Deniz Bayramoğlu

Gündem MGK (ya da MGK gündemi)

26 Mart 2002
Borsada oyun planı yavaş yavaş belli olmaya başladı. Dünkü yazımda "ya 10.000 ya 12.000, bunun arası yok" demiştim. Şimdi haklı çıkmış olmamın önlenemez erincini hisediyorum, yüzümde müstehzi ama yine de vakur bir gülümseyişle. <br><br>

İnanmayan bugün birinci seansa baksın. Erdal Sağlam'ın sabah saatlerinde duyurduğu "Nereden Buldun yasası geri geliyor" haberi bile satışların hızını artırmadı. Bu kanun o kadar çok eleştirildi ki son noktasında Sabah Gazetesi son 1.5 yıldır belimizi büken krize gerekçe olarak Zekeriya Temizel'in hazırladığı Nereden Buldun yasasını gösterdi.

Güne 12.016 puandan başlayan İMKB 100 Endeksi 11.712 puana kadar indikten sonra yeniden 12.000'li seviyeleri hedeflediğini gösterdi. Günün önemli bir kısmı 12.800 puan destek seviyesinin (Teknik analizcilerin yalancısıyım)  üzerinde geçti. Bu seviyenin üzerindeki direnç ise 12.300 puan seviyesinde (Yine teknik analizcilerin yalancısıyım). Yani teknik analizcilere göre  (ben teknik analizden hiç anlamam) endeks en kötü ihtimalle 11.800-12.300 bandına oturmuş durumda.

Bu seyrin iki önemli nedeni var.  Birincisi başlıkta adı geçen üç harfli güzide kurumun (bir kere yazdım zaten ikinciyi yazmaya az buçuk çekiniyorum) bu hafta yani 29 Mart Cuma günü yapacağı toplantı. Borsa uzmanlarına göre bu toplantının ana gündem maddelerinden birinin AB meselesi olması kaçınılmaz. Ve niyeyse borsacılar bu kez toplantıdan gayet net ve spekülasyonları (en azından bir sonraki tartışmaya kadar) kesecek bir sonuç çıkacağı görüşündeler.

Niyeymiş efendim?

Çünkü ortalık fazla ısınmış ve birazcık soğuması gerekiyormuş.
(Valla bu yazıyı yazmaya başlıyorken parmaklarımın pek de hevesli olmadığını söylemeden edemeyeceğim. Malumunuz başlıktaki o üç büyük harf bir araya gelince insan ister istemez kendi kendine kalavi bir "Hooooop, ağır ol bakalım" demek zorunda kalıyor. Neyse ki bizim alanımızda "asker AB'yi istiyor mu, yoksa..." nevinden tartışmalar yapmak çok da gerekli değil. O nedenle ekonomi alanı dışında kalan kalem erbablarına kıyasla daha rahatım. Nasıl olsa benim yazılarımın altının kırmızı kalemle çizilme olasılığ pek yok. Monitöre yazık olur di mi? Yaşasın sanal-alem... Ney?!? Printer çıkışı mı!?! Aha...!!!)

Bu arada Nisan ayı başında (tarihi henüz net değil) IMF İcra Kurulu toplanacak.  Türkiyem'in muazzam 18. stand-by anlaşmasının ilk gözden geçirme toplantısı sonrası değerlendirmesini yapıp, 1.1 milyar dolarlık yardım dilimini serbest bırakıp bırakmamayı kararlaştıracak.

Son olarak da (ama asla daha az mühim değil) TÜPRAŞ halka arzı. Bu halka arz da Nisan ayı içinde gerçekleştirilecek. POAŞ başarısından sonra Tüpraş hükümetin ikinci büyük sınavı olacak.

Yazının Devamını Oku

Borsada strateji değişti

25 Mart 2002
Bu haftanın gündemi enflasyon olacak. Borsa da bono piyasası da enflasyon rakamı tahminleri çerçevesinde hareket ederek yön belirlemeye çalışacak. Ama Nisan ayına bakıldığında en azından borsayı ilgilendiren çok fazla gelişme yok gibi görünüyor. Zaten bankalara sermaye aktarımı süreci ve İstanbul yaklaşımı meseleleri hallolmadan borsada yeni bir çıkış beklemek hayalcilik gibi görünüyor.<br><br>

Geçen hafta İMKB 100 Endeksi yüzde 9.47 oranında değer kazanarak 11.791 puandan kapandı. Salı ve Çarşamba günleri üstüste 2002 yılının en düşük işlem hacmi rakamlarının görüldüğü piyasada Perşembe ve Cuma günleri POAŞ sonrası etki ile işlem hacminin yıl ortalamasının iki katına çıktığını gördük.

Bu hafta ise kaçınılmaz olarak karlarını cebine koymak isteyen yatırımcıların satışları ile karşılaşacağız. Ama bir yandan da büyük oyuncuların endeksi 12.000 puanın üzerine atma çabası sözkonusu. Çünkü endeksi 10.000'lere doğru çekerek ucuzlatma ve yeni yatırımcı hatta belki yabancı yatırımcı çekme stratejisi çok işe yaramadı.

Şimdi ise yükselişte vagonlara takılan yatırımcıları piyasada görmek istiyorlar. O nedenle bu hafta çok önemli. Ya endeks seans içi kar satışlarıyla köpüğünü hafif hafif alıp 12.000 puanı aşacak ve bu seviyeyi taban olarak test etmeye çalışacak, ya da yeniden 10.000'lere doğru gerilemek zorunda kalacak. Kanaatimce 11.000'li seviyeler çok fazla tutunulabilecek seviyeler değil. Yani arası yok ya 12.000 ya da yeniden 10 binler...

Bono piyasasında ise faizlerin çok fazla hareket alanı olmamasına rağmen aşağı yönde hareket eğiliminin devam ettiği görülüyor.  Burada bankacıların kotasyonlarda üçüncü bir indirim beklentisinin etkili olduğunu görüyoruz. Bu nedenle bono piyasası için de enflasyon verileri bu ay geçen aylara kıyasla biraz daha önemli.

Yazının Devamını Oku

Eeee, ne değişti ki?

23 Mart 2002
Petrol Ofisi halka arzına kilitlenen paranın, şirket hisse senetleri borsada işlem görmeye başladıktan sonra çözülmesi ve bu paranın önce banka ardından diğer hisse senetlerine akması bir... (İyi de bu para şimdiye kadar neredeydi. Geldiği kadar hızlı da gidebilir mi?)<br><br>

ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney'in Ortadoğu gezisinin Türkiye durağında görünebilir (foreseeble: önceden görülebilir, tahmin edilebilir) gelecekte Irak'a bir operasyon yapılmayacağını söylemesi iki... (Yapılmayacağı anlamına gelmiyor. Borsacılar zaten yüksek sesle söylemese de Irak'a bir operasyon yapılacağından emin gibi davranıyor.

Piyasanın büyük oyuncularının artık bira para kazanmaya karar vermesi ve bunun için paralarının bir kısmını piyasaya sokması üç... (Piyasanın büyük oyuncularının artık bira para kazanmaya karar vermesi ve bunun için paralarının bir kısmını piyasaya sokması. Evet aynan böyle.)

Bunlar son iki gün içinde borsanın yaşadığı hızlı yükselişin nedenleri. Ama önce Pazartesi gününden itibaren borsada etkili olan gelişmeleri bir hatırlayalım. Pazartesi günü IMF Türkiye Masası Şefi Juha Kahkonen 18. stand-by anlaşmasının ilk gözden geçirme toplantısını bitirip Türkiye'den ayrıldı. Hükümete de iki önemli şart sürdü. Hükümet de vakit kaybetmeden bu şartlar üzerinde çalışmaya başladı.

Salı günü ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney Türkiye'ye geldi. 2 saatten kısa süren bir görüşme trafiğinin ardından malum açıklamayı yaptı ve Çarşamba günü ülkesine döndü.

Salı günü ise borsada 2002'nin en düşük işlem hacmi yaşandı diyecekken Çarşamba günkü işlem hacmi bu rekoru egale etti.

Perşembe günü POAŞ hisseleri işleme açıldı ve birinci seansta beklendiği gibi taban fiyata indi. Perşembe günü ikinci seansta ise hava değişti ve piyasa hızla yükselmeye başladı.

İşte bu yükselişin nedeni aslında yukarda yazılı olan üçüncü madde.

Rica ederim birbirimizi kandırmayalım.

Yazının Devamını Oku

Petrol Ofisi'nde ilk gün

20 Mart 2002
Borsada 149 trilyon liralık işlem hacmi ile 2002 yılının en düşük işlem hacminin yaşandığı Salı gününü geride bıraktık. Bugün İMKB Toptan Satışlar Pazarı'nda Petrol Ofisi hisse senetlerinin resmi satışı gerçekleştirilecek. Hisse senedinin sırası da Perşembe günü 34.000 lira fiyattan işleme açılacak.<br>

Kaç kişinin indirimli hisse senedi aldığı net olarak bilinmiyor ama yine de borsada Perşembe günü etkili olacak kadar yatırımcının idirimli hisse senedi aldığı tahminini yapabiliriz.

Petrol Ofisi'nin haka arz fiyatı 30.000 lira olarak belirlendi. Buna göre Büyük yatırımcılar ve kurumsal yaırımcılar eğer ön talepte bulunarak kesin talep toplama döneminde de aynı miktar hisse senedi almışsa hisse senedi başına 28.800 lira ödeyecek.

Aynı şartlarda hisse senedi alan küçük yaırımcılar için bir Petrol Ofisi Hisse senedinin maliyeti ise 26.400 lira. Petrol Ofisi çalışanlarından hisse senedi alanlar sadece 600 kişi. Bu nedenle yüzde 15 indirimle hisse senedi almalarına rağmen ağırlık yurtiçi küçük yatırımcıda.

Perşembe günü hisse senedinin performansı çok önemli. Çünkü 34.000 liradan işleme açılacak hisse senedinde ilk gün satış yapıp temiz karı cebine koymak isteyen yatırımcıların satışları hisse senedi fiyatını aşağı çekebilir.

Bu noktada paniğe kapılmamak ve hisse senedi fiyatı iyice düşecek endişesi ile satışa geçmemek önemli. Unutulmamalı ki özelleştirme sürecinde İş-Doğan konsorsiyumu bu hisse senedine 87.000 lira ödedi. Hisse senedinin yılbaşı fiyatı ise 63 bin liraydı. Kriz döneminde olduğumuzu da düşünerek hesabı iyi yapmak önemli. 

Bu arada unutmadan belirtelim, halka arzın yüzde 8.5'lik kısmını da ünlü fon yöneticisi Kapital Osman almış.

Yazının Devamını Oku

Ben 500 dolarımı istiyorum

18 Mart 2002
IMF Türkiye Masası Şefi Kahkonene kişi başına 400-500 dolarlık tutar ile IMF'nin en büyük yardımı Türkiye'ye verdiğini belirtti. İyi de nerede ki bu para. Ben payıma düşen kısmı şimdi istiyorum. İlgili kimse duyurulur.<br><br>

Aşağıda bu hafta yaşanan iki gelişme ile ilgili bilgileri okuyacaksınız. Biri Türkiye'den diğeri ise ABD'den. Türkiye ile ilgili olan gelişmeye baktığınızda IMF'ye yöneltilen "tahsilatçı" ya da "icra memuru" eleştirilerinin ne kadar haklı (ya da haksız) olduğu görülecek.

IMF Türkiye masası şefi Kahkonen'in baskıcı, zorba ve hatta yukardan bakar bir üslupla konuştuğunu ve Türkiye için çizdikleri toparlanma sürecinde nihai hedefin "paramızı bu ülkeden nasıl çıkartırız" noktasında kilitlendiğini göreceksiniz.

İkinci bölümde ise IMF'nin kardeşi Dünya Bankası'nın nasıl kurucusu tarafından kıyasıya eleştirildiğini, kuruluş başkanının beceriksizlik itirafını okuyacaksınız. Bunları niye yazdığıma gelince...

Belki tamamı yanlış görüşler ya da bakış açıları olabilir. Ama birileri bana "şunu mutlaka yapmalısın, tek yol bu, Tek güvenilecek yer şurası, başka şans yok, bak işte kurtarıcımız" dediğinde tüylerim diken diken oluyor. Ben de o zaman "peki bunlara ne diyeceksiniz" demek istiyorum. İşte aşağıdaki iki haber bu sözleri söylemek için birebir...

IMF heyetinin Türkiye'deki temasları artık sona doğru yaklaşıyor. Bu temaslar Türkiye'nin 28 Şubat'ta kuru dalgalanmaya bırakmasıyla (devalüasyonla) çöpe attığı 17. stand-by anlaşmasının ardından imzalanan 18. stand-by anlaşmasının ilk gözden geçirme toplantısı. Bu toplantının ardından Türkiye de Ek Niyet Mektubu'nu IMF'ye gönderecek.

'En çok yardımı Türkiye aldı'

Yazının Devamını Oku

Büyük oyuncunun Turkcell oyunu

15 Mart 2002
Hafta başından bu yana Turkcell hisse senetlerindeki hareket o kadar dikkat çekiciydi ki, piyasa oyuncuları Çarşamba günü yaşanan düşüşüşe isim takmakta gecikmedi. Turkcell düşüşü.<br><br>

600 trilyonun üzerinde zarar açıklayan şirkete Çarşamba günü yoğun yabancı satışı geldi. Buradan çıkan para ile de Akbank hissesine yönelim yaşandığı görüldü.

Ama dünün hikayesinde yine başka bir dedikodunun etkisi hissedildi. Nereden nasıl çıktığı bilinmeyen bir söylenti Turkcell hisselerinde panik satış getirdi. 270 trilyon toplam işlem hacmi yaşanan gün, Turkcell'in toplam işlem hacmi tek başına 55 trilyon lira civarında gerçekleşti.

Söylenti öyle akla yakın ki bazı habercilerin bile bu söylentiye inanmakla inanmamak arasında kaldığını gördük. Söylentiye göre Turkcell yüzde 300 oranında bedelli sermaye artırımı açıklayacakmış. Bu artırım ile ellerindeki nakiti Turkcell'e aktarmak istemeyen yabancı yatırımcı da satışa geçmiş.

Unutmadan söyleyelim. Turkcell'in sermaye artırımı ile ilgili resmi bir açıklama yok. Ama ilerleyen günlerde olur da böyle bir açıklama gelirse SPK ne yapacak doğrusu çok merak ediyorum.

Yazının Devamını Oku

Borsadan çıkan kaçıncı post

12 Mart 2002
Borsada pek hoş şeyler olmuyor. Endeksin durumunu, aşağı-yukarı yöndeki hareketini, düşüşünü ya da çıkışını tek başına anlatmanın pek anlamı yok. Çünkü Türk halkının borsa ile ilgili görüşlerinin pek de iyi olmadığı ortada.<br><br>

Bir kere borsa ülke gündeminde değil. Hükümetin ekonomik yeniden yapılanma sırasında unuttuğu, hatırladığında ise hep menfi tedbirler almayı akıl ettiği böylelikle de bir kaç kişinin eline hatta insafına bıraktığı bir piyasanın ekonominin barometresi olmasını bekleyemezsiniz. Böyle bir piyasa olsa olsa para babalarının yatırım eğilimlerinin barometresi olur.

Tarihinin en iyi özelleştirmelerini sermaye piyasaları aracılığı ile yapan ÖİB, şimdi de Petrol Ofisi için yeniden küçük yatırımcının üzerine yükleniyor. Piyasanın en kötü olduğu dönemde bile iyi pazarlanmış bir halka arza rekor talep geldiğini gördük. Ama bu süreç de yine hükümetin iki yüzlülüğünü göstermesi açısından önemli. Düzenleme destekleme gerektiğinde borsaya yüz veren yok, ama iş para toplamaya gelince "iyi ki varsın İMKB"...

Haftanın ikinci günü de 11 Eylül saldırısından bu yana bilmem kaçıncı kez "Irak'a müdahale" gerginliği ile destek seviyelerini kıran ve hızlı değer yitiren bir borsa endeksi gördük. Oysa benim hatırladığım kadarıyla Irak gerginliği fiyatlara daha önce üç-dört kez yansıtılmışı. Şu anki TL değeri açısından bakınca İMKB 100 Endeksi'nin 2001 Kasım ayı seviyelerinde olduğunu görüyoruz.

Yani dört ay önceki seviyeye geri dönmüş durumda. Dolar bazında ise Aralık ay başı seviyelerinde konumlanıyor.  İşin kötü yanı ise 2001 yılından bu yana işlem hacminde yaşanan inanılmaz düşüş. Elbette tek tek günler bazında bakıldığında daha düşük işlem hacimlerinin yaşandığı kriz süreçleri olmuştur ama günlük ortalama işlem hacminin  bir yılı aşkın bir süredir bu kadar düşük olması kanımca çok manidar.

Zorla bir araya gelmiş, piyasaya kazandırılmış yatırımlarını bu alan yönelten kitleler borsadan kaçıyor. Tasarruflar mala yöneliyor. Elinde parası olan yatırım yapmak yerine ev almayı, araba almayı ya da daha elle tutulur enstrümanlara, örneğin dolara veya altına yatırım yapmayı tercih ediyor. Borsa da gün içinde al-sat yapan, hisse senedi kaldıran, çıtır yapan bir kaç kişiin elinde oyuncak haline geliyor.

Piyasa bir kere ciddiyetini yitirdi mi gerçekleşecek olanları siz bile tahmin edemezsiniz. İşte bendenizin finans literatürüne kazandırdığı "son dakika" hareketi kavramı. Yani endeks gün boyu eksi seviyede seyrederken son iki dakika içerisinde bir kaç derin hisse senedine gelen birer lotluk alımlarla fiyatın yükseltilmesi. Açık bir manipülason.

Ve Şubat krizinden bu yana neredeyse her gün seans sonunda bu hareket tekrarlandı. Nerede SPK, hani müfettişler,  Yani sadece hükümet değil bu piyasanın düzenleyici ve denetleyicileri de ipin ucunu bırakmış durumda.

Borsa halkın gündeminde değil. Bunu da sanki çok önemli bir tespitmiş gibi söylüyorum ya, helal olsun. İnsanlar yemek için para bulamıyor, nerede kaldı tasarruf yapmak. Hadi yaptı diyelim. Bu parayı nerede değerlendirecek. Halkın çok büyük bir kısmının, kumar, tuzak, paralarının ellerinden teşeküller vasıtasıyla alındığı bir yer olarak tanımladığı borsada mı. (Üstelik çok da haksız değiller.) Kapatalım o zaman borsayı herkes rahat etsin. Olmaz mı?

Yazının Devamını Oku

AB nasıl yani?

11 Mart 2002
Borsada yeni haftanın ilk işlem günü düşüşle açıldı. Siyasi arenadaki sıkıntılar borsa koridorlarında artık daha fazla etkili omaya başladı. Ama işin garip tarafı borsa için uzun vadeli beklenti/strateji anlamına gelen AB üyeliği sürecinin bu kadar çok konuşulması ya da piyasalar üzerinde bu kadar çok etkili olması.

Siyasette AB konusunda ak ve kara birbirinden ayrılırken borsa oyuncusu da bu ayrışmanın içeriğini çözmeye çalışıyor. Bu çaba sırasında en kafa karıştırıcı olan bölüm ise MGK Genel Sekreteri Orgeneral Tuncer Kılınç'ın sözlerinin yorumlanması sırasında ortaya çıkıyor. Ve borsa yatırımcısının kafasında şu melun şüphe uyanmaya başlıyor: "Yoksa asker de AB'ye karşı mı?"

Önce Borsa açısından AB ne demek bu noktaya bakmakta fayda var. Borsacılar yatırım yaparken sürekli olarak AB'yi Türkiye'nin önündeki vazgeçilmez uzun vadeli strateji olarak gördüler. Bütün borsa yatırımlarında bu beklenti fiyatlara yansıtılmış durumdadır. Yani borsa yatırımcısının kafasında hep 5 ila 10 yıllık bir zaman dilimi içinde ülkede hem siyasi hem ekonomik anlamda AB standartlarına geçiş için adımlar atılacağı görüşü hakimdir. Bu çerçevede yol alırken meydana gelen minik sapmalar veya itirazlar da hep nihayetinde arabanın doğru yola gieceği ümidi içinde değerlendirilir.
Oysa bu kez durum farklı.

AB, özellikle son dönemde Türkiye'nin en temel siyaset tabularına açıkça saldırı içerisinde. Özellikle ana dilde eğitim ve yayın meselesi hükümet ortaklarının canını feci şekilde sıkmış durumda. Hatta Başbakan  Bülent Ecevit'in "Bu meseleler terör örgütünü detekler nitelikte karşımıza getirilmeseydi daha kolay çözülürdü" sözü de önemli bir gösterge. Yani üzerinde tartışılan son meselelerde hükümet AB'nin talepleri ile terör örgütünün talepleri arasında paralellik kuruyor ve bunu hükümet ortağı MHP'nin açıklamaları ile gayet net biçimde dile getiriyor.

Bu noktada tüm oklar MHP'yi hedef almış olabilir ama milliyetçi hassasiyet açısından DSP ile MHP'nin çok da ayrık olmadığını hatırlamakta fayda var. Bu arada hükümetin üçüncü ortağı ANAP ise tüm seçim stratejisini AB üzerine kurmuş gibi görünüyor. Bu arada geçen hafta bir başka sürpriz yaşandığını gördük. MGK Genel Sekreteri Orgeneral Tuncer Kılınç'ın yaptığı bir konuşma biraz da basın marifetiyle TSK'yı da bu tartışmanın içine itti. Zaten TSK'nın böylesine bir tartışmanın dışında olmasını beklemek Türkiye koşulları dikkate alındığında fazla "iyimser" bir beklenti olurdu. TSK bu tartışmanın sadece parçası da değil üstelik, en güçlü taraflarından biri...

Yazının Devamını Oku