Ben Bir Ceviz Ağacıyım St. James’s Parkında…

...

Haberin Devamı

Denizz Aşırı gezmeyi çok istediğimiz ama ekonomik sebeplerden dolayı popomuzun üstüne oturduğumuz, dolayısıyla da çok sıkıldığımız günlerden biriydi. İnstagramda gezenti insanların fotoğraflarına bakıyor, difrizde unutulan soda şişesi gibi çatlıyorduk dört bir tarafımızdan. Fotoğrafları beğenmekten başka çaremiz yok gibi gözüküyordu. Tam o sırada aklımıza süpersonik bir fikir gelmişti. Zaten en süpersonik fikirler, en çaresiz anlarda gelirdi…

 

Neredeyse her Allah’ın günü dışarıda yemek yemesek ölmezdik. Yeni kıyafetler, ayakkabılara da gerek yoktu. Evdekilerle pekala idare edebilirdik. Zaten yeni alınan eşyalara yer açmak için eskileri sürekli atmak zorunda kalıyorduk. Bizim evdeki devirdaim Zara, H&M hatta Boyner’de bile yoktu. Caner de biraz elindeki oyunlarla idare etsindi, en değerli varlığımız canımız XBox’ımıza yeni oyun almasındı. Biz böylece çok güzel gezerdik!

           

Haberin Devamı

Sonuç olarak hayat biçimimizi değiştirdik. Daha doğrusu nasıl daha çok mutlu olacağımızı tespit ettik, sonra koşullarımızı ona göre ayarladık. Kimisi lüks ve konforla mutlu olur ve ona göre yaşar. Biz de böyle mutlu olacağımızı sanıyorduk ama biz lüksü ve konforu isteyerek elimizin tersiyle itip, yerine “dünyaları” kazanmayı istedik. Dünyanın her yerini görecek, dünyadaki tüm şehirleri, insanları, kültürleri, yemekleri tanıyacaktık.

           

Kazandığımız parayı hedonik adaptasyona kurban gidecek şeylere değil, ömür boyu hatırlayacağımız, sevdiğimiz insanlarla yıllarca paylaşabileceğimiz, ruhumuzu, algımızı besleyen deneyimlere harcayacaktık. Bilmeyenler için hedonik adaptasyonu şöyle kısaca açıklayayım. Çok severek aldığınız bir kazağın, ayakkabının, arabanın bir hedonik adaptasyon süresi var. Bu süre dolduğunda o heyecanla ve severek aldığınız her şey neyse, size sıradan gelmeye başlıyor, çünkü alışıyorsunuz. Deniz manzaralı evde oturan insanlar bir süre sonra evlerinin deniz manzaralı olduğunu unutuyormuş, çünkü alışıyormuş… Çoğumuz dolabı açtığımızda “ aa böyle bir elbisem de vardı” cümlesini kurmuşuzdur mesela. Oysa ne kadar da beğenerek almıştık…

           

Haberin Devamı

Yeni ayakkabıların yerini ingilizce kursu, elbiselerin yerini uçak biletleri almıştı. Çok mutluyduk artık bu sistemde istediğimiz her yeri Denizz Aşırı gezebilecektik. Hemen Skyscanner’dan uçak bileti bakmaya başladık, çünkü kendisi bize her zaman hiç üşenmeden en ucuz uçak biletlerini gösterirdi. O da ne! Londra’ya 90 TL’ye Pegasus’tan uçak bileti bulmuştuk. Biz bu paraya taksiyle havaalanına bile gidemezdik, uçakla Londra’ya gidecektik. Tabii ki hemen aldık. Ufak bir sorun vardı ki onu hiç düşünmedik. Acilen İngiltere’ye vize başvurusunda bulunmamız gerekiyordu. Ailemizin ordinaryüs profesör vize başvurucusu olarak hemen gerekli evrakları toplayıp başvurumu yaptım. Sonrası klasik, doğumhane kapısında bekleyen babalar gibi, rating sonucu bekleyen yapımcılar gibi, emekli maaşını almak için bankada kuyruklarca bekleyen Orhan amcalar gibi vizemizin çıkmasını bekledik. Geceler gündüzlere bağlanıyor, pazartesi sendromlarının defalarca dibine vuruyor, mevsimler değişiyor, uğuruna adaklar adadığım, yoluna şarkılar şiirler yazdığım kargocu pasaportlarımızı getirmiyordu…

           

Haberin Devamı

Seyahat günü yaklaşmıştı, biz hala kargocuyu bekliyorduk. Bekledim de gelmedin, hiç mi beni sevmedin adlı şarkı her halde böyle bir durumda yazıldı diye düşünmeden edemiyordum. Sonunda kargocu, adeta dünya kupasında ülkemizi yarı finale taşıyan İlhan Mansız gibi, uzatmalarda altın gol atarak getirdi pasaportumuzu. Kargocu attı gol oldu, tribünler yıkıldı, yakılan meşalelerden göz gözü görmedi sayın seyirciler! 

 

Ben Bir Ceviz Ağacıyım St. James’s Parkında…

 

Neyse ki gözümüzü, gönlümüzü, ruhumuzu ve en çok da matematiğimizi besleyen Londra’mıza varmıştık. Bir gün Londra’ya gezmeye gideceksin, bir hafta da kalacaksın Deniz deseler lisede eşit ağırlık değil, sayısal okurdum. Hatta üniversitede Sosyoloji değil Ekonometri okuyup üzerine bir de Şehir ve Bölge Planlama masterı yapardım. Londra’nın metro haritasını gören her Türk bence böyle düşünürdü. Tatil boyunca her şeyi 4,5 la çarpmaktan şaşı oldum. Neyse ki bu bizim değil serbest piyasa ekonomisinin sorunuydu, napalımdı. Gülü seven dikenine katlanırdı…

 

Haberin Devamı

Ben Bir Ceviz Ağacıyım St. James’s Parkında…

 

Yurt dışında hiçbir yerde uçaktan iner inmez bu kadar güvende olduğumu hissetmemiştim. Refah seviyesi yüksek ve güvenli bir ülke olduğunu hemen hissediyordun. Tüm müzelerine giriş bedavaydı, böylece dünyaca ünlü kültür miraslarını görme fırsatını daha güzel yakalamıştık. Çünkü Türk’tük ve bedava sirke baldan tatlıydı. Londra’ya gitmişken bir müzikal izlemeden dönmeyelim dedik ama 50 pound olduğunu öğrenince amağaaan Zorlu Center’a da geliyor nasılsa diyip, oradan hızlıca uzaklaştık. Bol bol yürüdük, insanlarla sohbet ettik, sokakların altını üstüne getirdik. En güzeli de çok sevdiğimiz özlediğimiz arkadaşımız Aslı’mızda kaldık. Konaklamayı da bedavaya getirdiğimizden değil, Aslı’yı çok özlediğimizden mutluyduk. İnanması zor ama gerçek buydu.

 

Haberin Devamı

Ben Bir Ceviz Ağacıyım St. James’s Parkında…

 

Kültür, sanat, eğlence, şehir hayatı hepsi Londra’daydı, çok güzel bir harman vardı bu ülkede. Ayrıca bir de yeni bir karar daha aldık, artık gittiğimiz ülkelerde otellerde değil evlerde kalacaktık. Çünkü gittiğin ülkedeki yaşamı en iyi, orada yaşayan bir insanın evinde kalarak, sabah uyanıp onlar gibi çöpünü atarak, eve en yakın metro durağına yürüyerek, eve en yakın marketten alışveriş yaparak, onlarla aynı mahallede yaşayarak, eve girerken ve çıkarken selamlaşarak sohbet ederek anlardın. Bunun için Air Bnb adında çok güzel bir uygulama vardı, hemen telefonumuza indirdik. Üzgünüm oteller, kahvaltı dahil olsanız bile, free wifi verseniz bile yüzünüze bakmazdık.

 

Ben Bir Ceviz Ağacıyım St. James’s Parkında…

Ben Bir Ceviz Ağacıyım St. James’s Parkında…

 

Bir şehirde herkes mi olimpiyatlara hazırlanır arkadaş. Her sabah sokakta milyorlarca koşan insan gördük. Sanırım İngilizler ölmeyi düşünmüyor diye düşündük. Hyde Park senin, Green Park bizim, Covent Garden da bizim her yeri gezdik. Ben en çok St James’s parkı ve oradaki ördekleri sevdim. Ve bundan sonraki hayatıma St James’s parkta bir ağaç olarak devam etmeyi istedim. Sonra Notting Hill’deki Portobello Road Market’e gittik. Sıra sıra dizilmiş renkli evleri görünce aklımı kaçırıyordum. Ama Warner Bros Stüdyosu- Harry Potter turunda aklıma son darbeyi vurdum!

 

Ben Bir Ceviz Ağacıyım St. James’s Parkında…

 

Resmen delirdim, kendimden geçtim. Her kitabını defalarca okuduğum, her filmini defalarca izlediğim Harry Potter’ın setindeydim. J.K Rowling’e olan hayranlığım bir kez daha artmıştı. Bir gün bir karakter yaratıyorsun, bir hikaye yazıyorsun, bir dünya kuruyorsun ve yıllar boyunca dünyanın dört bir yanında insanların severek okuyup, severek izlediği bir seri haline geliyor. Üstelik ülken için de en büyük turizm kaynağı oluyor. Şöyle söyleyeyim biz stüdyoya gitmek için zar zor bilet bulduk ve içerisi tıklım tıkıştı. Turda yediden yetmişe, farklı ülkelerden insanlar vardı. Serinin son filmi 5 yıl önce yayınlanmıştı. Böyle düşününce bu başarıdan daha çok etkilendik. Üzerinden yıllar geçmesine rağmen herkesi oraya çekebilmek, üzerine bir de filmdeki en ufacık ayrıntıyı bile satabilmek büyük başarıydı. Harry Potter shopta deneyimlere para harcamalıyız kararımızı birazcık hiçe saysam da bence tam anlamıyla öyle değildi. Sonuçta bence bu da unutamayacağım bir deneyimdi. Dönüş uçağında kokuşmuş ayağını sol omzuma kadar uzatan arka yolcuya rağmen, arkadaşlarımın kulaklarını patlatana kadar anlattığım bir tatil oldu. En güzel elbiseler, en tarz ayakkabılar bir araya gelse bir Londra etmezdi! Alkışlar, paracıklarını doğru şeylere harcamaya başlayan Deniz ve Caner’e gitsindii… Size indirimli uçak bileti ve schengeni olan sevgili bulacağınız bir hafta dilerim. Örtmen geldi byeee…

Yazarın Tüm Yazıları