Aslında İrlandalıların stout dediği koyu biralarıyla pişirdikleri etli yahniden, Irish Stew’den yola çıkacaktım.
Marul yapraklarıyla kapatılıp pişen bir çeşit kuzu kapamada kullanacaktım belki benzer bir yöntemi. Ama hava da çok sıcaktı; soğuk servis edilen zeytinyağlı bir et yemeği yapmak daha mantıklı olur diye düşündüm
Televizyonların, siyah-beyazdan sıkılmış insanların yıllar süren hasretle biriken açlığını doyurmak için sanki, renkleri patlak patlak gösterdiği bir haziran ayıydı. Tüm o isimler, formalar ve bayraklar çocuğun bir anda karşısına çıkıvermişti; etiketli turnuva kitapçığına her bakışında henüz kapanmış olan okulun o uyduruk, saman kâğıtlı ders kitaplarının da neden bu canlı ve kuşe denen kaygan sayfalara basılamadığını sorup duruyor, cevabını bir türlü bulamıyordu. Brezilya yemyeşil sahada parlayan canlı formasıyla oyununun kalitesine bakılmaksızın mutlaka finale kalabilmeliydi. Daha fazlasını isteyemezdi, çünkü çorapların pantolonun üzerine çekildiği arka mahalledeki çamurlu sahadan fırlamış gibi duran ve ona hiç yabancı görünmeyen bir adam vardı başka bir takımda ve şimdiden efsaneleştiğini duyuyordu hemen her köşede. Turnuva eve onun hep ihtiyaç duyduğu ama bir türlü tarif edip adını koyamadığı o unutulmaz havayı ve beraberinde de içsel bir hareketlilik getirivermişti çok kısa zamanda. Kahkahaların patladığı, kalabalıkların boy gösterdiği ya da sohbetlerin, diyalogların uzadığı bir hareketlilik değildi. Anlayamıyordu da etrafında olup biteni tam olarak. Sanki bütün tasalar rafa kaldırılmış ve şampiyonadan daha önemli hiçbir şey kalmamıştı. Ya da öyle olmasını arzu ediyordu sadece. Sehpanın üstündeyse henüz iceberg istilasına uğramamış manavlardan alınıp tuzlanmış iri marul yaprakları ve aynı sevdiği yemeklerin renginde, mavi etiketli Löwenbräu şişesinden döküldüğünde sarı sarı akan biralar olurdu maçlara eşlik etmesi için...
ZEYTİNYAĞLI ET
Çok istedi çirkin takım elbiseli Arjantinli’nin devam etmesini bu sene. Maradona çok yetenekli, sıradışı ya da ağlayan Messi’nin kafasını dayayıp ağlayabileceği yegâne omuzlara sahip olduğu için değil. Hatta futbol oyununu umursadığı için bile değil: Yirmi dört sene önce art arda ve daha önce hiç tanık olmadığı bir mutlulukla yaşadığı o birkaç haftanın ucundan da olsa bir benzerini tekrar tattırabilsin diye. Saçma da olsa, diğerinin devamı olacak bir heyecanın hâlâ beraber geçirilebilecek çok yıllar kaldığına işaret edeceğini hayal ettiği için çok istedi... Aslında İrlandalıların stout dediği koyu biralarıyla pişirdikleri etli yahniden, Irish Stew’den yola çıkacaktım. Marul yapraklarıyla kapatılıp pişen bir çeşit kuzu kapamada kullanacaktım belki benzer bir yöntemi. Ama hava da çok sıcaktı; soğuk servis edilen zeytinyağlı bir et yemeği yapmak daha mantıklı olur diye düşündüm. Ve yemeği, Cihangir’deki la Cave’dan aldığım isli Schenkerla birası, bol soğan ve zeytinyağında pişirdiğim et parçalarını az haşlanmış marulla kapatıp, üstüne deniz tuzu serperek denedim.
MALZEMELER: Dana Kuşbaşı (Buttan) 250 gr. Kuru Soğan 1 kg. (soyulup doğranmış, net) Su 250 ml. Zeytinyağı 50 ml. İsli Bira 250 ml. Kuş Üzümü 30 gr, sıcak suda 10 dakika bekletilip süzülmüş Maydanoz Yarım demet, ince doğranmış Dolmalık Fıstık 1 çorba kaşığı, tavada ya da fırında kavrulmuş Yarım Limonun Suyu Tuz Marul 1 adet, iri Deniz Tuzu
YAPILIŞI: Soğanı et, su ve birayla beraber tencereye koyup kısık ateşte ve üzeri kapalı olarak 1,5 saat kadar (arada iyice karıştırarak) pişmeye bırakın. Etler iyice yumuşadığında soğanlar hâlâ karamelize olmamışsa, altını biraz açıp suyunu çektirerek ekstra lezzet kazandırın. Eğer etler henüz yumuşamamış ve soğanlar renk almışsa tencereye su ilave edip etin pişmesini sağlayın ve yine suyunu çektirin. Karışımı soğuttuktan sonra mutfak robotunda hafifçe çekin ve geri kalan malzemeyi ekleyerek tuzunu ayarlayın. Marulları ortalarını aldıktan sonra kaynar suda 10 saniye kadar haşlayın, rengini korusun diye buzlu suya alın. Kepçe ya da aynı büyüklükteki kaplarınızı hafifçe yağlayıp içlerine suyunu süzdüğünüz marul yapraklarını 2, 3 kat döşeyin, etli malzemeyi doldurun. Üstlerini de yaprakla örtüp servis edeceğiniz zaman, servis tabağına ters çevirin (uzun süre kabın içinde tutarsanız etli karışımın içindeki limon marul yapraklarını karartacaktır). Deniz tuzu ve biraz daha limon suyu ve zeytinyağıyla servis edin.
GDO’LU SOMONLAR ONAY BEKLİYOR
Tabular yaratmada oldukça üretken olan Türkiye’nin yakın zamanda bir tabusu daha oldu: GDOKK. Yani Genetiği Değiştirilmiş Organizmalara Küfretmiyorsan Konuşma. Üretimi uzun süredir yapılıyor olsa da özellikle son iki senede medyanın da çok sevip pompalaması sonucu, bir numaralı düşmanımız oldu bu organizmalar. Ciddiyetine ve bu ciddiyeti yansıtan araştırmaların aktarılması gereğine karşın, konu herhangi bir konuşmada yalnız kaldığını hisseden herkesin “GDO’dan Nefret Ediyorum” diyerek etrafındakileri arkasına alabileceği bir balona dönüştürüldü. Sonuçta da bu maddelerin yol açtığı gerçek tahribatı anlamak yerine, deşarj olmamızı sağlayan yeni bir stres topu yarattık kendimize. Amerikan Gıda ve İlaç İdaresi ise son günlerde GDO’lu bir somonun, yani insanların yiyebileceği ilk genetiği değiştirilmiş hayvanın üretim izniyle ilgili karar verme aşamasında. Son on senedir normal bir somon kadar büyüyen fakat iki katı büyüme hızına sahip bu Atlantik somon embriyolarını satabilmek için çabalayan Aqua Bounty Technologies şirketi, büyük bir kısmını sağladığı kriterlerin son birkaçı için onay bekleyen bir noktada. Böyle bir iznin verilmesi halinde “deli danaya yakalanmayacak inekler” ve “ayarlanmış dışkı bileşimleriyle çevreyi daha az kirletecek domuzlar” gibi yeni birçok başka başvuru yapılabileceği kaygısıyla temkinli davranan uzmanlar sonbahara kadar konuyu karara bağlayacakmış.