Başbakan Erdoğan’ın Etiyopya’da çikolata dağıtırken izdihama neden olan korumasına "Turgut senden bir yoğurt olmaz" demesi bana itici gelmedi.
Tam aksine yakın çevresiyle sıcak bir ilişki kuran, fırçasını bile Başbakan değil abi gibi atan, formal kalıplarda olmayan bir portre çizdi bana...
Başbakan’ın "yoğurt" olarak kullandığı bu argo deyimin yaygın kullanımı ise "Senden bir cacık olmaz" şeklindedir.
Yani, "O kadar kötü bir hıyarsın ki, seni yoğurda doğrasam cacık olmaz" manasında kullanılır.
Benzer şekilde, "Seni okyanusa doğrasam cacık olur" deyimi de vardır ki, o da "O kadar büyük hıyarsın ki" anlamındadır.
Barış Manço da, "Sözüm Meclisten Dışarı" şarkısında;
"Bugünlerde kendimi hıyar gibi hissediyorum
Hani dilim dilim doğrasalar beni
Marmara, Ege, Karadeniz ve hatta Akdeniz cacık olur diyorum" diyerek benzer bir deyimi ele alır.
Kasımpaşalı Başbakan’ın "cacık versiyonunu" bilmediğini tahmin etmiyorum.
Deyimi bilerek "inceltip", "yoğurt" tercihini nezaketen yapmış olabilir.
Bu seyirciyi bulamayacaksınız
Türk Sineması’nda "yalancı bahar"ın yaşandığını yazıp duruyorum. Seyirci rekorları kırılsa, yerli film sayısı her yıl artsa da, pastadan pay kapmak için alelacele çekilen kalitesiz filmlerin sektörün sonunu getireceğini söylüyorum.
Bu gidişle sinema sektörü tıpkı müzik sektörü gibi yakın bir zamanda duvara toslayacak.
Nihayet ünlü yönetmen, yapımcılar ve oyuncular da bu konuda seslerini yükselttiler.
Sinan Çetin; "Seyirciye saygı duymazsanız seyirci size bir çakar, dersinizi çok fena verir" demiş.
Osman Sınav da, "Türk filmlerine karşı seyirci tepkisi başladı. Seyirci Amerikan filmlerine yöneliyor" görüşünde.
Kenan Işık, "Televizyon mantığıyla sinema yapılırsa sonumuz kötü"; Haluk Bilginer ise "Bazı filmler televizyon filmi gibi. Televizyona ve sinemaya film yapmak birbirinden ayrı şeyler" diyor.
Bu konuda en az üç-dört yazı yazıp benzer şeyleri söyledim.
Şimdi sektörün içinden de aynı sesler yükseliyor.
Diyorum ki, uçak irtifa kaybediyor.
Sizse düşen bir uçağın içinde hangimiz daha yükseğe zıplayacağız, hangimiz daha çok gişe yapacağız derdindesiniz.
Bırakın bir zamanlar "gişesi olan" ama artık "gişesi ölen" oyuncularla birbirinin benzeri filmleri yapmayı da biraz yaratıcı olun.
Yoksa bu seyirci rakamlarını çok arayacaksınız.
Diyanet ve sinema eleştirmenleri
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın işi midir hangi filmin sakıncalı, hangisinin sakıncasız olduğunu belirlemek?
Diyanet; Züğürt Ağa, Vizontele, Vurun Kahpeye, Yol, Kara Çarşaflı Gelin ve Kemal Sunal filmlerini sakıncalı bulmuş.
Diyanet’in beğendiği filmler ise; Minyeli Abdullah, İskilipli Atıf Hoca, Oğlum Osman, Kızım Ayşe, Fatma Bacı, Reis Bey vs...
İlk listeyi mi biliyorsunuz, ikinciyi mi?
Genel bir kanı vardır ya; sinema eleştirmenlerinin beğenmediği filmi seyirci sever diye...
Şimdi buna Diyanet’i de eklemek gerekiyor.
Bir filmi Diyanet sakıncalı buluyorsa o film sinemada gişe, ekranda reyting yapar demek ki...
40 yıllık TRT’ye bak!
TRT 39’uncu yaşını önceki akşam Tepebaşı’ndaki stüdyosunda kutladı.
Ben gidemedim. Fotoğraflara baktım da giden de görmedim!
Nükhet Duru ve Eurovision’a katılacak Kenan Doğulu da olmasa popüler kültür hayatımızdan temsilci olmayacak gecede.
Bir özel kanalların yaptıkları tanıtım ve yeni yayın dönemi gecelerine bakın, bir de TRT’nin 39’uncu yaş kutlamasına.
TRT, 40’ıncı yılına vekil genel müdürle, görkemden uzak bir şekilde giriyor.
Oysa o TRT bu işi baştan savmamalı, ortalığı yıkmalıydı doğumgününde.
Hadi ilk 40 yılı geçtik. Silkinip ayağa kalkmış, güçlü bir TRT’yi önümüzdeki 40 yılda görecek miyiz merak ediyorum.