Uzak bir gezide en şaşırdığım şeyler...

Avustralya Açık Tenis Turnuvası’nın oynandığı Rod Laver Arena’nın üzerinin çok yavaş açılıp kapanması.

Haberin Devamı

* Oyuncuları rahatsız etmemek için koca çatıdan çıt sesi bile çıkmıyor...
* Emirates’in şarap menüsü Türk Hava Yolları’nın şarap menüsünden çok daha güçlü. Uluslararası bir şirket olarak THY, şarap menüsünü yenilemeli artık...
* İnsan uçakta peş peşe 4 film izleyince de hiç sıkılmayabiliyormuş...
* Mutlak sessizlik hakim olması gerekirken seyirci Roland Garros’ta olduğundan daha fazla tezahürat yapıyor... Tabii oyun başlayana kadar...
* Melbourne’de hayat çok güzel, sakin ve eğlenceli akıyor...
* Dubai’deki Emirates’in lounge’ı öyle böyle değil, herhalde dünyanın en iyisi olmalı...
* Melbourne merkezin 5-6 blok kuzeyinde iki katlı binalardan oluşan Carlton diye bir bölge var. Kafeler, sanat galerileri, sokak sanatçılarıyla bizim Cihangir’in 10 gömlek iyisi...
* Marina bölgesindeki gökdelenler dışında Melbourne’de yüksek tek yapı yok...
* Yarra Vadisi’ne şarap tadımı yapmaya gittik, vadinin ismi üzerinden yapılmadık espri bırakmadılar bize sosyal medyada...

Haberin Devamı

Bu tarzı sevdim...

Andy Murray-Novak Djokovic erkekler finalinde, 5-6 sıra yanımda oturan bir kadın dikkatimi çekti...
İlk önce saçlarını ne ilginç yapmış diyerek baktım, sonra türbanlı olduğunu fark ettim...
Belki Malezya, belki Dubai ya da başka bir yerden erkekler finalini izlemeye gelmişti eşiyle birlikte...
Saçı ve boynunu tamamen kapatan türbanını, uzun bir elbiseyle tamamlamıştı genç kadın...
Açıkçası bu tarz hoşuma gitti benim...
Modern, farklı ve Grand Slam finaline yakışacak bir stil olarak değerlendirdim...
Bu tarzı nasıl yapmış acaba diye maç boyunca inceledim ama çözemedim...

Uzak bir gezide en şaşırdığım şeyler...

Roland Garros mu, Avustralya Açık mı?

Dünyada dört büyük tenis turnuvası var...
Bu turnuvalar Avustralya Açık, Fransa Roland Garros, Wimbledon ve Amerika Açık olarak sıralanıyor...
Bunların dördüne birden de Grand Slam adı veriliyor...
Daha önce Paris’te Roland Garros mücadelelerini izlemiştim, hatta Avrupa’nın ilk canlı üç boyutlu maç yayını yapılmıştı o turnuvada...
Avustralya Açık canlı izlediğim ikinci Grand Slam oldu...
İki Grand Slam’i şöyle kıyasladım...
* Paris’teki Roland Garros’un oynandığı tenis kompleksleri, Melbourne’deki tesislere göre biraz daha eski...
* Fransızlar, Avustralyalılar’dan daha iyi hediyelik eşya yapıyorlar...
* Melbourne’de şehre daha fazla tenis havası hakim oluyor...
* Roland Garros’ta yağmur yağdığında maça ara veriliyor, Avustralya Açık’ta sahanın çatısı kapatılıyor...
* Roland Garros’ta da, Avustralya Açık’ta da tenis izlemek büyük heyecan...

Haberin Devamı

Dönüşte sadece 2 film...

İstanbul’dan Melbourne’e giderken uçakta izlediğim son dönem 5 vizyon filmini yazmıştım; Marslı, No Escape, Spectre, Everest ve Stajyer’i...
Dönüş uçağında performansım düşüktü, sadece 2 film izleyebildim...
Spielberg’ün yönettiği ve Tom Hanks’in oynadığı Bridge of Spies...
1974’te, New York’ta İkiz Kuleler’i ipin üzerinde geçen ip cambazı Philippe Petit’nin hikayesini anlatan The Walk’u...
İki film de çok güzeldi...
Robert Zemeckis’in yönettiği The Walk’u çok izlemek istemiştim ama kaçırmıştım...
İkiz Kuleler’in arasından ip üzerinde geçtiği macerasını çok sevdim...
Keşke Philippe Petit, geçen yıl İstanbul’a geldiğinde tanışsaydım...

Haberin Devamı

Göz göre göre...

Rüzgar Çetin’in başına gelene çok üzüldüm... Kendisini hiç tanımam, babası Sinan Çetin’in nasıl kahrolacağını bildiğim için...
Ama ondan daha çok yaptığı kazada polis memurunun şehit olmasına, geride bıraktığı karısı ve çocuklarına üzüldüm...
Sinan Çetin oğlundan uzak düştü ama o çocuklar hep babasız büyüyecekler...
Allah kimseye yaşatmasın bu duyguları...
Üzerine çok şey yazıldı çizildi ama ben de söylemeden edemeyeceğim...
Öncelikle bu olaydan hemen sonra Emniyet Müdürlüğü trafikteki tüm polislere emniyet kemeri takma zorunluğu getirmeli...
Hem de en ağır şekilde...
Takmayan memura disiplin cezası, sicile işleme, meslekten men etmeye varana kadar en ağır cezaları uygulamalı...
Hiçbir şey insan hayatından daha önemli değil...
Bir diğer ve önemli nokta trafik cezalarının hâlâ caydırıcı olmaması...
Yaptırım uygulanmaması...
Rüzgar Çetin bugüne kadar 28 farklı trafik suçu işlemiş...
Alkollü araç kullanmadan tehlikeli şerit değiştirmeye kadar...
Ehliyetine el konulmuşken araç kullandığı için bile ceza almış...
Ama hepsi göstermelik...
İşte o cezalar daha caydırıcı olsaydı;
Rüzgar Çetin zamanında 1 hafta yatıp çıksaydı ehliyetsiz araç kullandığı için, bir daha alkollü direksiyon başına geçebilir miydi?
Bugün yaşadığı ve yaşattığı üzüntüler yaşanır mıydı?
Bu acı olaydan çıkarılacak iki ders var:
1- Trafik cezaları hapis yatmaya varana kadar ağırlaşmalı...
2- Polis memurları mutlaka emniyet kemeri kullanmalı...

 

Yazarın Tüm Yazıları