Dün saat 15:00’ten sonra televizyonlarımızdan canlı olarak izlemeye başladık ABD ve İngiliz birliklerinin Bağdat’ın kalbine girişini. Bir iki gün öncesine kadar Saddam rejiminin sözcüsü Enformasyon bakanı Es Sahaf’ın açıklamalarını yaptığı Firdevs meydanının müttefiklerin askerleriyle dolduğunu gördük.
Yine bu meydandaki Saddam Hüseyin’in heykelinin Lenin ve Çavuşesku heykellerinin yıkılışına benzer Hollywoodvari bir törenle yerle bir edilişini izledik. Bol ABD bayrağı, bol Arap yalellisi; müttefikleri, kurtarıcılarını kucaklayan onları şapır şupur öpen arada fırsat buldukça yağmaya koşan Irak ahalisi. Hele bir tanesi vardı ki çok komikti. Baas Partisi’nin kent içindeki bürolarından birinin yağmalanması sırasında içerden tablo, koltuk, çanak ne bulursa yağmalayan bir grup adam. Aralarından biri bir buket çiçeği kucaklamış koşturuyor. Ne yapıcan be adam o çiçeği. Bir insan niye yağma yaparken çiçek alır. Bilen varsa...
Neyse dün borsacıların gördüğü izlediği tablo buydu. Bu tabloyu izlerken de ister istemez “Savaş artık sona erdi” düşüncesi geçti herkesin kafasından. Ve endeksi 10 bin 800 puanın üzerine taşıyan dünkü kapanış da bu beklentiden ya da daha doğrusu algılayıştan beslendi.
Ama bugün yeniden gerçeklere döndük. Çünkü Bağdat’ın savaşı bitse de bizim savaşımız henüz başlamadı bile. Kuzey Irak’tan bahsediyoruz burada durum hala istikrara kavuşmadı. Hatta bugün sabah saatleri itibariyle KDP’ye bağlı peşmergelerin Selahaddin kentinden Erbil’e doğru yola çıktıkları ve yönlerinin Musul mu yoksa Kerkük mü henüz bilinmediği haberleri geldi.
Bu arada Dün Washington Post’un savaş özel ekinin baş sayfasında “Türk generalin zor seçimi” başlığıyla yayımlanan bir haber yorumda, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök’ün ABD Dışişleri Bakanı Powell’ın Ankara’daki temasları sırasında Musul ve Kerkük'te Kürt gruplarının hareketinin, hatta sivil Kürtler'in bu bölgeye yerleşmesinin, “askeri sonuçları” olacağı uyarısında bulunduğu belirtildi. Yine aynı haberde Orgeneral Hilmi Özkök’ün her gün Kürt grupların Kuzey Irak’taki ilerleyişi hakkında brifing aldığı da belirtildi. Yani Kuzey Irak riski devam ediyor.
Hazine’den sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan Hazine müsteşarlığı atamaları ile ilgili söylentilere son noktayı koydu. Öztrak’ın ilerde görevden alınacağını ama yerine kimin getirileceğinin henüz belli olmadığını söyledi. Aslında malumu ilan eti. İki haftadır piyasalarda her gün artan dozda Hazine Müsteşarı Faik Öztrak’ın görevden alınacağı konuşuluyordu. Yerine getirilecek isimler konusunda bir çok rivayet mevcuttu. Piyasalar Öztrak’ın kritik IMF-Dünya Bankası toplantısı öncesinde bu şekilde yıpratılmasından, yerine gelecek isimlerin göreve uygunluğu sorunlarına kadar bir çok alanda sıkıntı içinde. Ayrıca yeni bir hükümete güven sorunu gündeme gelebilir.
Ve tüm dünya piyasalarında olduğu gibi, sıcak savaş olgusu sahneyi “Irak’ta yeni siyasi ve ekonomik yeniden yapılanma” olgusuna terk etmek üzereyken gözler yeniden resesyondaki dünya ekonomisine çevrildi. Böylelikle de “savaş bitti” korosu yerini “ama küresel kriz sürüyor” ağıtına terk etti.
Gerçeklere gözlerimizi kapatmakta gayet ustayız. Borsa bir haftadır değer kazanıyor ya; birden her şeyi unuttuk. Ne savaş, ne Kuzey Irak’ta savaş sebebi sayılacak Kürt Devleti oluşumu hevesleri, ne hükümetin izan tutmaz icraatları, ne bürokrasinin en temel noktalarında yapılan ve yapılacağı bilinen değişiklikler ne Aria’nın bir roaming işini beceremememiz yüzünden uluslararası tahkime başvurup Telekomünikasyon Kurulu aleyhine 2.5 milyar dolarlık tazminat davası açması ne de Güney Kıbrıs’ın bir hafta sonra AB üyelik anlaşmasını imzalaması. Hiç birinin bizim için hükmü yok artık.
Sanki İMKB 100 Endeksi’nin yüzde 18 oranında değer yitirdiği Mart ayı boyunca kafamızı duvarlara vura vura, “öldük bittik” diye ağlaşan bizler değilmişiz gibi davranıyoruz. Öyle ya daha haftasını doldurmadan Nisan ayı, endeks yüzde 13 değer kazanmış. Daha ne isteriz. Kazanan kazandı. Sen de elini çabuk tutsaydın sen de kazansaydın değil mi. Hadi çalsın davullar, çekilsin halaylar, bütün yurtta iç ve dış temsilciliklerde ve yavru vatan Kıbrıs’ta törenlerle kutlayalım bu yükselişi. Tüm mülki erkanın da katılacağı törenler olmalı ama bunlar. Mini mini birler, çalışkan ikiler, tören meydanın etrafında toplanmalı, Hürriyet Kızı’nı düşmanın elinden kurtardıktan sonra en çok bağıran dolayısıyla da en güzel şiir okuduğu varsayılan bir öğrenci çıkıp kürsüden “Türk çocuğu diyor ki” isimli şiiri okumalı...
Sonra ne olacak? Ne olacağı var mı, tabii ki Kıbrıs, IMF ile ilişkiler, hükümetin akıllara ziyan kaynak açıklamaları bir bir geldikçe, “borsa yükseliyor, kur ve faiz düşüyor” türküsü eşliğinde tepinirken telaşla bir tarafa savurduğumuz eski yas elbiselerimizi arayıp bulacak ve sırtımıza geçireceğiz. Sonra da bu yıl içinde bilmem kaçıncı kez söylediğimiz “Öldük bittik, bu ülke adam olmaz” ağıtını acıklı seslerle ama mükemmel bir uyum içinde koral olarak seslendireceğiz.
Savaş bitmedi daha. Hele bizim için hiç bitmedi. Daha kuzey Irak var. Nereye gidiyormuş o borsa öyle... Ama boşverelim değil mi şimdi bunları. Tabii tabii... Sarkacı izleyin... Sadece izleyin, bir o yana bir bu yana sallanmasını... Kafanızı bütün düşüncelerden arındırın... Çok yorgunsunuz şimdi... Uykunuz geliyor... Göz kapaklarınız yavaş yavaş ağırlaşıyor. Ve uyuyorsunuz...
“Savaş gerçekten de kısa sürdü” heyecanı rakamlara da yansıdı elbette. Borsa 11 bine doğru hareket etti, dolar kuru ise 1 milyon 650 binin altına. Faiz ise iyice gerileyip yüzde 60 seviyesine takıldı. Borsada haftalardır değer yitiren turizm sektörü hisse senetleri tavan seviyelere yükseldi.
Hisse senedindeki hareket sadece turizm sektörü ile sınırlı kalmadı başta bankalar ve holdingler olarak piyasanın tamamına yayıldı. Değer yitiren hisse senedi sayısı iki elin parmaklarından azdı. Hazine’nin bu haftaki 5.3 katrilyonluk itfası öncesinde yapacağı üç ihale ile ilgili olarak faiz endişeleri azaldı.
Bu arada IMF ile de nihayet anlaşmaya varıldı. Pazar günü itibariyle Dördüncü gözden geçirmenin tamamlandığı ve Niyet Mektubu’nun imzalandığı haberi de moralleri yükseltti. Hazine’den sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan beşinci gözden geçirmenin Haziran’da yapılacağını söyledi.
Olumsuz Bakış: ABD önderliğindeki “müttefikler” Bağdat’a girdi. Irak askeri anlamda savaşı beklenenden biraz daha uzun süre direnmesine rağmen kaybetti. Ama bu ABD’nin ya da müttefiklerin kazandığı anlamına gelmiyor. Hele de kukla hükümetlerin işe yaramadığını kısa süre önce Afganistan örneğinde gördükten sonra. Hele de bugün gazetelerdeki üç parçalı Irak senaryosu hakikaten ABD’nin savaştan sonraki planıysa.
Fakat, Irak ya da ABD açısından durum ne olursa olsun, Türkiye açısından riskler sona ermedi. Çünkü Kuzey Irak’taki gelişmeler kuluçka süresini tamamladı ve Bağdat düştükten sonra kuluçkadan çıkacak gibi görünüyor. Bu da Türkiye’nin güneydoğusunda yeni bir karmaşanın ufukta göründüğü anlamına geliyor.
IMF ile yapılan anlaşma durumumuzun ne kadar kritik olduğunu ortaya çıkardı. IMF tamamlandı denilen gözden geçirmeyi tamamlamadı anlaşılan. Çünkü 1.6 milyar dolarlık yardımı “Türkiye sorumluluklarını yerine getirdikçe taksit taksit vereceğini” belirtti. Hele de önümüzdeki üç ay içinde 25 bin kamu çalışanının emekli edilmesi ya da işten çıkartılması gerekliliği hatırlanınca hükümetin işinin ne kadar zor olduğu ortaya çıkıyor.
Bu Durumda: Borsa kısa vadede 11 bin puan seviyesine kadar çıkma hatta belki seans içinde bu seviyeleri aşma yolunda adım atmaya başladı. Ama önümüzdeki süreç dikkate alındığında endeksin yine aynı hızda aşağı gelmesi olası. Yatırımcı kısa vadede bu trendleri kullanabilir. Ama kesintisiz bir yükseliş hayal etmeyin. Uzun vadede ise bu seviyeler hala alım için ucuz. Ama vadeyi sizin belirlemeniz gerek çünkü vade, maalesef geri döndürülemez biçimde iç ve dış siyasete bağlanmış durumda.
Piyasalardaki bahar havasının gerçekçi bulmadığımı söylemek zorundayım. Bu trendin kalıcı olduğunu düşünenlerin karşısındayım. Önümüzdeki sürece bakınca Türkiye’nin limandan bir hayli uzakta olduğunu ve atlatmamız gereken daha bir hayli fırtına olduğunu rahatlıkla görebiliyorum. Hatta bu kadar kısa mesafedeki sıkıntıları bile görmeyen analistlere hayret ediyorum.
Şöyle ki: Türkiye için kritik bir ay. Bu ay AB’nin ikinci genişleme dalgasında yer alan ülkeler AB ile üyelik anlaşmasını imzalaycak. Buna Güney Kıbrıs da dahil. Zaten sırtını AB’ye dayadığı için bir hayli kibirli duran ve evveliyatında da şahinliği ile meşhur Rum lideri Papadopulos, Cumhurbaşkanı Denktaş’ın son önerisini bu rahatlıkla geri çevirdi. Böylelikle de Kıbrıs’ta çözümü gerçekte kimin istemediğini gayet açık bir biçimde ortaya koydu.
Bu arada kimileri duymazlıktan geldi, kimileri anlamadı, kimileri ise bir kaç saat içinde unuttu bile ama önümüzdeki süreç, AB’nin Genişlemeden Sorumlu Komiseri Günter Verheugen’in “2004’e kadar çözüm bulunmazsa, Türkiye, Kıbrıs’ta AB toprağını işgal etmiş sayılacaktır” açıklaması dikkate alınarak değerlendirilmeli.
Şimdi ne olacak? Açıkçası bu sorunun yanıtını bilmiyorum. Karar vericiler dışında da kimsenin bildiğini zannetmiyorum. Ama bildiğim bir şey var ki Türkiye Cumhuriyeti bu işe izin vermez. Yani önümüzde AB ile ilişkilerin bir hayli gerileceği bir süreç var.
İkinci olarak, Irak’taki savaş bizim savaşımız değil ama Kuzey Irak’ta yaşanacak her gelişme bizi doğrudan ilgilendiriyor. İlerleyen günlerde daha da ilgilendirmeye devam edecek. Savaşın sonucu ne olursa olsun kısa vadede Kuzey Irak’ta çok sıcak gelişmeler yaşanacak. Kürtler Kerkük’e ilerliyor. Hedefleri malum. Türk askeri sınırda beklemeyi sürdürüyor. Tam bir sinir savaşı yaşıyoruz bir yandan da.
Ekonomideki gelişmelerin de iyi olduğunu söylemek hayli zor. ABD kongresi 1 milyar dolarlık hibeyi onayladı. Bu hibenin 8.5 milyar dolar krediye dönüşmesi de mümkün. Yani 2003 yılı için iç borcun çevrilebilirliği sorunu büyük ölçüde halledilmiş olacak gibi görünüyor. Fakat, hükümetin son projeleri (Radikal Gazetesi ne güzel manşet atmıştı: Zihni Sinir piroceleri diye...) ekonomi çevrelerinin hükümete olan güvenini erozyona uğratmaya edvam ediyor. Cuma günü SİAD zirvesinde konuşan patronlar hükümeti “gönüllülük adı altında cebren para toplamakla” eleştirdi. Bunun ne kadar ağır bir eleştiri olduğu malum. Hakli ya da haksız olması bir yana iş çevrelerinin hükümetle bu kadar ayrık durması güven ortamının tesisi açısından ihtiyacımız olan son şey.
Birinci tezkerenin reddedilmesi, ikinci tezkerenin kapsamının daraltılması, ABD’nin Irak operasyonunda beklediğinden çok daha ciddi kayıplar vermeye başlaması, operasyonun çok daha uzun süreceğinin itiraf edilmesi, Kürtlerin Kuzey cephesinde ABD’nin istediği ölçüde etkin olmadığının görülmesi...
Aslında daha bir sürü stratejik ve taktik sebep sayılabilir fakat bu işi emekli paşalara ve TV anchorlarına bırakalım. Borsacılara bu kadarı yeterli oluyor. Bu gelişmeleri izleyen borsacılar iki haftadır yeni bir tezkerenin hükümet gündemine gelebileceğini söylüyorlardı.
Bunun rakamsal yansımasını şu ana kadar izlememiştik. Kısa vadede de göremeyeceğiz. Ama borsacılar yeni bir tezkerenin Meclis gündemine geleceği konusundaki inançlarını ve beklentilerini biraz daha güçlendirdiler. Bunun en önemli nedeni de yurtdışı ziyaretlerden kaçındığı bilinen ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell’ın ani Türkiye ziyareti kararı.
Bu gezide neler konuşulacağı, neler söyleneceği, nelerin masaya getirilip, nelerin isteneceği belli değil. Belki de hakikaten bir “gönül alma” ziyareti olacak bu. O nedenle de borsacılar bu gelişme ile ilgili olumlu beklentilerini rakamlara yansıtmak için biraz bekleyecek.
Fiyat artış adımları değişti
Bu arada bir başka gelişmenin daha altını çizmekte fayda var. Borsa yönetimi hisse senetlerindeki fiyat adımlarını değiştirdi. Buna göre:
- 10 lira 2.500 liraya kadar hisse senedi fiyatları 10 lira
Savaşın sekizinci günü... ABD Genelkurmay Başkanı Tommy Myers “Şok ve Dehşet”in işe yaramadığını söyledi. Irak müttefiklerin beklemediği ölçüde dişli çıktı. İki hafta önce Türkiye’yi defterden sildiğini söyleyen ve ekonomik yardım konusunda da zırnık koklatmam diyen ABD Başkanı George Bush önceki gün ek savaş bütçesine apar topar Türkiye için 1 milyar dolarlık hibe koydu.
Bir sonraki gün bu hibe 8.5 milyar dolarlık krediye terfi etti. Malum Irak topraklarında sıkı bir tokat yiyen ABD yeniden Türkiye’den medet ummaya başladı. Böyle olunca da Türkiye ve Kuzey Cephesi ABD için yeniden kıymete bindi.
Şimdi yeni bir tezkere gelir mi acaba diye merak ediyor borsacılar. Gerçi kısa vade bunun endeks rakamı üzerinde bir etkisi yok. Çünkü kabus senaryosunu atlattık. Hatta ABD’nin Türkiye’yi kolay kolay defterden silemeyeceği de belli olunca borsa endeksi 9500 puan civarına oturup beklemeye başladı.
Bekleme eğiliminin bir nedeni de alternatif piyasalardaki oynaklık. Malum bilanço dönemi geliyor ve bankaların elindeki Hazine kağıtlarının hangi faizden hesaplanıp bilançoda gösterileceği çok önemli. Bankalar bu kağıtları yüzde 55-60 arası faizden aldılar. Eğer hesaplama yüzde 75’lik seviye kullanılırsa bu bankalar için ciddi bir zarar anlamına gelece. O nedenle bilanço dönemi bitene kadar bankaların faizde sert artılara izin vermeyeceği hatta belki bir puanlık bir düşüş bile görülebileceği unutulmamalı. Faizin ve dövizin asıl seviyesi bilanço dönemi bittikten sonra yani gelecek hafta belli olacak.
Borsa da bu iki gelişmeyi izleyerek 9500-10 bin bandına geçip geçmeyeceğine gelecek hafta karar verecek.
Genelde tüm piyasa uzmanları borsanın diğer piyasalara kıyasla gelişmeleri daha hızlı ve daha agresif hareketlerle karşıladığını ileri sürüyor. Geride bıraktığımız aylara bakıldığında bu tespitin çok da haksız olmadığını gördük. Ama son iki haftadır tüm piyasalar içinde bir tek borsanın gelişmeleri soğukkanlılıkla izlediğini görüyoruz. Acaba borsa hakikaten ekonominin barometresi olma özelliğini kazanmaya mı başladı.
Borsanın oynaklığı 3 kasım seçimlerinden sonra iyice artmıştı hatırlarsanız. Çeşitli gelişmelere bağlı olarak 9 bin puan ile 14 bin puan arasında gidip gelen endeks son iki haftadır durulmuş görünüyor.
Ama buna karşılık yine son iki haftadır dolar ve faiz inanılmaz ölçüde oynaklık sergiliyor. Birden bire yüzde 75’lere kadar çıkan faiz aniden yüzde 60’lara inebiliyor. Üstelik bir gün içinde... Dolarda da durum farklı değil. Bir ara 1 milyon 580 bine kadar gerilemişti. Dün ise 1 milyon 760 bin liralara kadar çıktı.
“Acaba,” diye soruyorum kendi kendime, “borsa hakikaten önümüzdeki gelişmeleri diğer piyasalardan daha mı iyi algılıyor?” Galiba bu sorunun yanıtı evet. Borsada trendi belirleyen hareketler hiç olmadığı kadar uzak görüşlü. Askeri stratejistleri dinleyin önümüzdeki dönem için yaptıkları analizlerle borsanın durumunu karşılaştırın. Diyorlar ki “ABD zorda, yeniden Türkiye’nin yardımına ihtiyaç duyabilir ama bu oranı belli olmayan bir olasılık.” Yani belirsizlik sürüyor. Borsa ise bu durumu dip seviyesinde beklemeyi tercih ediyor.
Bu dönem yatırımcı açısından bulunmaz fırsat. Eğer gün içi al-sat yapabilecek kadar hızlı iseniz belirli bir bant içine sıkışmış bu hareketler ciddi bir kazanç imkanı sağlıyor. Endeksin dipte olduğu da dikkate alınırsa uzun vadede borsa yatırım alternatifi olarak algılanmalı.
Siyasi belirsizlik bittiğinde borsa yükselmek için bir neden bulacaktır.