Yine başrolde yeni sosyal medya ünlüleri ve blogger’ları var.
Davetlere çağrılıyor, gidiyorlar.
Çok güzel, ne var bunda diyeceksiniz...
Bir şey yok buraya kadar...
Instgram ve blogları için çekimlerini oracıkta yapıyor ve giderken de orada sergilenen ürünleri çaktırmadan alıp gidiyorlarmış.
Eee be yavrucuğum, seni davet eden firmalar, markalar ürünleri size zaten hediye gönderiyor, istesen veriyor, ne gerek var yankesiciliğe.
Bunu fark eden ajanslar ve firmalar o kişileri tespit edip davetli listelerinden aforoz ediyorlar şimdi.
Yani bir sonraki davete çağrılmazsanız şaşırmayın çocuklar...
Cuma gecesi evde otururken kendimi Türk Hava Yolları sayfasında Londra bileti alırken buldum.
Hooop sabah da havaalanında kahvemi yudumluyordum.
3 günlük ekspres Londra seyahatinde neler yaptım işte o seyahatten notlar...
Cumartesi akşamı Piccadilly’de bulunan Cafe De Paris isimli gece kulübünde Cadılar Bayramı kostüm partisine davetliydim.
Londra’da okuyan Türk çocukları, gece gezen herkes bu partideydi.
Yaklaşık 700 kişi vardı 2 katlı mekanda ve herkes özenerek hazırlanıp gelmişti.
Joker makyajı yüzünden tanımakta zorlandığım insanlara ses analizi yapmak zorunda kaldım...
Tavsiyem kıyafetinizin bir yerine isminizi yazın, ben de zorlanmayayım.
Geçtiğimiz günlerde arkadaşlarımla otururken, gruptaki iki hamile kızımızın konuşmasına kulak misafiri oldum.
Biri diyor “Ben Mine’yle anlaştım”, diğeri diyor “Ben Ülker’le anlaştım”...
“Ne bu kızlar, Lozan Barış Antlaşması mı yapıyorsunuz?” dedim.
Ve anlattılar...
Meğer çocuk doğduğu günden itibaren, bütçeye göre minimum 3 gün, maksimum 30 gün hemşire kiralanıyormuş. Bu hemşireler çocuğun yemek ve uykusunu düzene sokmakla görevliymiş.
Kiralamasına kiralanır ama fiyatları duyunca biraz şaşırmadım değil.
Kesinlikle parmakla gösterilecek bir çift.
Kıvanç’ın her platformda eşine olan hayranlığını ve aşkını görmemek körlük, hissetmemek ise duygusuzluktur diye düşünüyorum.
Son günlerde çıkan haberlere verdiği yanıtla da alkışı hak ediyor.
Yine eşine, aşkına sahip çıkıp bu davanın peşinde olacağını söylemiş.
Vallahi Bravo Kıvanç...
◊ İşindeki başarılı grafiğini aile yaşantında da fazlasıyla gösterdiğin için...
Ben bayıldım oyununa açıkçası... Neden mi bayıldım; bir kere çok doğal ve samimi geldi, asla emanet durmuyordu.
Üstüne bir de başrolünü üstlendiği “7. Koğuştaki Mucize”nin galasına katıldım.
“Çukur”daki arkadaşları yalnız bırakmamıştı İynemli’yi; Kubilay Aka ve Perihan Savaş kokteyl alanında ilk gözüme çarpanlardandı.
Salonların hepsi tıka basa doluydu. İynemli oradaki rolüyle herkesi ağlatmayı başardı.
“Babam ve Oğlum” filminin etkisinden yıllarca kurtulamamıştık ya hani, “7. Koğuştaki Mucize” de benzer bir etki yaratacak, Türk halkının kalbine ve vicdanına dokunup salonları doldurup taşıracak bence...
Film yarın gösterimde olacak. Mendillerinizi yanınıza almayı unutmayın.
Alice’i görmediniz mi
Eh haliyle birçok sosyetiğimiz aynı dönemde orada olmak için soluğu Paris’te alıyor.
Hele biri var ki, “bütün defilelere davetliyim” havasında gidip, sadece L’Avenue’de yemek yiyip, caddelerde poz verip, mağazalardaki yeni sezon ürünleri çekip Instagram’a koymakla geçiriyor günlerini.
Özellikle inceledim sayfasını, “hangi defilelerde vardı acaba” diyerek.
Bir şey göremedim.
Ya paylaşmak istemedi ya defilelere yetişemedi ama işte Paris için doğru bir zamanda oradaydı.
“Sadece moda haftasına gittim demek için otele, uçağa, ona, buna normalinin iki katı para ödemeye değer mi” diye düşündüm...
Defilelere gitmeden “gittim” demek isteyen bu sosyetiğimiz için değermiş demek ki.
Demet Akalın, Ezgi Mola ve ben oturduk yan yana... Işık şovları eşliğinde sahneye çıktı Tarkan...
Muhteşem pırıltılı ceketi, sade jean pantolonu, basic tişörtüyle yine binlerce kişinin karşısındaydı.
20 yıl önce neyse o...
Pür dikkat izledim. Gerçekten star ışığı taşıyan, bize konserde olduğumuzu hissettiren, bütün şarkılarıyla bizi kimi zaman duygulandırıp kimi zaman dans ettiren bir Megastar vardı karşımızda.
Sahne şovları gayet sade, orkestra bir o kadar yalındı. Bu demek oluyor ki abartılı ışık oyunları yapmak, dansçılarla sahneyi şenlendirmek çoğu zaman işe yaramıyor. Dile pelesenk olmuş şarkıları etkileyici bir enerjiyle okumak yetip de artıyormuş meğer.
Sanatına ve sanat anlayışına güvendiğim birkaç kişinin sosyal medyasına girip bakayım dedim, onlar da kendi fotoğraflarını paylaşmışlar.
Yani benim gibi gidemeyen ama merak edenler için zorlu bir takipti.
Bir de duyduğum kadarıyla sergiyi gezen sanat dostu ünlülerimizin durmadan eserlere dokunması, üstüne de paylaştıkları eserlerle ilgili hemen hiçbir bilgi vermemeleri hoş olmamış.
Yani bu demek oluyor ki biz sanat fuarını biraz yanlış anlamışız.
Peki soruyorum...
İçeriye cep telefonuyla giremediğinizi ve sosyal medyada paylaşım yapamadığınızı düşünün, yine de gider miydiniz Contemporary’ye?