Bu yazın şarkısı benim kavgası yapan popçular, düşen bir uçağın içinde en yükseğe zıplamaya çalışan yolculara benziyor.
Kusura bakmayın da hiçbirinizin şarkısı bu yazın şarkısı falan değil... Çünkü Türk pop müziği, maalesef Türk kof müziğine dönmüş durumda. Müzik kalitesi olarak yerlerde sürünüyor Türk popu... Kafayı bizim pop şarkıların düzenlemelerine ve müzikal kalitesine taktım bir süredir. Neden yabancı şarkılardaki müzik kalitesi, altyapı, düzenleme zenginliği bizde yok diye her önüme gelene soruyorum. Hep aynı ritim Türkçe poptaki bütün şarkılar “dım-tıs-tak, dım-tıs-tak” diye hazırlanmış son derece basit bir düzenlemenin üzerine oturuyor. Bizi kandırıyorlar! Kimin olursa olsun fark etmez, üç tane bizden şarkı dinleyin. Sonra da üzerine oturup bir yabancı şarkıya kulak verin. O “dım-tıs-tak”ların nasıl berbat bir müzik ortaya çıkardığını daha iyi anlayacaksınız. Bunun en önemli nedeni bütün şarkıları aynı aranjörlerin yapması. Piyasada toplasan bir elin parmakları kadar aranjör var... Volga Tamöz... Ozan Çolakoğlu... Erdem Kınay... Erhan Bayrak... Zorlasan bir-iki isim daha ancak eklersin bu listeye. Bütün şarkıcılar, düzenleme yapsınlar diye bu arkadaşların kapısı önünde kuyruk durumdalar. Onlar da ellerinde ne varsa dayıyorlar artık... Birbirinin benzeri melodiler, hazırda bekleyen “dım-tıs-tak”lar, önceki şarkıların aynı altyapıları... Fabrikasyon aranjörler Zamanla birbirlerinden de etkilendikleri için, kalitenin nasıl düştüğünün farkına varmıyorlar. Dinleyici ne versen yer mantığına sığınıp, doğrusunun bu olduğuna inanıyorlar. Bu arkadaşların müzik bilgilerini tartışmak haddim değil. Ama fabrikasyon çalışmalarına itiraz ediyorum. Bütün şarkıların aynı aranjörler elinden, birbirine benzer şekilde çıkmasına isyanım. Eskiden böyle miydi?.. Bir yanda bu kadar popçu yoktu... Diğer yanda Garo Mafyan, Onno Tunç, Uzay Heparı vardı... Atilla Özdemiroğlu, Fahir Atakoğlu taşın altına elini daha fazla koyardı... Aykut Gürel, İskender Paydaş, Ozan Doğulu bugünkü gibi tek tük projelerde yer almazlardı... Bugün bütün albümler 4-5 aranjörün eline bakıyor. Bu yüzden de hep aynı “dım-tıs-tak”ları dinliyoruz.
Yayın yönetmeninin müdahale hakkı vardır
Muhtemelen Banu Güven’den bir süre daha NTV’den nasıl ‘kovulduğunun’ hikayesini dinlemeye devam edeceğiz. Leyla Zana’yı çıkarmasına izin verilmediği için kanalla anlaşmazlığa düşmüş. Oysa bir hafta önce Vedat Türkali, Banu Güven’in programında “Öcalan’a selam ve sevgi” gönderdi. Banu Güven’in bu olay üzerine ısrarla Leyla Zana’yı yayına çıkarmak istemesi, çalıştığı kurumu zora düşürmekten başka bir anlam ifade etmez. Leyla Zana’yla bant çekime bile yanaşmadığını biliyorum Banu’nun... NTV, Banu Güven’e “Ne yapıyorsun yavrucum sen” diye sormuştur. Keşke Banu bu krizi tırmandırıp kanaldan ayrılmasaydı. Çünkü siyasete bu kadar angaje olmadığı zaman da iyi televizyoncuydu kendisi.
Notlar...
Ajda Pekkan, Eurovision birincisi Azerbaycanlı Nigar ve Eldan’ı tanımamış. E ne var bunda? Ben görsem ben de tanımam.
Doğuş Grubu’nun yeni kanalı TVEN, “Muhteşem Yüzyıl” ve “Behzat Ç.”yi transfer etti. Bu yaz futbolun değil, televizyonun transferlerini konuşacağız anlaşılan.
Yonca Evcimik, Türler Arası Dayanışma projesini hayata geçirmiş. Ancak çektirdiği fotoğraf çok amatör işi geldi bana.
Vatan’cılar arayıp, yazımı aynen alıp imzasız koydukları için “Kusura bakma” dedi. Hassasiyetlerine teşekkür ederim...