Paylaş
Piyasalardaki bahar havasının gerçekçi bulmadığımı söylemek zorundayım. Bu trendin kalıcı olduğunu düşünenlerin karşısındayım. Önümüzdeki sürece bakınca Türkiye’nin limandan bir hayli uzakta olduğunu ve atlatmamız gereken daha bir hayli fırtına olduğunu rahatlıkla görebiliyorum. Hatta bu kadar kısa mesafedeki sıkıntıları bile görmeyen analistlere hayret ediyorum.
Şöyle ki: Türkiye için kritik bir ay. Bu ay AB’nin ikinci genişleme dalgasında yer alan ülkeler AB ile üyelik anlaşmasını imzalaycak. Buna Güney Kıbrıs da dahil. Zaten sırtını AB’ye dayadığı için bir hayli kibirli duran ve evveliyatında da şahinliği ile meşhur Rum lideri Papadopulos, Cumhurbaşkanı Denktaş’ın son önerisini bu rahatlıkla geri çevirdi. Böylelikle de Kıbrıs’ta çözümü gerçekte kimin istemediğini gayet açık bir biçimde ortaya koydu.
Bu arada kimileri duymazlıktan geldi, kimileri anlamadı, kimileri ise bir kaç saat içinde unuttu bile ama önümüzdeki süreç, AB’nin Genişlemeden Sorumlu Komiseri Günter Verheugen’in “2004’e kadar çözüm bulunmazsa, Türkiye, Kıbrıs’ta AB toprağını işgal etmiş sayılacaktır” açıklaması dikkate alınarak değerlendirilmeli.
Şimdi ne olacak? Açıkçası bu sorunun yanıtını bilmiyorum. Karar vericiler dışında da kimsenin bildiğini zannetmiyorum. Ama bildiğim bir şey var ki Türkiye Cumhuriyeti bu işe izin vermez. Yani önümüzde AB ile ilişkilerin bir hayli gerileceği bir süreç var.
İkinci olarak, Irak’taki savaş bizim savaşımız değil ama Kuzey Irak’ta yaşanacak her gelişme bizi doğrudan ilgilendiriyor. İlerleyen günlerde daha da ilgilendirmeye devam edecek. Savaşın sonucu ne olursa olsun kısa vadede Kuzey Irak’ta çok sıcak gelişmeler yaşanacak. Kürtler Kerkük’e ilerliyor. Hedefleri malum. Türk askeri sınırda beklemeyi sürdürüyor. Tam bir sinir savaşı yaşıyoruz bir yandan da.
Ekonomideki gelişmelerin de iyi olduğunu söylemek hayli zor. ABD kongresi 1 milyar dolarlık hibeyi onayladı. Bu hibenin 8.5 milyar dolar krediye dönüşmesi de mümkün. Yani 2003 yılı için iç borcun çevrilebilirliği sorunu büyük ölçüde halledilmiş olacak gibi görünüyor. Fakat, hükümetin son projeleri (Radikal Gazetesi ne güzel manşet atmıştı: Zihni Sinir piroceleri diye...) ekonomi çevrelerinin hükümete olan güvenini erozyona uğratmaya edvam ediyor. Cuma günü SİAD zirvesinde konuşan patronlar hükümeti “gönüllülük adı altında cebren para toplamakla” eleştirdi. Bunun ne kadar ağır bir eleştiri olduğu malum. Hakli ya da haksız olması bir yana iş çevrelerinin hükümetle bu kadar ayrık durması güven ortamının tesisi açısından ihtiyacımız olan son şey.
Ekonomik göstergeler de umut vermiyor. Enflasyon rakamları beklenenin bir hayli üzerinde çıktı. Mart ayında toptan eşya fiyatları yüzde 3.2, tüketici fiyatları ise yüzde 3.1 arttı. Yani bu durumda yıllık enflasyon tüketici fiyatlarnıda yüzde 29.4, toptan eşya fiyatlarında ise yüzde 35.2’ye çıktı. Hem hükümetin yılsonu hedeflerinin tutturulması iyice zorlaştı hem de enflasyonda yeniden yükselen trende girildiği kanısı uyanmaya başladı. Hem reel hem de psikolojik olarak enflasyona yenik düşüyoruz.
Bu ortamda hisse senedi yatırımı mı? Kısa vadeli düşünüşorsaniz bence beklemekte fayda var. Ama uzun vadeli alım için eğer Türkiye’ye güveniyorsanız hisse senedi fiyatları dibe vurmuş durumda.
Paylaş