Paylaş
Tarihi yarımada üzerine oturup sohbet etmişliğimiz, projelerini dinlemişliğim de vardır.
Ama şu tarihi surlara yapılan portatif çatılı düğün salonunu görünce, “Oldu mu şimdi bu Başkan” deyiverdim kendi kendime.
Belediye’ye ait Topkapı Sosyal Tesisleri’nin bitişiğini, Fatih Belediyesi düğün organizasyonları amacıyla kiralamış.
Kültür Varlıkları Koruma Bölge Kurulu da buraya nitelikli portatif örtü kurulabileceği iznini vermiş.
Fatih Belediyesi, sahil yolundan açıkça görülebilen 3 metre yüksekliğinde açılır kapanır bir çatı monte etmiş tarihi surlara.
Burada düğün organizasyonları
yapılacak.
Fatih Belediyesi, konuyla ilgili yaptığı açıklamada söz konusu açılır kapanır çatının sur duvarlarıyla hiçbir teması olmadığını söyledi.
Doğru... Sur duvarlarına monte edilmiş portatif bir yapı değil bu.
Demirler tarihi duvarlara zarar vermiyor.
Ama bu yeterli mi sayın Başkan?
Ortaya çıkan estetikten uzak, çirkin görüntüyü ne yapacağız?
Burada yapılacak ve yüzlerce kişinin katılacağı düğünlerde tarihi surlara zarar verilmeyeceğini kim garanti edecek?
Biz tarihi surların etrafındaki yapılar kaldırılsın, çevresi temizlenip gezilebilir bir hale getirilsin derken (sizin de böyle düşünüp, bu tür çalışmalar yaptığınız biliyorum), surlara yapılan bu gecekondu düğün salonu da neyin nesi?
Koskoca Fatih ilçesinde düğün salonu yapılacak yer bitti de, tarihi surlar mı kaldı bir tek?
Lütfen bu hatanızdan geri dönün, İstanbul’un tarihi surlarına yakışmayan bu çirkin görüntüye son verin.
Bu arada Kültür Varlıkları Koruma Bölge Kurulu’na da bravo!
Demirler temas etmiyor diyerek bu ucube görüntünün ortaya çıkmasına izin
veriyorlar ya...
Kültürel varlıkları böyle koruyorlarsa yandık demektir.
Oscar’da bile oluyor
Koskoca Oscar... Dünyanın en önemli ödül töreni...
Sinemanın en büyük yıldızlarının buluştuğu, bizim ödül törenlerimizin öykündüğü büyük bir organizasyon...
Gel gör ki orada bile kartlar karıştı, canlı yayında bir büyük skandala imza atıldı.
‘En iyi film’ ödülünü kazanan film olarak önce “La La Land” açıklandı, sonra “Pardon Moonlight kazanmış” denildi.
Hem de “La La Land” ekibi sahnede sevinç çığlıkları atarken...
Demek ki neymiş?
En büyük ödül törenlerinde bile böyle hatalar yapılabiliyormuş...
Her türlü hataya açık canlı yayınlarda, insanın olduğu her yerde, aynı anda 10’dan fazla parametreye bağlı televizyonculuk olaylarında böyle büyük gaflar olabiliyormuş...
Bizdeki ödül törenlerindeki en ufak hatada cümleye “Ama Oscar’da...” diye başlayanlara duyurulur...
Panikleyen kadın Melis!
Dün Habertürk’te bir fotoğraf gördüm. Bizim Melis Alphan, Engin Günaydın ve arkadaşlarıyla dışarıya yemeğe çıkmış.
Gazeteciler Melis’in fotoğrafını çekince, bizimki “Çekmenizi istemiyorum. Siz kim oluyorsunuz da beni çekiyorsunuz” diye atarlanmış.
Okuyunca “tam Melis’lik bir hareket” dedim.
Çünkü kendisinin fena halde kamera, ışık, popülarite gibi fobileri vardır.
Değil sokakta, onu Pulitzer Ödülü’nü kaldırırken sahnede çekseniz bile, “Siz kim oluyorsunuz da beni çekiyorsunuz” diyebilir.
Yine de gece yarılarına kadar çalışan muhabirlere böyle atar yapmasaydı iyi olurdu diyeceğim ama...
Asıl şaşırdığım gazetenin editörlerinin Melis Alphan’ı tanımayıp “panikleyen kadınlardan biri” diyerek fotoğrafını gazeteye basmaları oldu.
Hadi çeken muhabirler tanımadı, editör nasıl tanımadı ki?
Bu arada bizim Melis’le uzun süre ‘panikleyen kadın’ diye uğraşacağımızı söylememe bile gerek yok herhalde...
48 saatte Barselona
◊ İner inmez Passeig de Gracia’ya 30 adım mesafede, 9 odalı Circa 1905 adlı butik otele yerleşme...
◊ Önümüze gelen ilk sokak kafesine oturup bir bira eşliğinde bir şeyler atıştırma...
◊ Otele yürüme mesafesindeki Tragaluz’da akşam yemeği... (Yemekleri nefis!)
◊ Cumartesi sabahı güneşli havaya uyanıp, sahile doğru uzun bir yürüyüş...
◊ Elektrikli Scooter’la marinayı turlama, El Born’da Cal Pep’e çöküp müthiş tapasların tadına bakma...
◊ Llamer adlı yeni açılan restoranı keşfetme, sunumu ve yemekleriyle güzel bir öğle yemeği...
◊ Pepito’da Katalan şarapları eşliğinde cumartesi akşamı yemeği...
◊ Çevredeki otellerin girişinde bulunan bir-iki eğlence mekanına takılma...
◊ Pazar sabahı Raval tarafına doğru yeni sokaklar keşfetme...
◊ Tatil günü tek açık dükkanların bulunduğu marinadaki Maremagnum’da biraz alışveriş...
◊ Gotic’te salaş bir tapasçı bulup, ev yapımı köpüklü şarap eşliğinde tapaslara gömülme...
◊ Mobil Dünya Kongresi başlamadan önce İstanbul’a dönme...
48 saat çok kısa gibi görünebilir ama unutmayın ilişki tazeler, kafa boşaltır, eğlendirir...
Barselona olması şart değil neresi olursa olsun, sevgilinize, eşinize zaman ayırın, onunla baş başa şehir dışına kaçın...
Paylaş