Deniz Bayramoğlu

Umudun adresi S&P

7 Mart 2002
Piyasaların son iki günkü hikayesine baktığımızda morallerin düzelmeye başladığını görüyoruz. Ama sebep bildiğiniz sebep değil. Borsacılar not artırımı bekliyor.

Pazar günü enflasyon rakamları "beklenen" seviyenin altında çıktı. Pazartesi günü borsa psikolojik direnç seviyesi olan 11.500 puanın üzerine çıktı.

Salı günü Hazine başarılı bir ihale gerçekleştirdi ve aylardır sıkışık bir seyir izleyen faizler yarım puan civarı gerileme gösterdi. Ama aynı gün borsa beklenen yatırımcının ilgisinin gelmemesi nedeniyle yeniden direncin altına indi.

Çarşamba günü Hazine itfasından artan para yeniden bonoya yöneldi faizler işlem hacmi artışı ile beraber aşağı yönde hareket etti. Dolar son bir aydır gezinip durduğu 1.380-1.390 bin TL bandından yine çıkamadı üstelik bu piyasada işlem hacmi diplerdeydi.

Ve tüm bunların üzerine Perşembe günü borsa da holding hisselerine gelen alımla 11.500 puan desteğini üstelik geçen aylara kıyasla yüksek sayılabilecek bir işlem hacmi ile kırdı. Bir anda herkesin yüzü gülmeye başladı. Üstelik Perşembe günü İş Yatırım, Petrol Ofisi'nin halka arzında ön talep toplama sürecinde 98 bini küçük yatırımcı olmak üzere toplam 99.9 bin yatırımcıdan talep geldiğini açıkladı.

Ama borsanın Perşembe günkü yükselişinin bunlardan hiç biri ile ilgisi yok. İşin cevabı sınırlarımızın ötesindeki piyasalarda yatıyor. Yurtdışında işlem gören Türk tahvillerine gelen yüklü talep ve sonrasında iyice artmaya başlayan "kredi notu artırımı" umudu borsanın önünü açtı.

Öyle ya, daha önceki açıklamalarda kredi derecelendirme kuruluşları sadece ülke görünümünü yükseltmiş, borsacıların umduğu hatta uğruna borsada pozisyon aldığı "kredi notu atırımı" gelmemişti. Bu sefer böyle bir umut var. Umudun adresi de Standart & Poor's namıyla bilinen kredi derecelendirme kuruluşu. Haberin bugün-yarın gelmesi bekleniyor.

Gelince ne olacak. Aslında not artırımı ile birlikte yabancı yatırımcı girişi bekleniyor. Yani eğer S'P not artırırsa iş bitmeyecek. Yabancının da gelmesi lazım. Yoksa değil bir tek not artırımı, S&P bize komple karne bile verse borsa bir yere kımıldayamaz.

Yazının Devamını Oku

Borsa ve enflasyon

4 Mart 2002
Haftanın ilk işlem gününde İMKB 100 Endeksi hızlı bir yükselişle açıldı. 11.800 puan sınırına kadar yükseldi ve birinci seansın önemli bir bölümünü 11.600-11.700 puan aralığında geçirdi. Borsacılar Şubat ayı enflasyonuna ilişkin beklentilerinde piyasanın geri kalanına göre daha iyimserdi. Ama Pazar günü açıklanan rakamlar borsacıların iyimser beklentilerinin bile altında çıktı. Böylelikle borsa endeksinin son üç seans içindeki yükselişi 700 puana yaklaşmış oldu.

Borsada son süreci değerlendiriyorken elbette enflasyon rakamlarının yarattığı iyimserliği dikkate almak zorundayız. Ama sadece bu rakama bakarak borsa yatırımı yapmanın çok da sağlıklı olmayacağının altını ısrarla çizmek durumundayız. Çünkü piyasanın önündeki asıl engel hala aşılmış değil. Bankalar Yasası'ndan bahsediyoruz.

BDDK bu hafta bankalarla bir araya gelerek sorunu çözmek için bir toplantı yapacak ve söylentilere göre gerekli düzenlemeler de bu hafta açıklanacak. Ama en iyi senaryoya göre bile haziran ayına kadar piyasaların sıkıntısı giderilmeyecek.

Yani önce reel sektöre kredilerin açılmasını, ardından da halka açık bankaların sermaye aktarımı sürecinin tamamlanmasını bekleyeceğiz. Bu süreç tamamlanana kadar a yabancı yatırımcıın borsaya girişine birez hayal gözüyle bakıldığını da hatırlatalım.

Sorunları biraz kenera bırakıp yeniden piyasaya döneim. Nasıl olsa bu konuya önümüzdeki süreçte sık sık bakacağız. 

Pazartesi birinci seanstaki işlem hacmi artışı da dikkat çekiciydi. Sadece birinci seansta 250 trilyon civarı hacim gerçekleşti. Yani neredeyse şubat ayındaki günlük ortalama işlem hacmi kadar bir rakam. Ama bu artışı da yanlış yorumlamamak lazım Yeni yatırımcı ya da yeni para girişi yok. Sadece mevcut yatırımcıların ve fonların işlemlerindeki çoğalma bu artışın nedeni.

Bu nedenle borsa yatırımcısının iyimserlik cehennemine düşmeden temkinli bir biçimde yola devam etmesi gerek.

Yazının Devamını Oku

Çirkin borç

27 Şubat 2002
Chomsky'nin Türkiye ziyareti öncesi/sırası/sorasında yaşanan ilginçlikleri aktarmıştım. İşte bu gezinin vesilesi olan kitaba (Amerikan Müdahaleciği) bayram tatilinde göz atma fırsatım oldu. Kitaba dava açan savcıya başta biraz kızmıştım ama okuduktan sonra hak verdim. Az bile yapmış. Bakın bu bozguncu Chomsky neler neler diyor efendim...<br> Mart ayının 5. günü IMF heyeti Türkiye'ye gelecek. Yeni stand-by anlaşması çerçevesinde ilk gözden geçirme toplantısı da böylelikle başlamış olacak. Ekonominin önde gelen yorumcularının tartışma başlıkları arasında bu sefer Türkiye'nin programı nasıl uygulayacağı, neden programa kesinlikle uyulması gerektiği gibi başlıklar yer alıyor.

IMF programına ilişkin en elle tutulur eleştiri (hatta neredeyse tek eleştiri) ise Hürriyet Gazetesi köşe yazarı Ercan Kumcu'dan geliyor. Üstat yazılarında sık sık makro ekonomik rakamların tutturulmasının tek başına bir şey ifade etmeyeceğini, ekonomik sistemin bir an önce işler hale gelmesi yani ülkenin iktisadi faaliyetini sürdürmesi gerektiğini vurguluyor. Yani mali yapıdaki iyileştirmeye paralel olarak üretimin de önünün açılması gerekliliğine vurgu yapıyor.

Bu arada bayramın son günü Hürriyet Gazetesi'nde oldukça ilginç bir söyleşi yer aldı. Son iki yıllık sürece bakıldığında ilk defa bir reel sektör temsilcisi açık biçimde IMF politikalarını eleştirdi. Nurten Berk imzalı söyleşide İzocam Genel Müdürü Ali İhsan Yalçın ekonominin IMF odaklı yönetimine itirazlarını dile getirdi. Yalçın ekonomide IMF odaklı yönetimin terk edilmesi gerektiğini belirterek Rusya ve Arjantin örneklerini çarpıcı bir biçimde göz önüne serdi. Mesela "Arjantin'i IMF'nin batırdığı unutulmamalı" ya da "Rusya kendini IMF'den kurtardı ve toparlandı" cümlelerinde olduğu gibi.

Salı günü ise Finansal Forum Gazetesi'nde Levent Çağlar'ın Sanayi Bakanı Ahmet Kenan Tanrıkulu ile yaptığı bir röportaj yayımlandı. Bakan IMF politikalarını değerlendirirken kuruluşun 1999 yılına kıyasla olaylara daha sosyal içerikli bakmaya başladığını belirtiyor bu röportajda. Biraz tersten okuma yapalım.

Yani IMF 1999'daki programda Türkiye meselesine sosyal boyutu gözardı ederek yaklaşmış durumda. Sosyal boyutun gözardı edilmediği yeni yaklaşımın bir yıllık bilançosu ise 2 milyon işsiz. Başka bir deyişle yüzde 20'ye varan bir işsizik rakamı.

Eğer Türkiye'nin içinde bulunduğu durumu değerlendirmek isterseniz ve derdiniz bu değerlendirmeyi sistem içinde kalarak yapmaksa elinizde şimdilik bu veriler var. Ama biraz ezber bozmak ve olaylara başka açıdan bakmak isterseniz o zaman aşağıdaki alıntılara göz atmanızı öneririm.

Mesela....
"Dünya nüfusunun yarısından fazlasının kendi ulusal ekonomi politikaları üzerinde kelimenin gerçek anlamıyla teorik bir denetimleri bile yok. Ekonomi politikaları borç krizinin bir sonucu olarak Washington'daki bürokratlar tarafından yönetiliyor -ki borç krizi ekonomik değil ideolojik bir kurgudur." (Noam Chomsky. ABD müdahaleciliği. Sayfa 125. Aram Yayıncılık. 2002)

Ya da ...
"Örneğin Endonezya'yı ele alalım. Borcu GSMH'nin yüzde 140'ı olduğu için ekonomisi çökmüş durumda. Bu borcu geriye doğru izliyorsunuz, borç alanların bizim (ABD'nin) desteklediğimiz askeri diktatörlüğün çevresindeki 100 ya da 200 kişi ve onların dostları olduğu ortaya çıkıyor. Borç verenlerse uluslararası bankalardı.

Bu borcun büyük kısmı IMF aracılığı ile toplumsallaştırıldı. Paraya ne oldu? Diktatörlük rejimi kendini zenginleştirdi. Belli bir sermaye ihracı ve belli bir kalkınma gerçekleşti. Fakat borç alanlar bundan sorumlu tutulmadılar. Borcu temizlemek zorunda olan Endonezya halkıdır. Bu, ezici kemer sıkma politikaları, ciddi bir yoksulluk ve acı altında yaşamak demektir. Gerçekte almadığı bir borcu ödemek katlanılmayacak bir külfettir." (a.g.s)

Ve hatta....
"100 yıl önce ABD Küba'yı aldığında ülkenin İspanya'ya olan borcunu iptal etti. Bunu oldukça makul gerekçelere dayanarak yaptı. Borç geçersizdi çünkü Küba halkına onların onayı olmaksızın zorla, güçlü bir iktidar ilişkisi altında dayatılmıştı. Bu ilke yine ABD'nin inisiyatifi ile daha sonra uluslararası hukukta "çirkin borç" olarak tanındı." (a.g.s)
Bilmem ki ne demeli....

Yazının Devamını Oku

Borsada büyük derbi

20 Şubat 2002
Borsada büyük derbi borsacıların tezahüratlarıyla başladı. Türkiye'nin en eski iki spor kulübü olan Beşiktaş ve Galatasaray'ın kurduğu şirketlerin hisse senetleri Çarşamba'dan itibaren borsada işleme açıldı. Türkiye ve ekonominin yoğun gündemine rağmen Çarşamba günü borsanın tek gündem maddesi galatasaray ve beşiktaş hisse senetlerinin performansı'nın ne olacağıydı. Bazı borsa uzmanları işlem salonuna günün şerefine taraftarı olduğu futbol takımının renklerini taşıyan aksesuarlarla geldi.

Seansın ilk dakikalarında hemen herkesin gözü işlem ekranlarında, Beşiktaş ve Galatasaray hisse senetlerinin performansındaydı. Hisse senetlerine gelen her alım ya da satış emri borsa uzmanlarının yoğun tezhüratlarıyla karşılandı. Özellikle Galatasaray hisse senedinin hareketi gün boyunca borsa uzmanlarının yoğun ilgisine maruz kaldı.

Halka arz fiyatı 57.500 Beşiktaş hisse senedi açılışta ilk adımda gelen satışlarla önce 55.000 liraya indi. Ardından gelen alımlarla 58 bin liraya kadar çıktı. Seansın ilk heyecanı geçtikten sonra da birinci seansın önemli bir bölümünde 52.000 lira fiyattan işlem gördü

Galatasaray hisse senedinin halka arz fiyatı ise 87.000 liraydı. Galatasaray hisse senedi ise Beşiktaş'ın aksine açılışta gelen alımlarla ilk fiyat adımında 92.000 liraya çıktı. Yükselişin ardından gelen satışlar Galatasaray hisse senedini 83 bin liraya kadar çekti. Ve Galatasaray da birinci seansın önemli kısımnda 84.000 lira fiyatan işlem gördü

Her iki spor kulübünün hisse senetlerinin işlem hacmindeki yerleri de dikkat çekiciydi. Genelde İMKB 30 hisse senetlerinin yer aldığı en çok işlem gören hisse senetleri sıralamasında çarşamba günü spor kulüplerinin hisseleri de yer aldı. Galatasaray 13 trilyon civarı işlem hacmi ile birinci seans sonuna kadar en çok işlem gören üçüncü hisse senedi konumundaydı. Beşiktaş ise daha alt sıralarda yer aldı ama 5 trilyon civarı işlem hacmiyle birinci sansın en çok işlem gören 11. hisse senedi oldu.

Bu arada İMKB 100 endeksi de güne düşüşle başladı. 11.517 puan seviyesiden açılan endeks birinci seansta en düşük 11.140 puan seviyesine kadar geriledi. Endeksin birinci seans kapanışı ise yüzde 2.67 oranında değer kaybı ile 11.209 puandan gerçekleşti. İşlem hacmi ise geçen hafta ve bu haftanın ilk iki gününe kıyasla bir miktar arttı ve birinci seansta toplam 159 trilyon liralık işlem hacmi gerçekleşti.

Fanatik spekülatörler
Gelelim hisse senetlerinin bir başka açıdan değerlendirilmesine. Galatasaray'ın dolaşımdaki hisse senedi yaklaşık 300 bin, Beşiktaş'ın ise 275 bin lot civarında. Yani İstinye Sarayı standartlarına göre her iki hisse senedi de sığ sayılan hisse senetleri arasında yer alıyor. Tabi borsada her hisse senedinde olduğu gibi bu iki hisse senedinin de "sahipleri" var. Yani elinde büyük miktarda bu hisse senedinden bulunduran bir büyük oyuncu ya da oyuncu grubunun var olduğu ifade ediliyor. Galatasaray hisse senedinde pozisyon alan oyuncu piyasa tarafından "karındeşen jack" olarak tanınan bir oyuncu. SPK'dan yasaklı olduğunu belirtmemize gerek yok. "ışık" yüzlü bu oyuncununGgalatasaray hisse senedinin geleceği ile yakından ilgilendiği belirtiliyor. Beşiktaş'taki büyük oyuncu ise sadece bir oyuncu değil. Piyasanın devlerinden biri konumunda. Aynı zamanda siyasi ilişkileri ve iş adamlığı yönüyle de ilgi çekiyor. Ama işin ilginç tarafı her iki oyuncunun da hissesini aldıkları kulübün tam anlamıyla birer "fanatiği" olmaları. Yine borsacılar tarafından aktarılan bir başka noktaya da parmak basalım. Borsacalıra göre spekülatörlerin çoğunluğu Galatasaray taraftarı imiş. Hem de le böyle değil bayağı fanatik taraftarlar. Niyeyse....


Özelleşecek, güzelleşecek ama açığa satılamayacak
Borsa POAŞ'ın ikincil halka arzı için işlem koşullarını açıkladı. Buna göre ÖİB 6 ay boyunca yeni hisse satamayacak. Halka arz sonrası ik işlem günü ise açığa satış yasak! Kentin billboarları kocaman ilanlarla dolu. Evinizden çıkar çıkmaz otobüs durağına gitiğinizde hemen gözünüze çarpıyor: "Özelleşti, güzelleşti..." Konu petrol ofisi'nin ikincil halka arzı. Özelleştirme İdaresi'nin, elindeki hisse senetlerinin bir bölümünü borsada satışa sunması ile ilgili takvim daha önce açıklanmışı. Çarşamba günü ise Borsa Başkanlığı bir açıklama yaparak POAŞ'ın halka arz ve işlem görme esaslarını belirledi. Bu kararlara göre ilk gün açığa satışın önü kesilirken ÖİB'in de 6 ay boyuca elindeki hisseleri satmamak yönünde taahhüt vereceği yani lock-up yapacağı belirtildi. Borsa başkanlığından yapılan açıklamaya göre ilk gün satış yapılacaksa bu satışa konu olan hisse senedinin Takasbank'ta karşılığının bulunması gerekecek. Gün içerisinde ancak alım yapanlar satış emri verebilecek. Yani açığa satış yapılacak. Takas riski aracı kuruma ait olmak üzere bir önceki işlem günü gerçekleşen alımlara istinaden satış emri verilebilcek. Yatırım fonları ve ortaklıkları her iki seansta yaptıkları satışlarla ilgili bilgileri seans sonlarında Takasbank'a bildirecek böylelikle spekülatif işlemlerle fon işlemlerinin ayrıştırılması sağlanacak. Aracı kurum ilk gün yaptığı satış işlemleri ile ilgili bilgileri gün sounda Takasbank ve Saklama Kuruluşu'na bildirecek. Bu arada halka arz sirkülerinin yayımlanması ile ilk işlem günü arasındaki süre boyunca POAŞ hisse senedi sırası kapalı kalacak.
Yazının Devamını Oku

Futbol borsada kurumsallaşacak

19 Şubat 2002
Nihayet Türk futbolunun iki güzide spor kulübünün şirketleri borsanın bir parçası oldu. Hem de öyle bir atmosfede ki... Hükümetten, TSK'ya herkes "futbolda şike" iddialarını konuşuyor. Sonra, haftasonu oldukça "ilginç" bir derbi maçı izledik. Yani son bir haftadır Türkiye'de yine sadece ve sadece futbol konuşuluyor. Beşiktaş Spor Yatırımları AŞ ile Galatasaray Sportif Sınai ve Ticari Yatırımlar AŞ'nin halka arz süreçleri tamamlandı. Bu iki kulübün halka arzı ile ilgili bilgileri geçmeden önce spor kulüplerinin halka arzının Türk futboluna neler kazandıracağına dair ilk işaretbakmak gerek.

Kulüpler borsada 20 Şubat'ta işlem görmeye başlayacak ama daha işlem sırası açılmadan Galatasaray kamuyu aydınlatma ilkesi çerçevesinde basında çıkan bir habere ilişkin olarak borsaya ilk açıklamasını gönderdi. Yani borsa "millisi" oldu.

Bir gazetede Maliye'nin Galatasaray ve Fenerbahçe'nin vergi kaçırdığını belirleyerek bu iki kulübe büyük ceza kesme hazırlığı içinde olduğu iddiası yayımlandı. Galatasaray ise borsaya bir açıklama göndererek "şu an sadece hesapların incelenme süreci içinde olduğunu ve inceleme sonucunun kulübe ulaşmadığı belirtildi Ayrıca halka arz gelirinin vergi borçlarının kapatılması için kullanılacağı iddiası da yalanlandı.

Oysa eskiden olsa bu konu günlerce spor basınının manşetlerinde yer alır, konunun ne olduğu daha incelenmeden soruşturulmadan yazılar yazılır, akıllar verilirdi. Kulüp yöneticileri de yangına körükle gider hiç bir sorumluluk taşımayan açıklamaları ile gündemi ısıtırdı.

Ama artık bunu yapmaya en başta kulüp yöneticileri cesaret edemeyecek. Çünkü artık karşılarında (Bankalar Yasası nedeniyle biraz delinmiş olsa da) koç gibi Sermaye Piyasası Kanunu'nu bulacaklar. Şaka değil SPK bu kanuna özellikle de 42. maddede düzenlenmiş kamuoyunun bilgilendirilmesi ilkesine büyük önem veriyor ve buna uymayan yöneticilere idari para cezası verebiliyor.

Hatta bu açıklamaların ya da yanlış bilgilendirmelerin hisse fiyatını etkilediği kararına varılırsa yöneticiler hakkında hapis cezası istemi ile suç duyurusunda bile bulunabilecek. Çünkü spor kulübünün artık her adımı borsa yatırımcısını yakından ilgilendiriyor. Ortada para var yani, en güçlü motivasyon aracı. Kolaysa kanuna uymayın....

Yani borsa futbol kulüpleri için kurumsallaşmanın en önemli adımı olacak. "Ne yani Türk fubolu kurumsallaşamadı" mı sorusunun cevabı ise yine son bir haftanın "şike iddialarında" gizli. Evet futbol kulüplerimizin geçmişi çok eskiye dayanıyor ama buradaki yapıyı kurumsal olarak adlandırmak çok zor. Daha çok "gelenek" diye tanımlayabileceğimiz bir yapılanma sözkonusu. Yani aile şirketleri gibi.

Ama artık hem Galatasaray hem de Beşiktaş binlerce tasarruf sahibinin de merceği altında olacak. Mesela Beşiktaş hisseleri yoğun olarak içerde satıldı. Yaklaşık 7000 yurtiçi bireysel yatırımcısı var ve bunlar halka arzın yüzde 30'unu almışlar. Yüzde 37 oranındaki hisse ise 18 adet yurtdışı kurumsal yatırımcıya satılmış. Ayrıca 267 adet de yurtiçi büyük yatırımcısı var. Bunların halka arzdan aldıkları hisse oranı ise yüzde 18. Yurtiçi kurumsal yaırımcı sayısı ise 35 ve payları ise yüzde 12 oranında.

Gelelim Galatasaray'a...
Galatasaray ise halka arz edilen hise senetlerinin yüzde 65'ini yabancı kurumsal yatırımcılara satmış. Bunlar arasında Morgan Stanley, Bear Stearns ve Genesis gibi dev yatırım bankaları var. Ayrıca içerde 3314 adet bireysel yatırımcı (ki bunların halka arzdan aldıkları pay yüzde 13 seviyesinde), 241 büyük yerli yatırımcı (bunların payı da yüzde 15) ve 44 adet yerli kurumsal yatırımcı (pay oranları yüzde 3.5) var. Her iki kulübün yatırımcı sayısı toplamı 11 bine yakın. Yani artık kulüpler örneğin yalnızca "Beşiktaş Çarşı'nın delikanlıları"na değil tasarruflarını bu alana yatıran binlerce yatırımcıya da "hesap vermek" durumundalar.

Eğer kulüpler bu yola girmezse ne olur. Açıkçası pek öyle şansları olduğunu düşünmüyorum çünkü sermaye piyasasında, askerlikte çok iyi bilinen o "güzide" kural uygulanır. Uymayanlar ise bu piyasada çk fazla tutunamaz. Düşünsenize "Gözaltı Pazarı'nda işlem gören Beşiktaş ya da Galatasaray hissesi"... Kulağa hiç hoş gelmiyor.
Yazının Devamını Oku

Futbol borsada kurumsallaşacak

19 Şubat 2002
Nihayet Türk futbolunun iki güzide spor kulübünün şirketleri borsanın bir parçası oldu. Hem de öyle bir atmosfede ki... Hükümetten, TSK'ya herkes "futbolda şike" iddialarını konuşuyor. Sonra, haftasonu oldukça "ilginç" bir derbi maçı izledik. Yani son bir haftadır Türkiye'de yine sadece ve sadece futbol konuşuluyor. Beşiktaş Spor Yatırımları AŞ ile Galatasaray Sportif Sınai ve Ticari Yatırımlar AŞ'nin halka arz süreçleri tamamlandı. Bu iki kulübün halka arzı ile ilgili bilgileri geçmeden önce spor kulüplerinin halka arzının Türk futboluna neler kazandıracağına dair ilk işaretbakmak gerek. Kulüpler borsada 20 Şubat'ta işlem görmeye başlayacak ama daha işlem sırası açılmadan Galatasaray kamuyu aydınlatma ilkesi çerçevesinde basında çıkan bir habere ilişkin olarak borsaya ilk açıklamasını gönderdi. Yani borsa "millisi" oldu. Bir gazetede Maliye'nin Galatasaray ve Fenerbahçe'nin vergi kaçırdığını belirleyerek bu iki kulübe büyük ceza kesme hazırlığı içinde olduğu iddiası yayımlandı. Galatasaray ise borsaya bir açıklama göndererek "şu an sadece hesapların incelenme süreci içinde olduğunu ve inceleme sonucunun kulübe ulaşmadığı belirtildi Ayrıca halka arz gelirinin vergi borçlarının kapatılması için kullanılacağı iddiası da yalanlandı. Oysa eskiden olsa bu konu günlerce spor basınının manşetlerinde yer alır, konunun ne olduğu daha incelenmeden soruşturulmadan yazılar yazılır, akıllar verilirdi. Kulüp yöneticileri de yangına körükle gider hiç bir sorumluluk taşımayan açıklamaları ile gündemi ısıtırdı. Ama artık bunu yapmaya en başta kulüp yöneticileri cesaret edemeyecek. Çünkü artık karşılarında (Bankalar Yasası nedeniyle biraz delinmiş olsa da) koç gibi Sermaye Piyasası Kanunu'nu bulacaklar. Şaka değil SPK bu kanuna özellikle de 42. maddede düzenlenmiş kamuoyunun bilgilendirilmesi ilkesine büyük önem veriyor ve buna uymayan yöneticilere idari para cezası verebiliyor. Hatta bu açıklamaların ya da yanlış bilgilendirmelerin hisse fiyatını etkilediği kararına varılırsa yöneticiler hakkında hapis cezası istemi ile suç duyurusunda bile bulunabilecek. Çünkü spor kulübünün artık her adımı borsa yatırımcısını yakından ilgilendiriyor. Ortada para var yani, en güçlü motivasyon aracı. Kolaysa kanuna uymayın.... Yani borsa futbol kulüpleri için kurumsallaşmanın en önemli adımı olacak. "Ne yani Türk fubolu kurumsallaşamadı" mı sorusunun cevabı ise yine son bir haftanın "şike iddialarında" gizli. Evet futbol kulüplerimizin geçmişi çok eskiye dayanıyor ama buradaki yapıyı kurumsal olarak adlandırmak çok zor. Daha çok "gelenek" diye tanımlayabileceğimiz bir yapılanma sözkonusu. Yani aile şirketleri gibi. Ama artık hem Galatasaray hem de Beşiktaş binlerce tasarruf sahibinin de merceği altında olacak. Mesela Beşiktaş hisseleri yoğun olarak içerde satıldı. Yaklaşık 7000 yurtiçi bireysel yatırımcısı var ve bunlar halka arzın yüzde 30'unu almışlar. Yüzde 37 oranındaki hisse ise 18 adet yurtdışı kurumsal yatırımcıya satılmış. Ayrıca 267 adet de yurtiçi büyük yatırımcısı var. Bunların halka arzdan aldıkları hisse oranı ise yüzde 18. Yurtiçi kurumsal yaırımcı sayısı ise 35 ve payları ise yüzde 12 oranında. Gelelim Galatasaray'a...Galatasaray ise halka arz edilen hise senetlerinin yüzde 65'ini yabancı kurumsal yatırımcılara satmış. Bunlar arasında Morgan Stanley, Bear Stearns ve Genesis gibi dev yatırım bankaları var. Ayrıca içerde 3314 adet bireysel yatırımcı (ki bunların halka arzdan aldıkları pay yüzde 13 seviyesinde), 241 büyük yerli yatırımcı (bunların payı da yüzde 15) ve 44 adet yerli kurumsal yatırımcı (pay oranları yüzde 3.5) var. Her iki kulübün yatırımcı sayısı toplamı 11 bine yakın. Yani artık kulüpler örneğin yalnızca "Beşiktaş Çarşı'nın delikanlıları"na değil tasarruflarını bu alana yatıran binlerce yatırımcıya da "hesap vermek" durumundalar. Eğer kulüpler bu yola girmezse ne olur. Açıkçası pek öyle şansları olduğunu düşünmüyorum çünkü sermaye piyasasında, askerlikte çok iyi bilinen o "güzide" kural uygulanır. Uymayanlar ise bu piyasada çk fazla tutunamaz. Düşünsenize "Gözaltı Pazarı'nda işlem gören Beşiktaş ya da Galatasaray hissesi"... Kulağa hiç hoş gelmiyor.
Yazının Devamını Oku

Darbe üstüne darbe

15 Şubat 2002
Aslında hayrete düşmemek mümkün değil. Hatta hayretin ötesinde kızgınlık bile gerekli bir duygu olabilir. Niye mi? Türkiye'nin prestiji olan, Türk şirketlerinin dünya ligine açılması yolunda en kolay rota olan sermaye piyasasına yapılan haksızlıklar nedeniyle... Bir piyasanın üzerine bu kadar gidilmez ki! Mesele nedir?

Şöyle özetleyelim, Bankacılık Yasası "çarşafa dolanıyor".

Malum Yasa ile ilgili tartışmalar yapılıyorken bir uyarıda bulunmuş ve bankaların bedelli sermaye artırımına gideceği, halka arz ile piyasadan para çekebileceği ve bunun da piyasa üzerinde baskı oluşturacağını yazmış, haddimize dümese de karınca kararınca ilgililere bilgi notu iletmiştik.
Ama görünen o ki iş bu kadarla kalmadı.

Yalan bilançolar

Geçen yıllarda "yalan" bilançolarla insanlar kandırıldı hatta resmen dolandırıldı. Banka bilançoları denetlenmiyor muydu? Kim bunların bağımsız denetim kurumları, hangi bankacalık otoritesi bu bilançolara izin verdi, SPK bu bilançolara karşı neden bir şey yapmadı? Sanki sermaye piyasasını düzenlemesi gereken denetleyici kurumlar el ele vermiş borsa yatırımcısını cezalandırmaya çalışıyor.

Şimdi de başka bir garabet var.

Yeni Bankalar Yasası ile artık bankaların 2001 yılı ve 2002 yılının ilk çeyreğine ilişkin rakamları ancak aylar sonra görebileceğiz. Hani Sermaye Piyasası Kanunu, hani kamunun bilgilendirilmesi ilkesi. Şimdi kim borsa yatırımcısına kalkıp banka hissesi almasını ve böyle bir riske girmesini söyleyebilir ki. Eğer Sermaye Piyasası Kurulu bankaları denetleyemiyorsa bir an önce bu şirketlerin borsada işlem görmesini durdurmalı ve yeni banka halka arzlarına, hatta kendi kanununa dahil olmayan tüm şirketlerin halka arzına bundan sonra izin vermemeli.

Bankalar kendi kuyusunu kazıyor

Bu arada unutmadan bankalar sermaye artırımlarında paylarına düşen kısmı karşılamak için kredileri geri çağırmaya başlamış. Böylelikle zaten reel sektöre damla damla giden kredilerin önüne bir başka set daha çekilmiş oldu.

Borsacıların yorumlarına göre Bankacılık Yasası böylelikle ne kadar baştan savma, ne kadar aceleyle kotarımış bir yasa olduğunu bir kere daha gözler önüne sermeye başladı. Yine borsacılar tarafından yapılan yorumlar kredi geri çağırmaların ciddi bir "kredi çöküşü" (credit crunch) tehlikesi taşıdığı noktasına dikkat çekiyor. Yani bankalar kendi kuyularını kazıyor.
Yazının Devamını Oku

Darbe üstüne darbe

15 Şubat 2002
Aslında hayrete düşmemek mümkün değil. Hatta hayretin ötesinde kızgınlık bile gerekli bir duygu olabilir. Niye mi? Türkiye'nin prestiji olan, Türk şirketlerinin dünya ligine açılması yolunda en kolay rota olan sermaye piyasasına yapılan haksızlıklar nedeniyle... Bir piyasanın üzerine bu kadar gidilmez ki!Mesele nedir?Şöyle özetleyelim, Bankacılık Yasası "çarşafa dolanıyor". Malum Yasa ile ilgili tartışmalar yapılıyorken bir uyarıda bulunmuş ve bankaların bedelli sermaye artırımına gideceği, halka arz ile piyasadan para çekebileceği ve bunun da piyasa üzerinde baskı oluşturacağını yazmış, haddimize dümese de karınca kararınca ilgililere bilgi notu iletmiştik. Ama görünen o ki iş bu kadarla kalmadı. Yalan bilançolar Geçen yıllarda "yalan" bilançolarla insanlar kandırıldı hatta resmen dolandırıldı. Banka bilançoları denetlenmiyor muydu? Kim bunların bağımsız denetim kurumları, hangi bankacalık otoritesi bu bilançolara izin verdi, SPK bu bilançolara karşı neden bir şey yapmadı? Sanki sermaye piyasasını düzenlemesi gereken denetleyici kurumlar el ele vermiş borsa yatırımcısını cezalandırmaya çalışıyor. Şimdi de başka bir garabet var. Yeni Bankalar Yasası ile artık bankaların 2001 yılı ve 2002 yılının ilk çeyreğine ilişkin rakamları ancak aylar sonra görebileceğiz. Hani Sermaye Piyasası Kanunu, hani kamunun bilgilendirilmesi ilkesi. Şimdi kim borsa yatırımcısına kalkıp banka hissesi almasını ve böyle bir riske girmesini söyleyebilir ki. Eğer Sermaye Piyasası Kurulu bankaları denetleyemiyorsa bir an önce bu şirketlerin borsada işlem görmesini durdurmalı ve yeni banka halka arzlarına, hatta kendi kanununa dahil olmayan tüm şirketlerin halka arzına bundan sonra izin vermemeli. Bankalar kendi kuyusunu kazıyorBu arada unutmadan bankalar sermaye artırımlarında paylarına düşen kısmı karşılamak için kredileri geri çağırmaya başlamış. Böylelikle zaten reel sektöre damla damla giden kredilerin önüne bir başka set daha çekilmiş oldu. Borsacıların yorumlarına göre Bankacılık Yasası böylelikle ne kadar baştan savma, ne kadar aceleyle kotarımış bir yasa olduğunu bir kere daha gözler önüne sermeye başladı. Yine borsacılar tarafından yapılan yorumlar kredi geri çağırmaların ciddi bir "kredi çöküşü" (credit crunch) tehlikesi taşıdığı noktasına dikkat çekiyor. Yani bankalar kendi kuyularını kazıyor.
Yazının Devamını Oku