi gördüm.
Aşksız bir hayatı hiç düşünemedim.
Tutkusuz bir yaşamı sıradan saydım.
O yüzden hayatın tarifini yaparken, her zaman farklı lezzetler katarak anlattım.
Zamanın ne hareket ettiğine, ne durduğuna inandım. Çünkü, zaman değişen bir şeydi. Sürekli değişimin tam ortasında her birimiz kendi merkez noktamızda, bedenimizle ve değişen ruh halimizle duruyoruz, duracağız.
Deneyim aynı tariften her seferinde başka hayatlar çıkarmaktadır. Hayat da, güzel olan da budur. Her yeni sabahın bir mucize için fırsat olduğunu unutmayalım.
Bu tarif Haldun Dormen’in
Tiyatrocular özel insanlardır. İçlerinde hayatı değiştirme güçleri vardır. İki saatlik oyun bazen hayatı düşündürür, bazen hayatı sorgulatır. Ama her seferinde başka bir tarifi yaptırır. Ben de buna inandım. Değişen hayatlara, değişen zamanlara... Ama her seferinde güçlenen tutkulara...
***
“Olmak ya da Olmak” adlı gençlere yön vermek için yazdığım kitap yaşam tarifimi kısa da olsa özetliyor.
Benim için yaşam, hangi işte olursa olsun insanlara yararlı olabilmek, onlara bir ışık yakmak gayesi ile yaşanmalıdır. Yaşamın bir başka yönü de arkaya hiç bakmamak, hep öne doğru ilerlemek olmalıdır.
Her şeyden olumlu bir şey çıkartmak, onların altında ezilmemeye çalışmak da yaşamı kolaylaştırıp daha yaşanabilir bir hale getirecektir.
“Bir mum yakmak bütün dünyayı aydınlatmaktır” cümlesi benim asıl hayat felsefemdir.
Benim en sevdiğim yemek patlıcan beğendi...
Bu tarif Işınsu Kestelli’nin
Işınsu Kestelli, bana bir şeyi hatırlattı. Kendisi de zaten yazmış. Hayatımdaki fazlalıkları atmak... Işınsu, kanser oldu ama o hastalığa meydan okudu. Bunu yaparken örnek de oldu. Biliyorum, içinde fırtınalar vardı, her seferinde daha da büyüyen dalgalar... Bunu da saklamadı, içinden geldiği gibi yaşadı, söyledi. Kendi hayatının tarifini başkalarıyla birlikte yaptı. Tutkulu kadınları tutkulu erkeklerden her zaman daha cesur buldum. Işınsu da onlardan biriydi. Ve özetle şunu söyledi: “Sen ne anlam veriyorsan, hayat o...”
***
“Hayatın anlamı” nedir?
Bu soru, arkadaşımız Aynur Tartan’ın hepimizi bunalıma sokmak için sorduğu sorudan başka bir şey değil. İstatistikler, dünyada akıl hastanelerinde tedavi görenlerin yüzde 30’unun hayatın anlamıyla kafayı bozduğunu gösteriyor.
Yaşamın tek ve kesin bir anlamı olsaydı, sanırım tüm hayatlar ona yönelirdi.
Bu durumda ne medeniyet, ne çeşitlilik, ne kültür, ne felsefe yaratabilirdi insanlık... Sanırım bu konuda en güzel tanımı Sartre yapmış:
“Hiçbir hayat kendiliğinden anlamlı değildir. Hayata gelmeden önce hayat hiçbir şeydir. Hayata bir anlam vermek ya da vermemek sizin bileceğiniz iş. Değer vermek başka bir şey, fakat hayatın anlamını siz seçersiniz.”
Anladığım kadarıyla Sartre hayatın anlamı için şunu söylüyor:
Sen ne anlam veriyorsan o... Zengin olmak mı? Birini sevmek mi? Yazı yazmak mı?
Karnını doyurmak mı? Seyahat etmek mi? Çocuk yetiştirmek mi? Devlet yönetmek mi? Uzun yaşamak mı? Güzel bir vücuda sahip olmak mı? İnsanlara hükmetmek mi? Ölmemek için öldürmek mi? Carpe diem mi?
Yaşadığımız dünyayı düşündüğümüzde, hayatın milyarlarca anlamı olduğunu söylemek mümkün.
Her bir insan hayatı, başka bir anlam aslında...
Aynur’u daha fazla oyalamayacağımı, bu kitaptan yırtamayacağımı anladığımda, kendi hayatım için o soruyla yüzleştim:
“Hayatımın anlamı ne?”
2011 benim için bu sorunun belki de tüm cevaplarının değiştiği bir yıl oldu. Bu yılın başında kanser olduğumu öğrendim. Böyle bir haber, pek çok insan için hayatın kötüye gittiği bir dönemin miladıdır.
Bendeki sarsıntısı bir gün sürdü. Böyle bir haberi, hayatımdaki fazlalıkları atmak için vesile yaptım. Hayatımda bir çatlak oluşmuştu. Kendimi, bazen yaşantımızın karanlık yerlerini aydınlatmak üzere ışığın girmesi için bu tür çatlaklara ihtiyaç olduğuna ikna ettim. Ailem ve dostlarım, çevremde bir iyilik çemberi oluşturdu. Tedavi oldum ve iyileştim. Bugün yakınımdakiler başta olmak üzere insanların hayatına iyilik dokunuşları yapmanın değeri daha da arttı benim için... İş dünyasında ya da özel yaşamda, fark etmez, değiştirebildiğim, iyileştirebildiğim hayatlar, anlamını arttırıyor hayatımın.
Hepimizin yaşam macerası bir gün sona erecek, kesin gerçek bu.
Sanırım önemli olan hayatı en az “keşke” ile tamamlayabilmek.
Sonuçta; Yunan Filozof Plutarkhos’un dediği gibi insan ömrünün ölçüsü, uzunluğu değil, nasıl yaşandığıdır.
Bu tarif Aydın Menderes’in
Aydın Menderes’i çok yakın bir zamanda kaybettik. Kendisiyle yıllar önce tanışmış, bir dönem sık görüşmüştük. Sonra o talihsiz kaza araya girdi. Gerçek bir demokrattı. Olgun, affedici, nefreti içinde taşımayan özel bir insandı. Bakın hayatın tarifini nasıl yapıyor.
***
Hayat bir kavramdır. Bütün kavramlar gibi zihnimizin meydana getirdiği ama dış dünyada karşılığı olmayan bir şey... İnsanlar yaşadıkça olayların bir kısmını unutarak tasfiye ederler. Belli bir zaman kesitine kadar yaşayıp akıllarında tuttukları olaylara hayat diyerek bütün bu olaylara sanki kendi dışımızda ve kendi başına var olan olaylar gibi bir kimlik yüklerler. Bir an için durup o güne kadar yaşadıklarımıza hayat adında objektif bir kimlik kazandırarak onları yeniden okumamız veya yorumlamamızdır.
Bunu dışa yansıtma ve aklileştirme gibi mekanizmalarla oluşturduğumuzu söyleyebiliriz. Hayat mı bizimdir, yoksa biz hayat dediğimiz kavramın bir parçası mıyız, pek belli değildir. Hayat kavramı insanlar arasında oynanan bir oyundur da. Bu da farklı tanımlamalar getirerek oynanır. Her hayat tarifinin arkasında kendi yaşadıklarımızı kendimizin yeniden okumasından ve yorumlamasından elde ettiğimiz, adeta herkes için geçerli olduğunu kabul ettiğimiz genellemeler vardır. Belli bir zaman kesitine kadar ya da şu ana kadar yaşadıklarımız için sadece hayat kelimesini kullanmayız. Bir de ömür kelimesi vardır. Aynı zamanı kaplayan, az çok aynı içeriğe sahip, gramatik olarak eş anlamlı ama tam olarak örtüşmeyen kelimelerdir bunlar...
Söz gelimi muhteşem bir şarkıdaki şu mısrada olduğu gibi... “Ömrüm seni sevmekle nihayet bulacaktır” deriz de hayatım kelimesini burada kullanmaya kalkışırsak anlam yavanlaşır. Ayrıca, insanlara hayırlı ömürler dilenir de hayırlı hayatlar dilenmez. Belki de hayat ve ömür kelimelerinin arasındaki bu farklılığın nedenlerinden hareket ederek, hayat için daha anlamlı bir tarif bulabiliriz.
Hiç yemek yapmasını beceremem, ama eşim Ümran Hanım çok güzel yemek yapar. İkimizin de alışık olduğu Anadolu mutfağıdır.
Eşim yemeklerin yanında çok çeşitli çörekler, kekler ve kurabiyeler de yapar. Bunlardan bir tanesini sizlerle paylaşmak istedim. Kendisine müracaat ettim, o da yiyen herkesin hiç unutmadığı sakızlı çöreğin tarifini yaptı.
Bunun bir özelliği de eşim Ümran Hanım’ın yaptığı sakızlı çöreğin tarifinin ona büyükannesinden kalmış olmasıdır. Mutlaka bir kere pişirin ve deneyin.
Sizin de çok seveceğinize inanıyorum.
Paylaş