Paylaş
Nasıl getirdiğini ve Turgut Özal’ın bu işin de altından nasıl çıktığını öğrendim geçen gece...
Türker İnanoğlu, 1978’de İtalya’ya gidiyor film almaya.
Her zamanki gibi sinema makinesinden izletmiyorlar bu sefer filmi, bakıyor, adamın biri bir makineye kaset takıp çıkarıyor.
"Bu ne" diyor.
"Betamax video" diyorlar.
Kafaya takıyor bu işi Türker Abi, dönüşte Türkiye’de arıyor arıyor bu işi bilen bir Allah’ın kulu yok!
Sonuçta Anadolu Üniversitesi’nde bu konuda tez yazan Emre Dağdeviren’i buluyor.
Alıyor getiriyor İstanbul’a...
Sonra Dağdeviren’i Japonya’ya gönderiyor Türker Abi, konuyu araştırsın diye...
Neyse uzatmayayım, başlıyor Türk filmlerinin "video haklarını" piyasadan toplamaya İnanoğlu.
Videonun ne olduğunu kimse bilmiyor ki, haklarını da kolayca veriyorlar.
Bu arada yurtdışından aletler getirmek için yasal izinleri alamıyor bir türlü...
Sonunda güç bela randevu alıyor hükümetten.
Karşısına kim çıkıyor?
O dönem Başbakan Müsteşarı ve DPT Müsteşar Vekili olan Turgut Özal.
Yıl 1979.
Türkiye’de kimsenin adını bile bilmediği videoyu Turgut Özal’a anlatmaya başlıyor Türker İnanoğlu.
Beşinci dakikada "Dur" diyor Turgut Özal.
Kalkıyor, dolaptan koca bir dosya çıkarıyor, videoyla ilgili her şeyi İnanoğlu’nun önüne koyuyor.
"Sen bu işe kafayı takmışsın, her türlü kolaylığı sağlayacağız sana" diyor.
Gerçekten de Özal, gerekli izinleri çıkarıyor.
O arada Betamax’ın üreticisi Sony yetkilileri hemen Türkiye’ye geliyor.
"Makine, altyapı her türlü imkanı sağlayacağız" diyorlar, bedava video player’lar veriyorlar.
"Benim gözümü acayip boyadılar, Betamax’ın bu kadar geri bir teknoloji olduğunu bilmiyordum, bilsem bu kötülüğü Türkiye’ye yapmazdım" diyor Türker Abi...
Sonraki yıllarda tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de JVC’nin ürettiği VHS videolar yaygınlaştı...
Sony’nin aldığı en ağır pazar yenilgisidir bu zaten.
80’lerin başında tam 1600 video dükkanı açmış Türker Abi...
Ondan kat be kat fazla korsan video dükkanı olduğunu dönemi yaşayanlar iyi bilirler.
Peki Turgut Özal’ın her şeyi önceden bilmesine ne demeli...
10 üzerinden 9
Bu video hikáyesini Hakkasan’da bir akşam yemeğinde dinledim Türker İnanoğlu’ndan.
Onunla her buluşmamız Türk sineması ve televizyon tarihi dersi gibi.
Ne anılar, ne anılar...
Peki ya Hakkasan?
İnsanların birbiriyle sohbet edebilmesi açısından çok doğru bir mekán.
En azından Londra’daki kadar kalabalık değil.
Londra Hakkasan’ın birebir aynı dekorunu yapmışlar, ben Londra’dakini daha büyük sanıyordum, tam tersi Kanyon’daki daha büyük bir mekánmış.
30’a yakın Uzakdoğulu personel çalışıyor, Londra’dan gelenler de var içlerinde.
"Malzemeleri kolay getirebiliyor musunuz" diye sordum.
"Londra kadar kolay değil" dediler. Bu yüzden bazı yemekler Londra’dakinden pahalı zaten.
Ama hesaplı bir mönü uygulamasına başlamışlar.
Yemekler çok lezzetli de şarap mönüsünü zayıf buldum.
Çok üst düzey ve pahalı şaraplar var mönüde ama orta seviye yabancı şarap yok denecek kadar az...
Bu haliyle Hakkasan, Türker Abi başkanlığındaki bizim jüriden 10 üzerinden 9 almayı başardı.
Başarısızlığınızı reyting üzerinden örtmeye kalkmayın
Efendilerimden görev emrini almışım, reyting sistemini bu yüzden savunuyormuşum.
Aynen böyle diyor, atv Haber Genel Yayın Yönetmeni Fuat Uğur.
Ben diyorum ki, reytingleri tartışalım, AGB’yi daha sağlıklı denetleyelim ama var olan sistemi yıkmayalım.
Hele RTÜK bu işe hiç bulaşmasın.
Fuat Uğur bana diyor ki; "Tavadaki hamsi"...
Şimdi anladım, demek bu savruk zeka yüzünden atv Haber dördüncülüğe demir atmış durumda.
Bu reyting tartışması bazılarının imdadına iyi yetişti. Başarısızlıklarını "reytingler yanlış ölçülüyor" diye kapatmaya çalışıyorlar.
Ama bu kafayla değil RTÜK, NASA ölçse dördüncülükten kurtulamaz o bülten...
Paylaş