Paylaş
Canilik sadece hayvana eziyet yapmakla ortaya çıkmaz.
Bir cana kıymayı, bir canı yakmayı bu kadar kolay gören bir cani için insan hayatının da hiçbir önemi yoktur.
“Nişanlımdan ayrıldım”, “Psikolojim bozuktu”, “Alkol almıştım” türü bahanelerinin zerre önemi yoktur.
Bugün kediye bu caniliği yapan, yarın sokakta kavga ettiği bir insana, evde karısına, çocuğuna da aynı şeyi yapar.
Acımasızca vurur, döver, öldürür...
Canilik hayvana yapılınca daha affedilir bir şey değildir.
Canilik, caniliktir.
Para cezasıyla falan değil, en ağır şekilde cezalandırılmalı ve tedavi edilmelidir.
Black List izler gibi...
Reza Zarrab olayını “Black List” izler gibi izliyorum.
Altınlar, petroller, Çin, Hindistan, İran, transferler, milyon dolarlar, şemalar, rüşvetler, üstelik ünlü şarkıcı eş bile var bu macerada.
Bizim “Black List”in ‘tek iyi yanı’ adam kaçırma, öldürme, işkence gibi kriminal yanlarının olmaması.
Boğaz’da bisiklet
Pazar günü tam Boğaz Köprüsü’ne gireceğim, yolu kapadı trafik polisleri.
Binlerce bisikletli önümden geçerek köprü üzerine çıktılar.
O kadar renkli görüntüler vardı, o kadar eğlenceliydi ki...
Kadınlar, erkekler, gençler, yaşlılar bisikletine atlayan gelmişti.
Bu yıl Uluslararası Bisiklet Festivali’nin 1’incisi düzenlendi.
Finali de bu renkli etkinlikle son buldu.
Seneye kesin katılmaya karar verdim bu etkinliğe.
Yeni oyuncular çok iddialı
Netflix’te bir belgesel izledim, “Shot in the Dark” adında.
Bizde eskiden “Sıcağı Sıcağına” tarzında yapılan gece reality show’ları üzerine hazırlanmış yarı belgesel-yarı kurgu bir yapım.
Ambulans, itfaiye, kaza, cinayet gibi gece boyu yaşanan olayları takip eden habercilerin yaşadıklarını anlatıyor.
Bunu izlememin bir nedeni var, çünkü yapımcısı Türk.
Gazeteci büyüğümüz Haluk Şahin’in oğlu Emre Şahin’in Los Angeles’ta kurduğu yapım şirketinin gerçekleştirdiği bir iş bu.
Bu yapım şirketinin hisselerinin çoğunu bir süre önce Alman kanalı Pro7’nin yapım şirketi Red Arrow almış ve şirketin ismi “Karga 7” olmuştu.
Bu yapım şirketinin ismini Türkiye kamuoyu Erkan Petekkaya ile Los Angeles’ta yaptıkları imza töreninde duymuştu.
O imzadan çıkan ilk iş “Kayıtdışı”, önceki akşam Fox’ta son bölümüyle yayınlandı.
Netflix’e çektikleri ilk işin kalitesi çok yüksek.
Emre’yi 2011’de çektiği “40” filmiyle tanıyorum. O günden bu yana Los Angeles’ta işleri fazlasıyla büyütmüş.
Geçen akşam Emre, ortakları Özer Sata ve Tamer Üner ile oturduk lafladık biraz.
Bakmayın siz Türkiye’deki ilk işleri “Kayıtdışı”nın uzun soluklu olmamasına, önümüzdeki dönemde çok iyi işler çıkaracaklarına eminim.
Bunu görmek için Netflix’teki işlerine bakmanız yeterli.
O sohbet sırasında öğrendim ki Netflix, yaptırdığı işi tüm haklarıyla satın alıyormuş.
“Şu kadar yayınlandı, burada gösterildi” diye yarın öbür gün telif hakkı falan istemek yok. İleride Disney, Youtube, Facebook, Amazon rekabete girdiğinde böyle olmayacak kuzum...
Nihayet özenli bir mezarlık gördüm
Bizim cenaze törenlerimizin de, mezarlıklarımızın da özensiz olduğunu hep söyler dururum.
Geçen gün gittiğim Karacaahmet Mezarlığı’nda bu yanlış geleneğin değişmeye başladığını gördüm.
İstanbul’un en büyük mezarlıklarından biri olan Karacaahmet’te yeni açılan defin alanları çok düzenli bir şekilde organize edilmiş.
Mezar yerleri düzenli, hepsi aynı şekilde ve sırada, hatta mezar taşları bile tek tip.
15 Temmuz şehitleri içinde burada yatan isimler de bulunuyor.
Açılmış bir kitap şeklinde duran mezar taşlarının tek tip olmasına gerek var mı bilmiyorum ama bugüne kadar gördüğüm en özenli mezarlık oldu burası.
Umarım Karacaahmet’teki özen diğerlerine örnek olur.
Peki ben niye gittim Karacaahmet’e?
Eşimin ailesinden çok sevdiğim bir aile büyüğünün vefatından dolayı...
Boğaz’ı yüzerek geçenlere örnek olarak 2009’da anlatmıştım Nezir Dayı’yı.
Nezir Saraçoğlu’nu defnettik Karacaahmet’e.
Seninle Boğaz muhabbeti yapmayı özleyeceğiz Nezir Dayı...
Paylaş