Paylaş
Galatasaray bizleri önce Chelsea hezimeti ile kahretti, sonra Hertha Berlin'i kendi evinde dağıtarak sevince gark etti.
Geçen çarşamba akşamı da 86. dakikaya kadar yüreğimiz ağzımızda yaşadık, ancak Cimbom son üç dakikaya iki gol sığdırınca, bu sefer ‘‘ne oldum delisine’’ döndük.
Şampiyonlar Ligi diye yola çıktık, UEFA Kupası'na katılıyoruz diye bayram yapıyoruz.
Hayır yanılmıyorum, Cimbom ile Türkiye birbirine çok benziyorlar. Birisi diğerinin küçük bir kopyası. İkisinin de sağı solu belli olmuyor, ikisi de adamı kahrederken güldürüyor, güldürürken kahrediyor.
Galatasaray, Şampiyonlar Ligi'ni hedeflerken UEFA Kupası'na katılmaya razı, Türkiye de Avrupa Birliği üyeliğini hedeflerken adaylığa razı.
Türkiye'yi çok iyi tanıyan bir Amerikalı gazeteci dostum doğru söylüyor: ‘‘Siz tam üyelik değil, tam adaylık istiyorsunuz.’’
Susurluk, Evcil, Kışlalı cinayeti, Kırcı'nın affı, müteahhit dostu için Mavi Akım projesi kollayan cumhurbaşkanı adayı, yenilmeye doymayan siyaset pehlivanları, kifayetsiz muhterisler, darbeseverler, depremden medet uman yobazlar, kapalı toplum özlemcileri, küfretmeyi entel faaliyet sanan köşe yazarları, vs., vs. hepsi bizlere Galatasaray-Milan maçındaki ilk 86 dakikanın karamsarlığını yaşatıyorlar.
Ancak ben inanıyorum ki Türkiye'nin de 86. dakikası var. Goller peş peşe gelecek. Kimsenin gücü, kimsenin dar beyin ürünü paranoyaları bu ülkenin salaha çıkmasına engel olamayacak.
Şu anda Türkiye doğum masasındaki kadına, anne adayına benziyor. Sancı çok, ıkınma gerekliliği var, terden saçlar sırılsıklam, feryat figan gırla ama bebeğin, taze canın başı da gözüküyor.
Biraz sonra, bu sefer velet feryat edecek, anne ferahlayacak.
Bu toprakların adı Anadolu, bu topraklar daha çok doğum kaldırır.
Bazı dostlarım bana ‘‘Böyle bir ortamda nasıl iyimser olabiliyorsun’’ diye kızıyorlar. Ben vurdumduymaz veya her şeyin iyi tarafını bulan bir optimist değilim.
Ama görüyor, anlamaya çalışıyor ve takip ediyorum. Artık Türkiye'nin kötümser olma hakkı kalmadı. Hatta ‘‘Ben değişmiyorum’’, ‘‘Ben bu oyunda yokum’’ deme hakkı da yok.
Bu siyasilerle ‘‘bu iş olmaz’’ da demeyin. Bakın göreceksiniz, en geç iki yıl içinde sahnede hiçbiri kalmayacak.
Globalleşme bir ideoloji, birisinin fikri değil. Teknolojideki muazzam devrimin siyasal ama doğal sonucu. Teknolojideki akıl hafsala almaz ivme, globalleşmenin liderini de peşi sıra sürüklüyor.
Globalleşme özü itibarıyla bilginin paylaşılması. Dünya tarihinde bilgi hiç bu kadar çok insana ulaşmamıştı. Şimdi ulaşıyor ve bilginin önünde durabilecek top-tüfek henüz icat edilmedi.
Kimse bilginin insan zihninde yaptığı etkiyi aşacak bir yöntem bulamaz.
Bundan böyle 28 Şubatçılar'ın aslında ‘‘ne kadar demokrat olduklarını’’ okumaya devam edeceğiz.
Unutmayın, dakika 86!
Paylaş