Cüneyt Ülsever: Aleviler de sorunsalın bir parçası

Cüneyt ÜLSEVER
Haberin Devamı

AĞLAMAYAN bebeğe mama verilmez mantığı ile Türkiye'deki ‘‘insan hakları’’ meselesini neredeyse sadece Kürtlerin ve İslamcıların meselesi haline indirgedik. Kimimiz ülkede bir Alevi meselesi yokmuş gibi davranıyor, kimimiz ise bazı Alevilerin 28 Şubat'a verdikler destek nedeniyle onların zaten tuzunun kuru olduğunu düşünüyoruz. Hele hele, sağcı isek, Alevilerin zaten solcu oldukları varsayımı ve ‘‘herkesin demokrasisi kendine’’ prensibi ile diğerlerini dert bile etmiyoruz.

Geçen hafta Cem Vakfı'ndan Doğan Bermek'in evinde verilen ve çok samimi bir havada geçen davette, bir grup gazeteci olarak, vakıf başkanı Prof. Dr. İzzettin Doğan'ın verdiği bilgileri keyifle dinledik ve itiraz konularımızı kendisine aktardık.

O gece konuşulan konuları dün Sabah'ta Can Ataklı özlü bir şekilde değerlendirmiş.

* * *

Evet, ülkede 25 milyon Alevi bulunduğu, zaten Yavuz Sultan Selim'in Mısır seferinden evvel Anadolu'da herkesin Alevi olduğu, tasavvuf gönüldaşları olarak Hallacı Mansur'ların, Yunus Emre'lerin, Mevlana'ların da ‘‘ruhen Alevi’’ oldukları görüşleri insana ‘‘demek ki herkesin kendi tarih yorumu var’’ dedirtiyor.

Hoca'ya göre Osmanlı'daki tüm halk İslamı Alevi! İrtica eşittir Sünniliktir diye zımni bir genelleme de yapan Doğan'a katılmak hiç mümkün değil. Nasıl Sünniler, Alevileri bir genellemeyle değerlendiriyorsa, görüşüme göre Hoca da aynı hatayı yapıyor.

Ayrıca, Doğan'ın kendisine yöneltilen bazı sorulara verdiği cevaplar da, ister istemez insana, ‘‘Aleviler de bu ülkede diğer unsurlar kadar paramparça’’ dedirtiyor. Anladığım kadarı ile, Aleviler de Atatürkçü-solcu veya Müslüman-ateist Aleviler olarak bölünmüşler. Hatta, Cem Vakfı'nın, AB Büyükelçisi Karen Fogg ile yaptığı görüşmeye ‘‘Biz cumhuriyetimizden memnunuz, bunlara da ne oluyor’’ diye karşı çıkan Kemalist-Alevilerin, Atatürk'e hayranlığını her fırsatta vurgulayan İzzettin Hoca'dan ne farkları olduğunu anlamak ise çok güç.

Ayrıca, İzzettin Doğan'ın Kopenhag kriterlerinden ne kadar hoşnut olduğu da şüpheli. Kriterlere karşı çıkmıyor ama ‘‘Atatürk hayranlığı’’ ona ‘‘keşke bu meseleleri kendi kendimize çözsek’’ dedirtiyor. Ancak, evrensel doğrulara yerel gözle bakılınca, Aleviler için haklı olarak talep ettiği hakların, tekke ve zaviyelere de tanınıp tanınmayacağı konusu ortada kalıyor.

* * *

Beni de yerel gerçeklik, ‘‘ama bizim tarihi koşullarımız var’’ teranesine götürür mü, diye ürkütüyor.

Ancak, tüm bu tartışmaların dışında bir üst gerçek var.

1950'ler sonrası Sünni ağırlıklı çok partili cumhuriyet pratiği Alevileri yok saymış, bu da yetmemiş hor görmüş ve dışlamıştır. Hepimizin yaşadığı pratik gösterir ki Aleviler kendilerini gizlemek zorunda hissetmişler, folklorik olarak ağır ithamlar altında kalmışlardır.

Eğer hepimizin ortak özlemi hukukun üstünlüğüne dayalı tam demokratik ve birey haklarına saygılı bir toplumda yaşamak ise, bunu birbirimizden, hele hele sesi daha az çıkanlardan esirgeyemeyiz. Kendi görüşlerimize göre, hata yapmış olsalar dahi!

Bu açıdan; daha evvel de yazdığım gibi, Diyanet'te temsil hakları, Alevi eğitimini özgürce yapma imkánları, TV'ler vasıtasıyla inançlarını paylaşmaları, hatta bazıları yadırgayacak ama propaganda yapmaları, din derslerinde kendi inançlarını öğrenmeleri vb., bu ülkenin birer eşit vatandaşı olan Alevilere tanınacak bir olanak değil, teslim edilmesi gereken geç kalmış bir haktır.

Ancak, en önemlisi Alevilere kendilerini anlatma fırsatı verilmeli ki, onlar esas kaderleri olan zihni önyargılardan kurtulsunlar.

Bir Sünni olarak, Sünni dostlarımı Alevilerin ‘‘demokratik hakları’’ üzerinde bir kez daha düşünmeye davet ediyorum.

Yazarın Tüm Yazıları