Bu hafta yoğurtlu parfe yapıyoruz. Biraz kaymak ve azıcık limon kabuğuyla tadını keskinleştireceğiz
Meyveli yoğurdun henüz piyasada olmadığı yıllarda yoğurdumun içine pudra şekeri serper, şeftali dilimlerdim. Dondurmasınıysa çok daha geç bir tarihte Roma’da keşfetmiş, bizde yapılmıyor olmasına şaşırmıştım. Ayran dışında yoğurdun herhangi bir yan ürünüyle ilgilenilmedi buralarda uzun süre. Şimdiyse, yeni yeni açılan İtalyan dondurmacılarının piyasaya soktuğu çeşitlerden biri, yoğurtlu dondurma. Buz gibi ferahlığı yoğurdun kendine has mayhoşluğuyla birleşince, bol kremalı ve ağır dondurmaların aksine, insanda hiç de suçluluk duygusu yaratmıyor. Bu hafta yaptığım yoğurtlu parfenin tadını gövdesi için biraz kaymak ekleyip azıcık limon kabuğu rendesiyle keskinleştirdim. Parfenin şerbetineyse, Yunanlıların klasik yoğurtlu tatlılarından esinlenip bal ekledim. Bu arada, tarifte açıkta satılan çökelek kokulu süzme yoğurtlardan değil, Sütaş’ın krema kıvamındaki süzme yoğurdundan kullandım.
MALZEMELER
Süzme yoğurt 500 gram Kaymak 100 gram Toz şeker 85 gram Bal 85 gram Su 2 çorba kaşığı Yumurta beyazı 3 adet Limon rendesi 1 limondan Tuz 1 fiske
YAPILIŞI
Yoğurt ve kaymağı iyice çırpın, limon rendesi ve tuzu ekleyip dolaba alın. Yumurta beyazlarını daha iyi kabarmaları için oda sıcaklığına getirin. Şeker, su ve balı kısık ateşteki küçük bir sos tavasında, karıştırmadan 120 dereceye gelene kadar kaynatın. Termometreniz yoksa bir bardak soğuk suya kaynayan şuruptan damlatın; dibe inen damla yumuşak top kıvamındaysa tamamdır. Bu arada yumurtaları iyice çırpın. Hazırladığınız şurubu sıcak sıcak, çalışır durumda olan mikserdeki çırpılmış yumurtalara ince şerit halinde ekleyin. Yoğurtlu karışımı bu yumurtalı şerbete plastik spatula yardımıyla, hacmini kaybettirmeden yedirin. Parfeniz şimdi hazır; kalıplara döküp dondurun, sekiz saat beklettikten sonra kesin. Dilerseniz üzerine badem veya fıstık serpip servis edin.
Sake ve kızarmış tavuk derisi
Tatile soğuk algınlığına yakalanmış halde devam edecek olmanın yarattığı depresif hale sağanak yağmur da eklenmişken, 49. Sokak’taki Hagi Sake Bar’ın derme çatma girişi bana Old Boy’u hatırlatmıştı. Kimsenin izlemediği, birilerinin izlemesi de beklenmeyen bir beyzbol maçının açık olduğu televizyonun önündeki küçük bar, referansımın doğruluğunun göstergesi gibiydi. Old Boy filmindeki psikopat Kyung Chul’un barda tek başına oturup kocaman bir ahtapotu canlı canlı yediği sahneyi hatırlamıştım küçük tabureye yerleştiğimde; benzer bir tecrübeyi yaşamak istemediğimi hissediyordum. Nezlenin koku alma yeteneğimi yok etmeye başladığını fark etmenin huzursuzluğunu üstümden atmak için küçük izakayanın mönüsüne saldırmıştım. Güçlü ve çarpıcı lezzette bir şeylerdi peşinde olduğum. Sayfalar dolusu teferruatlı listeden arkadaşımın tavsiye ettiği filtrelenmemiş sakeyi seçersem, yükselen ateşimi ince boza kıvamındaki içecekle az da olsa düşürebileceğimi hissetmiştim. Bir sonbahar günü öğle sonrasıydı ve içim, acıkabildiğime sevinip gıdıklanmaya başlamıştı sonunda. Servis ettiği yemekle övünüp duran, her yanı dövmeli Japon garsonun tavsiyelerine uymuş, çok lezzetli bir hijiki yosunu salatasıyla başlayıp kimchi turşusuyla devam etmiştim. Turşunun içindeki sarımsak ve biber patlamasıyla hızımı alamayıp yılan balığına geçmiştim. Yalnızca suşiyle özdeşleştirilmeye çalışılan Japon mutfağının aslında ne kadar etkileyici olabileceğini göstermek için, New York’taki bu küçük barın varlığı bile yeterliydi şaşırtıcı biçimde. Düşük kalorili yemekler değildi buraya gelmeme sebep olan; kızarmış çıtır çıtır tavuk derilerini de o yüzden sipariş etmiştim, ikincisini bitiremeyeceğimi biliyor olsam da... Yolu düşecek olanlara: Hagi Sake Bar, 152 W 49 St. New York.