Paylaş
Sanırım bunun en önemli nedeni 24 sene evvel kaybettiğim anamın acısını bir türlü içimden atamamam.
Eski yazılarıma baktım, anamla ilgili, annelerle ilgili hep duygusal yazılar yazmışım. Bu sene öyle yapmayacağım.
Anama ne borçluyum?
Kendi yemedi beni yedirdi. Kendi gezmedi, beni gezdirdi.
İnsanoğlunun en büyük ihtiyacı sevgiyi bana fazlası ile verdi.
Bunlar için ona minnet borçluyum.
Ama bence bana yaptığı en büyük katkı benim eğitimim için gösterdiği olağanüstü çabadır. Ona bu açıdan sonsuz borçluyum.
Annem ilkokul mezunu, babamla evlenmeden evvel Samsun’da Tütün Fabrikası’nda işçilik yapmış, Yunanistan göçmeni bir ailenin en büyük çocuğu idi. Dört kardeşinden sadece rahmetli dayım üniversite mezunudur.
Lise mezunu babam, döneminde lise okumak “ileri eğitim almak” sayıldığı için, Ziraat Bankası’na memur olmuş. Ankara’da genel müdürlükte istihdam edilmiş. Ben Ankara’da doğdum. Kendimi bildiğim günden itibaren annem beni hep kitaplarla ödüllendirdi. Okuma-yazma bilmediğim dönemde bile bana resimli kitaplar alır, ben resimlere bakarak “konu”yu çözmeye çalışırdım.
1950’lilerin sonlarında Ankara’da en ünlü okul TED Ankara Maarif Koleji idi. Bu okul hâlâ Ankara’nın en saygın okullarından birisidir. Annem beni “mahalle mektebi”ne göndermeyi reddetti ve Kolej’in giriş sınavına sokarak bu okula kaydettirdi.
Annemden sonra ikinci öğretmenim Şenel Güven oldu ve ben bu yaşta hâlâ ondan aldığım feyizden gurur duyarım.
Annem ilkokulda değerini çok sonraları çözdüğüm bir iş daha yaptı. Beni Devlet Tiyatrosu’nun oyunlarına götürmeye başladı. Önce çocuk oyunlarına, sonra çocukları aldıkları diğer oyunlara. Oyun çıkışı annem ile seyrettiğimiz eserin ne anlatmaya çalıştığını tartışırdık.
Benim temel eğitimimde çok önemli bir hocam da Ankara’daki Devlet Tiyatroları’dır.
Annemin bana eşik atlatan en önemli katkısı beni, nereden duymuşsa, İstanbul’daki İngiliz Okulu’na sokmak için verdiği mücadeledir. Özel yabancı okulların önemini nasıl kavradı, hâlâ bilmem. Ben İstanbul’daki okulu kazanınca evi İstanbul’a nakletmek için babamla büyük mücadele verdi. Devlet memuru babamı İstanbul, hali ile, çok korkutuyordu. Memur olmanın Ankara’da vezirlik olduğu dönemlerde bile İstanbul’da memur olmanın rezillik olduğunu babam çok iyi biliyordu. Sonunda İstanbul’a taşındığımızda babamın omuzlarının İstanbul’un yükü altında nasıl göçtüğünü hâlâ hatırlarım.
Sağ olduğu sürece Cumhuriyet Gazetesi’nin her gün satır satır okuyan “Ecevitçi” annemin elinden kitap hiç düşmezdi.
“Ben okuyamadım, bari sen oku!” sözleri benim ninnilerimin nakaratı oldu.
İnandığını uygulamak için de çok büyük gayret ve fedakârlık gösterdi.
Beni en fazla heyecanlandıran eğitim kampanyalarının başında “kızları okutmaya” yönelik kampanyalar gelir. Zira, bilirim ki, kız-oğlan tüm insanımızın ilk öğretmeni yarının anaları, dolayısı ile bugünün kızlarıdır.
Unutmayın, yarının başbakanı, bilim adamı, sanatçısı, müteşebbisi, yöneticisi, müsteşarı halen bir annenin elinde yoğrulmakta olan bir ana-kuzusudur!
Paylaş