Paylaş
Sedat Ergin’den başkası değil...
“Osman Müftüoğlu’nun yaşadığı gerçek bir olay” diye reklamda anlatılan hikaye 2004 yılında yaşandı.
O zaman Hürriyet’in Ankara temsilcisi olan Sedat Ergin, gazetede çalışırken tıpkı reklamdaki gibi göğsü sıkışınca Osman Hoca’yı arıyor.
Yanında da bizim Şükrü Küçükşahin var.
Osman Hoca, Sedat Ergin’e “Sakin ol” dedikten sonra Şükrü’yü istiyor telefona ve “Kalp krizi geçiriyor olabilir” diyerek reklamda yaşanan süreci hayata geçiriyor.
Hastanede hemen müdahale edilen Sedat Ergin, o gün sigarayı bırakıyor.
Bu olayı yıllar önce Serdar Erener’e anlatmış Osman Hoca, Serdar Erener de bir yere not aldığı olayı son reklam filmi için gündeme getirmiş.
Sedat Ergin’den “olayı reklam filmine aktaracağız” diye izin alınmış, o da “Yapın, herkes ders alsın. Hatta karakterin adını bile Sedat koyabilirsiniz” demiş.
Yapım ekibi Ali ismini tercih etmiş.
Ancak bu reklamla ilgili Dr. Gündüz Tezmen’in bir eleştirisi var.
Yıllardır Hürriyet Medya Towers’ta başımız ağrıdığında bile kapısını aşındırdığımız Gündüz Hoca, “Dikkat ettin mi, Gani Müjde reklamda kalp krizi riski altındayken şoförünün kullandığı özel aracıyla hastaneye gidiyor” dedi...
“Eee ne var bunda” diye baktım suratına.
Gündüz Hoca doktor hassasiyetiyle devam etti:
“Osman Hoca ‘göğüs ağrılarını geçiştirmeyin’ diyerek çok önemli bir sağlık sorununa dikkat çekiyor.
Ancak böyle bir durumda ambulans çağrılmalı, hastaneye özel araç yerine ambulansla gitmek tercih edilmeli.
Artık 112 de dahil tüm ambulanslarda, içinde kalp şoku cihazı başta olmak üzere her türlü girişime uygun ekipman var.
Büyük şehirler gibi trafiği yoğun olan bir yerde bu kritik zamanları otomobil içinde geçirmek yerine bir ambulansta geçirmek hayat kurtarabilir.”
Özellikle bulunduğunuz noktayla hastane arasındaki mesafe uzaksa Gündüz Hoca’nın uyarısı yerinde.
Kısa mesafede ise özel araç, ambulans beklemekten daha hızlı bir çözüm olabilir.
Pera Palas’ta Yaprak Dökümü
İyi bir takipçisi olmasam da, beş yıllık bir efsanenin sonuna tanıklık etmek için önceki gece Pera Palas’a gittim.
“Yaprak Dökümü” oyuncuları, ekibin tamamı, konuklar Pera Palas’ın şık atmosferinde buluştu.
“Aşk-ı Memnu”dan sonra bu yıl veda partisi düzenlenen ikinci büyük dizi oldu “Yaprak Dökümü”.
İzdiham yaşanan “Aşk-ı Memnu”nun vedası yanında çok daha sakindi gece...
İlk bölümden görüntüleri izlerken dizi oyuncularının ne çok değiştiği konuşuldu durdu gece boyunca.
Özellikle de Halil Ergün’ün aldığı kilolar.
Şimdi diyet zamanı...
Ali Rıza Bey’in ölümüyle de gözü yaşlı bir final yaptı dizi.
Ne diyelim, dizi severlerin başı sağ olsun!
Ama merak etmeyin, ekranda üzülecek yeni bir şeyler çıkar elbette.
Fizy’nin değeri 2 milyon dolar
Şu konuda anlaşalım; müzik sitesi Fizy’nin kapatılması asla bir sansür değildir.
İnternet özgürlüğüne vurulmuş bir darbe hiç değildir.
Çünkü ortada haksız bir kazanç var.
Fizy yayınladığı müziklerin telifini ödemeye yanaşmıyor, son 1,5 yılda dört meslek birliğine ödediği ücret 60 bin lira.
Oysa sadece MÜYAP, siteden indirilen müzikler karşılığında aylık 10 bin lira para talep ediyor.
Fizy’ye günde 700 bin kişi giriyor.
Her biri dört şarkı dinlese, 2.800.000 şarkı demek.
Yılda 500 milyon civarında şarkı için çok küçük telifler ödemek istiyor Fizy yöneticileri...
Şimdi diyecekler ki “Ama biz reklam almıyoruz”.
Reklam almıyorsunuz ama bir yandan da siteyi Turkcell’e satmak için masaya oturuyorsunuz.
2 milyon dolar istiyor Fizy’ciler siteyi Turkcell’e satmak için.
Peki bu haksız kazanç olmayacak mı?
Hakkını ödemediğin bir malı pazarlayarak popüler bir site kur, sonra da buna 2 milyon dolar fiyat biç...
Benzer bir uygulamanın telifini Telekom’a 4 milyona sattı MÜYAP...
Neden Fizy’ye, Fizy’nin haksız kazancına göz yumsun?
Radyolar, TV’ler, oteller, kafeler çaldıkları her müzik için telif ödeyecek ama Fizy ödemeyecek.
Buna da sansür denecek. Gülerim...
Şahan’a para yok!
Şahan Gökbakar bu yaz balkon görüntüleriyle ilgili hakkında yazdığım yazılar nedeniyle dört ayrı dava açmıştı bana.
Kişilik haklarını ihlal ettiğim gerekçesiyle her birinden 20 bin lira olmak üzere, toplam 80 bin lira istiyordu benden.
Ne olur ne olmaz diyerek para biriktirmeye başlamıştım ki önceki sabah Bakırköy Asliye 3. Hukuk Mahkemesi’nden haber geldi, dava reddedilmiş.
“Oleeey haklı çıktım” naraları atacak değilim, çünkü başından beri gereksiz bir dava olarak görmüştüm olayı.
Gazetecilerle sanatçıların ilişkisini ben hep uzun bir yol arkadaşlığı olarak görmüşümdür.
Kimi zaman kavga edersin, kimi zaman küsersin, kimi zaman mahkemelik olursun.
Hatta kimi zaman davayı kazanıp, tazminat bile alırsın.
Şahan’a bu sefer para yok ama yolumuz uzun...
Bu sefer 80 bin lira yerine belki güzel bir yemekle idare eder Şahan.
Nefis bir İtalyan restoranı öğrendim, madem davamız da bitti, beraber keşfetmeyi önereceğim kendisine...
Paylaş